13 Kasım 2012 Salı

"KKTC" : SÖMÜRGECİ- İŞGALCİ Kontrgerilla Cumhuriyeti TC'nin Kıbrıs'taki ÖRTÜSÜ

"KKTC" : SÖMÜRGECİ- İŞGALCİ Kontrgerilla Cumhuriyeti TC'nin Kıbrıs'taki ÖRTÜSÜ
KKTC” İlanı TC'nİn 12 EYLÜL'ünün Sömürgeleştİrİlen Kıbrıs'ın Kuzeyİndekİ İfadesİdİr!
“KKTC” Sömürgeci- İŞGALCİ Kontrgerilla Cumhuriyeti TC'nin Kıbrıs'taki Örtüsüdür.
KONTRGERİLLA Cumhuriyeti 15 KASIMLAR'da da ÇIPLAKTIR. Kıbrıs'taki Örtüsü ''KKTC" Olsada!
15 Kasım halklarımızın yüzüne çarpan diğer acı günlerden birisidir.
Ülkemiz Kıbrıs'ın geçmişten bugüne neden ve nasıl geldiğini bilmeden ne bu acı günlerden ve sonuçlarından kurtulabiliriz ne de geleceği sağlam zemin üzerine kurabiliriz.
Kıbrıs, eski çağlardan beri önce yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ve sonraları da Ortadoğudaki stratejik önemi nedeniyle hep işgal edilmiş ve Kıbrıs halkları kendi özgür geleceklerini kendileri belirlememiş , belirleyememiştir.Kıbrıs’ın tarihi işgaller tarihidir dersek yeridir.
KIBRIS'ın tarihini kısaca M.Ö 1500-58 ESKİ MISIR, HİTİT, AKA, MİKEN, FİNİKE, ASUR, MISIR, PERS, PTOLEMİ(Mısır) işgallerini ,M.Ö 58-M.S 324 Roma,M.S 324-649 Bizans,M.S 649-965 Arap Müslüman,M.S 965-1191 Bizans, 1191-1192 Templar Şövalyeleri,1192-1489 Lüzinyan,1489-1570 Venedik,1570-1878 Osmanlı,1878-1960 İngiliz,1960 KC kuruluşu (türkiye,yunanistan ve ingiltere'nin garantörlüğünde (Vesayeti altında),1963-74 Halkların kırdırılması,1974- Adanın ve halkların bölünmesi ve garantörler arasında paylaşılması ve işgalleri olarak özetleyebiliriz.
20nci yüzyıl başlarına kadar sürekli başka devletlerin boyunduruğu altında kalan Kıbrıslılar,ekonomik,sosyal ve benzeri baskılar karşısında dayanamamış ve işgalcilere karşı da ayaklanmışlardır.Ancak isyanları hep kanlı bir şekilde işgalci devlet güçleri tarafından bastırılmıştı.
Sömürgeden Garantörlü “Cumhuriyet “ Paylaşımına
İkinci Emperyalist paylaşım savaşı sonrası Kıbrıs’ta da daha ileri boyutlarda gelişmeye başlayan İngiliz sömürgeciliğine karşı mücadele kısa süre sonra emperyalistlerin adada Türkiye ve Yunanistan’ın sömürgeci çıkarlarını da gözeterek kurdurdukları EOKA ve TMT faşist örgütlerinin kurulması ile bastırılmış ve halklararası içsavaşa dönüştürülmüştür.Bu savaş sürerken yapılan görüşmeler ve varılan anlaşmalar sonrasında 1960 16 Ağustosunda Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştur.
Kıbrıs Cumhuriyeti devleti emperyalist İngiltere , sömürgeci Türkiye ile Yunanistan ve onların Kıbrıs’taki türkleştirilmiş,yunanlılaştırılmış işbirlikçilerinden oluşan EOKA ve TMT faşist örgütlerinin halklara karşı uyguladıkları ve halkları birbirine kırdırarak yürüttükleri savaş sonucunda çıkarlarını dengeleme üzerine kurdukları bir devlettir.
Bu devlet Kıbrıs Halklarının tümünün eşit haklara sahip olması üzerinden değil, halkları birbirine boğazlatmaya yönelik türk ve yunan milliyetçiliğini egemen kılmaya yönelik , türkleştirilmiş,yunanlılaştırılmış işbirlikçi burjuvazilerin çıkarlarını dengelemiş kapitalist üretim ilişkilerine sahip bir burjuva devletti.
Ülkenin bir kısmı (Dikelya,2.5 Mil ve Ağrotur,Piskobu bölgeleri- İNGİLİZ ÜSLER BÖLGESİ- hava,deniz limanlarıyla karayolları ve birçok bölge üzerinde de lojistik v.b kolaylıklara sahip olma hakkını,garanti ve İttifak anlaşmasına ek olarak sağlamıştır.) İngiltere’nin işgaline bırakılırken,İngiltere,Yunanistan ve Türkiye kurulan devletin garantörü oldular ve Kıbrıs’a alay düzeyinde askeri birlik çıkardılar.
Kıbrıs, böylece Emperyalist İngiltere'nin sömürgesinden Kıbrıs Cumhuriyeti'ne geçerken bağımsızlığını değil, bizzat ülkenin bir kısmını ve bağımsızlığını da emperyalist İngiltere ve ABD emperyalizminin yeni sömürgelerinden Türkiye ve Yunanistana teslim etmiştir.
Kıbrıs Cumhuriyeti devleti Kıbrıs Halklarının kendi geleceklerini belirleme haklarını kullanmalarının sonucu olmadığı gibi, tümünü kapsamamakta ve sadece Türkiye ile Yunanistan’ın egemenliğindeki halklara tabi kılınmaktaydı.
Kıbrıs halkları sadece iki halktan değil,Kıbrıs’ta içiçe birlikte yaşayan maronice,ermenice,latince,türkçe ve rumca konuşan halklardan oluşmaktadır.
1960 Ağustos ayında kurulan sözde bağımsız ama özünde bağımlı devlet,kuruluşundan çok kısa bir süre sonra emperyalistler, sömürgeci devletler ve işbirlikçilerin arasındaki paylaşım kavgaları, halkları yeniden birbirine kırdıran çatışmalara dönüştürülmüştür.Çatışmalar halkları birbirine düşmanlaştırırken,biryandan da türkleştirilmiş ve yunanlılaştırılmış burjuvaların egemenliği altında kendi kimlikleri yokedilmeye, asimile edilmeye çalışılmıştır. Azınlıktaki diğer halklar ise kendilerini koruma ve yaşamak amacıyla egemen olan burjuvazinin isteklerine boyun eğmişler ve asimilasyona karşı pasif direniş sürdürmüşlerdir.
Garantörlü “Cumhuriyet “ Paylaşımından Bölünerek Paylaşıma
Temmuz 74 ülkemiz Kıbrıs'ın yakın tarihinde acıların yaşandığı,halkların birbirinin canına kıydığı ve birbirinden zorla sınırlarla ayrıldığı,ülkenin bölündüğü ve herbir parçasının işgalci ve sömürgeciler tarafından fiilen işgal edilerek sömürgeleştirildiği bir aydır.
15 Temmuz 1974 Faşist Yunanistan Cuntasının Kıbrıs'taki Yunanlı Subayların komutasındaki Rum Milli Muhafız ordusuyla gerçekleştirdiği darbe ve bu darbeyi gerekçe göstererek 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuruluş anlaşmalarının ekindeki İttifak ve Garanti Anlaşmalarına dayanarak Kıbrıs'a çıkarma yapmış ve doğu batı istikametinde adayı kuzey ve güney olmak üzere ikiye bölecek TC devletinin işgali gerçekleştirilmiştir.
20 Temmuz 74’teki TC devletinin Kıbrıs’ın kuzeyini işgali ile sonuçlanan emperyalistlerin(ABD,İNGİLTERE) adayı bölerek gerçekleştirdikleri operasyon kuzeydeki halklara özgürleşme olarak sunulmakta , güneydeki halklara ise sadece Türkiye’nin işgali olarak sunulmaktadır.
1974'ten 1980 12 Eylül askeri faşist darbesinin sivil faşist hükümete devrine kadar olan süreçde ülkemizin TC tarafından işgal altında tutulan bölgesine, Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki (Osmanlının işgal ettiği ülkeleri islamlaştırma ve kendi egemenliğini sağlamlaştırma için kendisine sadık nüfus taşıma işlemleri ) uygulamaların geliştirilmiş şekillerini uygulamıştır. Kuzeyden güneye kovulan müslüman olmayan türkçe konuşmayan Kıbrıshalkları yerine,yerlerine,malllarına el konularak ''GANİMETLEMİŞ'' ve Türkiye'den taşıdığı nüfusu yerleştirerek dağıtmıştır.Nüfus taşırken esas amaç olarak da , bir yandan türkçe konuşan halkı ''Kıbrıs Türkü " Kıbrıslı Türk" etnik tanımı içerisinde tutarken, yeterince de TÜRK ve İSLAM görmediğinden Türkleştirmeyi ve İslamlaştırmayı hedeflemiştir.
Aynı dönemde ve halen TC'nin işgali altındaki Karpaz bölgesi başta olmak üzere diğer yerleşim birimlerinde kalan müslüman olmayan türkçe konuşmayan halklar sistemli bir baskı,yıldırma ve benzeri baskılarla güneye kovulmaya devam edilmiş ve edilmektedir.
12 EYLÜL'ün Sömürgeleştirilen Kıbrıs'ın Kuzeyindeki İfadesi ,TC'NİN ‘’KKTC” ilanıdır!!!!
12 Eylül darbecileri yürütme yetkisinin birkısmını sivil faşist hükümete devrederken ABD emperyalistlerinin de onayı ile Kıbrıs'ın kuzeyindeki Sömürgeci işgal yönetimi olarak alt yönetimini oluşturan Kıbrıs'ın kuzeyindeki işbirlikçileri için Kuzey Kıbrıs'ı da ekleyerek isimlendirdiği yönetimine 15 Kasım 1983'te KaKaTeCe ismini vermiş ve bunu da (taşınan nüfus ve işbirlikçileri dahil) onaylatmıştır.
Türkiye'de 12 Eylül'le İthal İkameci Sanayileşme Modelinin terki ve yerine İhracata Dönük Sanayileşme modelinin konulması demek olan 24 Ocak 1980 kararlarının uygulanması için gereken ortamı hazırlandıktan sonra,Kıbrıs'ın kuzeyinde de buna uyum sağlama amacıyla engel oluşturabilecek her alana müdahale edilmiştir.
Bununla da yetinmeyerek Türkiye'deki 12 Eylül Anayasa'sının bir kopyası olan Sömürge Yönetimi anayasasını da işbirlikçileriyle birlikte onaylatmışlardır.
“KaKaTeCe” İŞGALCİ Sömürgeci Kontrgerilla Cumhuriyeti TC'nin Kıbrıs'taki Örtüsüdür.
Kıbrıs'ın kuzey yarısında işgalci TC'nin kontrolunda kurulan " Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti" TC devletinin bir devamı ve parçasıdır.Yani Kontrgerilla Cumhuriyetinin bir alt yönetimi olarak işlem görmektedir.
*Kıbrıs'ın kuzeyindeki Sömürge Yönetimi TC MGK'sının Kıbrıs ayağı olanKoordinasyon Kurulu denilen yönetim organından oluşmuştur.
Kıbrıs'ın kuzeyinde sömürgeci işgal yönetimini oluşturan KOORDİNASYON KURULU (Türkiye'deki MGK'nın alt birimidir.) ÜST ve ALT KOORDİNASYON Kurullarıyla egemenliği elde tutmaktadır. Bu kurullardan ÜST KOORDİNASYON KURULU MGK kararlarına uygun kararları almakta ve ALT KOORDİNASYON KURULU ise alınan kararların ''alt yönetim,acenta hükümet'' tarafından uygulanmasını yürütmektedir.Kısaca yürütmeden sorumludur.
Koordinasyon Kurulu ;
Üst Koordinasyon kurulu üyeleriolan TC Lefkoşa Büyükelçisi,Kıbrıs'ın kuzeyin işgal altında tutan kolordunun 6 generali (Korgeneral,3 tümgeneral ve 2 tuğgeneral) ve alt koordinasyon üyeleri ile yerel idarenin “cumhurbaşkanı”ile “başbakanı”'ın katılımıyla olağan toplantıları ayda bir kez cumhurbaşkanlığında veya TC elçiliğinde;
ve ona bağlı ;
Alt Koordinasyon kurulu üyeleri olan TC Lefkoşa büyükelçiliği müsteşarı,Özel Kuvvetler Komutanlığına Bağlı Sivil Savunma Teşkilet Başkanı TSK'dan bir kurmay albay, TSK'ya bağlı Özel İstihbarat Başkanı (legal ismi olan Sivil İşler ve Halkla İlişkiler Başakanlığı ) bir kurmay albay, yerel idarenin “cumhurbaşkanı müsteşarı “ nın katılımı ile 15 günde bir toplanarak biryürütme organı olarak çalışmaktadır.
*Yerel İdarenin “ parlamanto=meclis” dedikleri yer ve içindeki işgalcininişbirlikçileri, TC devletinden (MGK) Koordinasyon kuruluna ve koordinasyon kurulundan alt koordinasyona ve ondan sonra başbakanlık üzerinden gelen yasa tasarılarını “yasalaştırarak” SÖMÜRGE VE İŞGALİN örtüldüğü yerdir.
Kıbrıs Sorunu , BOP ve Görüşmeler
Ülkemizin coğrafik yapısı ve bulunduğu coğrafya dikkate alındığı zaman (Ülkemizde yeraltı,yerüstü zenginlikleri emperyalistlerin iştahını kabartacak miktarda olmadığı için onların gözünde stratejik değeri önem kazanmaktadır), Ortadoğu ve Akdenizde egemenlik kurmak isteyen emperyalist kapitalist devletlerin Büyük Ortadoğu Projesi ve benzeri projelerini ( emperyalist projelerden biri de Avrupa Birliği'dir) gerçekleştirmek için stratejik öneme sahip ülkemizi egemenlikleri altında tutmak,kaybetmemek veya elde etmek için paylaşım savaşlarını, kavgalarını sürdürmektedirler. Amaçlarına ulaşmak için de her yolu mübah saymaktadırlar.
Bir yanda Emperyalist İngiltere,Bölgede güç olmak isteyen ABD emperyalistlerinin işbirlikçisi ve onu desteğinde AB'ye girmeye çalışan Türkiye ve işgalindeki bölge ve AB'nin içindeki Yunanistan'la onun işgalindeki bölge;
Diğer yanda birbirine kırdırılan düşmanlaştırılan ezilen Kıbrıs Halkları ve egemen ülkelerin halklarıyla, ortadoğu halkları.
Kıbrıs sorununu çözülmesini emperyalist kapitalist ülkelerin insafına bırakıyoruz. Sorunun kaynağı emperyalistler kapitalistler olduğunu,onların egemenliklerini sürdürmek ve ülke üzerindeki paylaşımlarını garantiye almak yada yeni haklar elde etme üzerine kurulu projelerinin bir parçası olarak önce böldükleri ada ve halklarını şimdi sözde birleştirme adına toplumlararası görüşmeleri destekliyor ve de önerileriyle de 'yardımcı' oluyorlar.
Görüşmelerle ilgili komitelerin hiçbirinde ülkenin bağımsızlığı için emperyalist,sömürgeci ilişkilerden kurtulma yönünde irade ve öneri dahi olmadığı;
Halkları şovenizmden arındıracak ve kardeşleştirecek somut irade ve çalışmaların olmadığı;
Ülke içindeki insan haklarını ve canlarını hedef almış, hedef alan her tür uygulama ve örgütlenmeyi hedef alan bir irade ve çalışmanın olmadığı;
Tam tersine mevcut emperyalist sömürge ilişkilerini sağlama alan ve yeni emperyalist AB'ın da çıkarlarını düzenlemeye çalışan bir görüşme sürecinden herkes payına birşeyler koparmaya çalışıyor.Emperyalistler ve onların işbirlikçilerinin çıkarlarının dengesi sağlanırsa bir anlaşma olur,ama yeniden bir paylaşım kavgasının başlamasına kadar süren bir anlaşma.
Böyle bir anlaşma da Burjuvazinin anlaşması olur,barışı olur.Ama ezilenlerin,halkların anlaşması ve barışı olmaz.
Peki böyle bir durumda Kıbrıs Halklarının gücü yetmiyor diye emperyalistlerin desteğinde yapılan görüşmelerin tarafı mı olmamız gerekir?
Hayır.
Ne yapmalı?
Bütün bunlar apaçık ortada iken İşgalci sömürge yönetiminin Anayasasının demokratikleştirlebileceğini savunanların kendilerini hala ilerici devrimci olarak Kıbrıs Halklarına yutturmaya çalışmaları siyasal ikiyüzlülüktür. Özeleştiri yaparak sömürgeci işgalcinin yüzünü teşhir edemeyenlerin DEVRİMCİ mücadele veremeyeceklerini deşifre etmenin zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Kıbrıs'ta bağımsızlık,özgürlük ve sosyalizm için verilecek devrimci mücadele, genelde kuzey ve güneyin birlikte ortak mücadelesinden , özelde ise kuzeydeki ve güneydeki emperyalist ABD İngiltere'nin taşeronluğunu da yapan sömürgeci işgalciye/işgalcilere karşı ilkeli,tutarlı,tavizsiz bir sınıfsal örgütlenmenin önderliğindeki mücadeleden geçecektir.
Bu mücadele yürütülürken Kıbrıs devrimcileri olarak bağımsızlık ve sınıfsal mücadelenin önündeki engeller başta olmak üzere yaşadığımız alanlardan başlayarak ideolojik,teorik,pratik mücadele yükseltilmeli ve buna paralel olarak da eleştiri-özeleştiri mekanizması yaşama geçirilmelidir.
Bütün bunlar yapılmazsa,devrimcilikleri kendinden menkul kuzeydeki ve güneydeki kişiler/örgütlenmeler bir yandan emperyalizme,kapitalizme,sömürgeciliğe ve işgale karşı olduklarını söyleyecekler ama somuta gelince kuzeydeki işgali görürken ne güneydeki nede ingiltere'ye üs olarak verilmiş bölgelerdeki işgali sömürgeciliği gözardı edilecek ve görmezden gelinecektir. Ve örneğin kuzeyde aynı zamandaİşgalci sömürge yönetiminin anayasasının demokratikleştirilmesi mücadelesini esas alacak çalışmalara ağırlık verilecek;Bu reformist düzeniçi muhalefet yürütenler , bu ''anayasanın'' yapılması için harcadıkları emekten sözederek demokratikleştirilebileceği umudunun kitleler arasında yayılmasına yardımcı olma konusunda hiçbir sakınca görmiyeceklerdir.
Güneyde ise KC'nin bağımsız ve tüm kıbrıs halklarına ait bir cumhuriyet olduğu yalanları ile işgalci TC'ye karşı kurtuluş için yunanistan komutasındaki RMMO'nun silahlandırılarak güçlendirilmesi savunulmaktadır. Bir İşgalcinin ordusuna dayanarak öteki işgalcinin ordusuna karşı KURTULUŞ,bağımsızlık sağlanamaz.
Halkların mücadelelerinin önünün açılması için, bu devrimcilikleri kendinden menkullere karşı ideolojik mücadele yükseltilmelidir.
Ülkenin komünistlerinin,devrimcilerinin,demokratlarının , halkların kardeşliğini savunanların önlerine koyacakları en acil görev özelde ezilen ülke halklarının, işçi sınıfının, ezen ülkeler ve ortadoğudaki ülkelerinin, genelde dünya halklarıyla kardeşleşmesini ve işçi sınıfının birliğini teoriden pratiğe geçirecek örgütlenmeyi gerçekleştirmek olmalıdır.
KIBRIS HALKLARININ BAĞIMSIZLIK,ÖZGÜRLÜK VE SOSYALİZM CEPHESİ bu temelde örülmeli ve BAĞIMSIZLIK,ÖZGÜRLÜK VE SOSYALİZM MÜCADELESİ YÜKSELTİLMELİDİR.
KURTULUŞ EMPERYALİST ABD,AB,İNGİLTERE VE SÖMÜRGECİ YUNANİSTAN İLE TÜRKİYE’de DEĞİL,KIBRIS HALKLARININ ELLERİNDE.
BAĞIMSIZ KIBRIS.BÜTÜN HALKLAR KARDEŞTİR.
YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ VE İŞÇİLERİN BİRLİĞİ.
YAŞASIN KIBRIS HALKLARININ BAĞIMSIZLIK,ÖZGÜRLÜK VE SOSYALİZM CEPHESİ.
BAĞIMSIZLIK CEPHESİ
13 Kasım 2010

7 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. http://www.haberkibris.com/n.php?n=9f893cab-2011_04_11

    Türkler Rumlaştırıldı mı?
    11 Nisan 2011 Pazartesi
    Poli Dergi

    Yusuf İlerici “Bizim köyde Anglisia’da pek çok Türk, Rum olmuştu. Azılı EOKA’cı Skardalu’nun ailesi Türk’tür ve Kıbrıs Mc Donald’s’ın sahibi Mihalagi de bizim akrabalarımızdır”
    Bir süredir ara verdiğimiz “Portre” tanıtımlarımıza bir okurumuzun “yaşlı” bir yurttaşımızı önermesi üzerine yeniden başladık. Okurumuz referans verdiği yurttaş, “pratik zekası yüksek ve en olumsuz şartlarda bile yaşama bağlı kalmayı ve başarılı olmayı becermiş birisi” olduğunu söylüyordu. “Toplum olarak içinde bulunduğumuz ‘marazi’ ortamda iyi bir örnek” olabilir diyordu. Gitmeden önce özel bilgiler toplamaya çalıştığımız sırada, bu yurttaşımızın reklam servisimizin genç elemanı Dudu Alkım’ın “büyükbaba”sı olduğunu öğreniyoruz. “Büyükbaba” emekli Binbaşı Nazım İlerici’nin babası, Kıbrıs Sosyalist Partisi Genel Sekreteri Yusuf Alkım’ın da dedesi oluyormuş. İşimiz kolaylaşıyor ve Dudu’yu da alıp gidiyoruz.
    Buralardan bir şeyler çıkarabileceğimizi düşünerek yola koyulduk. Görüşmemizin bir bölümüne geldik ki, konularımız “bloke” oldu. “Büyük baba” Yusuf İlerici öyle şeyler anlatıyordu ki şaşkınlık içinde kaldık. “Azılı EOKA’cı Skardalu’nun Luricina’dan akrabaları olduğunu” hatta “Mc Donald’s’ın Kıbrıs bayisi Mihalagi”nin akrabaları olduğunu söylüyordu. Bununla da yetinmiyor, isimleri sıralamaya devam ediyordu. Bugüne kadar Türkleşen Rumlar ya da Rumlaşan Türkler konusunda çok şey duymuştuk ama hiç bu kadar somut örneklerle karşılaşmamıştık. “Büyükbaba” Yusuf amcayı, ilgili toplum bilimcilerin dikkatine getirerek söyleşimizi yayınlıyoruz.
    Poli: Bize kendinizden bahseder misiniz?
    Yusuf İlerici: 1930 yılında İskele Kazasına bağlı Anglisia köyünde doğdum. Çiftçi bir ailenin çocuğu idim. 6 yaşında köy ilkokuluna başladım. Birkaç öğretmenimiz oldu ama Zeki hocamız gerek benim çocukluğuma, gerekse köyün yaşamına çok büyük etkisi ve katkısı oldu. Zeki hoca Vudalı’ydı. Hem okulda öğretmen, hem da köyün imamı idi. Zeki hoca, hem Tahsin Ertuğruloğlu hem da Oktay Kayalp’ın dedeleri olur. (Ertuğruloğlu ile Kayalp’ın anne tarafından birinci yeğen olduklarını, Zeki Kayalp’ın ismini dedesinden aldığını öğreniyoruz.)
    Poli: Bize biraz köyden Anglisia’dan bahseder misiniz?
    Yusuf İlerici: Anglisia aşağı ve yukarı diye ikiye ayrılırdı. Yukarı köy Rumlardan meydana gelirdi. Aşağı kısımda Türkler çoğunluktaydı. Ama bizim köyde nüfus meselesi biraz karışıktı. Toplam nüfus 400 kadardı ve Türkler ve Rumlar eşit sayıda idi ama, bizim nesilden bir evvel, Türklerin bir kısmı Rum olduydu. Aşağı mahalledeki Rumlar, bizim akrabalarımızdı. Bir de bizden bazı aileler topluca Londra ve Amerika’ya göç ettilerdi. Normalde biz Rumlardan daha kalabalık idik.

    YanıtlaSil
  3. Poli: Türkler Rum oldu mu dediniz? Nasıl yani anlayamadık.
    Yusuf İlerici: Çok çeşitli nedenleri vardı.
    Poli: Peki. Yani onlar, yani sözünü ettiğiniz Rumlar bu iddianızı kabul ederler mi? Bu iddianız çok ilginç.
    Yusuf İlerici: Bu söylediğim bir iddia değil ki! Benim hala daha görüştüğüm Rum yeğenlerim var. Mesela hanımın amcasının oğlu var Rum’dur. Amcası zamanında Rum olduydu.
    Poli: Siz amcayı hatırlar mısınız? Sizin zamanınızda mı Rum olduydu?
    Dudu İlerici: Hayır bizden evvel Rum oldu. Ama oğlu bizi ziyarete gelirdi. Ben eve koymak istemezdim. Ama hatırlarım annem böyle düşündüğüm için bana kızardı.
    Yusuf İlerici: Türklerin Rum olmalarının esas sebebi evlenme alışkanlıklarımızdan gelirdi. Bizde kız verecek aileler, damat ailesinden üstten para da isterlerdi. Ama Rumlarda öyle değildi. Rumlar kızlarına ev ve çeyizlerini da hazır ederlerdi. Bu durum fukara bekar Türk erkeklerine çok cazip gelirdi. Rum kızı alacak olan, adının değişeceğini ve icap ederse kiliseye de gideceğini bilirdi.
    Poli: Bu isim ve din değişme işi çok yaygın mıydı?
    Yusuf İlerici: Mesela bizim hanımın bir dayısı vardı Muharrem. Bir cira vardı Evgenia adında. Onunla evlenecekti. Fukara idi ve kızın ailesi ona sahip çıktı. Bu olay 1930 tarihinde oldu. Muharremin Luricina’daki akrabaları bu evliliğe itiraz ettiler. Muharrem’e Amerika bileti alıp onu gönderdiler. Bu işi bozdular.

    YanıtlaSil
  4. Poli: Değişen kişilerin sayısı sizce kaç kişiydi?
    Yusuf İlerici: Yusuf dedemin kardeşi vardı adı Babutsa. Mesela o Rum oldu. Onun torunu şimdi Mc Donald’s’ın Kıbrıs bayisidir. Adı Mihalagi. İskele’de oturur. Benim ikinci yeğenimdir. Biz onunla sık sık görüşürüz. O bize gelir, biz İskele’ye gideriz. Durumumuzu bilerek görüşürüz. (Yusuf Bey konuştuğumuz bir konuda ek bilgi almak için Rum tarafına telefon açtı. Sonra da durumu izah etmek durumunda kaldı. “Konuştuğum da akrabamdır. Annesi ikinci yeğenimdir” dedi.)
    Poli: Yeni nesil bu durumları biliyor mu? Onlara anlattınız mı? Ya da buluşup görüşüyorlar mı?
    Yusuf İlerici: Bak sana söyleyeyim. Geçenlerde bizim oğlanla bilmem tanırsan Nazım Binbaşı, Nazım İlerici, Luricina’ya gittik. Halasına davetiye vermeye. Öğrendik ki; Bir Skordalu vardı Gatsuro’lardan yetişir, yani atası Türk’tür, 1963’te dağa kaçtıydı azılı bir EOKA’cıdır işte bu Skordalu, Erdoğan Mani var ya Lefkoşa’da hani oğlu geçenlerde motor kazası yaptıydı, onu hastanede ziyarete gitmiş. Çünkü yeğenidir.
    Erdoğan, bizimle de yeğendir. Yani çok örnek var. Napsan kan çeker.
    Mesela bu Kırmızı köyler var. Ksilofau, Derinya, Sodira Paralimni gibi, bunların çoğu da sonradan Rum oldular. Çite köyü da öyle mesela. Erdoğan Mirata var bilmem bilirsen. Mesela Çite’de Rum akrabaları var.
    Poli: Erdoğan Bey veya diğer adı geçenler söylediklerinizi yazarsak bize kızmazlar değil mi? Emin misiniz bu söylediklerinizden?
    Yusuf İlerici: Erdoğan Bey niye kızsın? Babası ölüdür ama kendi de bilir Vasili Stavraci yeğenidir.
    Poli: Bu işler ne zaman durdu? Hangi tarihten sonra bu din ve milliyet değişimi sona erdi?
    Yusuf İlerici: Zeki hoca vardı ya hani Ertuğruloğlu ve Kayalp’ın dedeleri idi, işte o bu işlere müdahale etti ve bu evlilikler sona erdi.
    Poli: Evlenen ama isimlerini değişmeden yaşayan hiç olmadı mı?
    Yusuf İlerici: Bir örnek hatırlarım. Luricina’da bir Mustafa vardı. Bu adam gene Luricina’dan Marikka isimli bir kadınla evlendiydi. O Mustafa o da Marikka kaldılar. Çocukları oldu. Birine Yorgi, diğerine da İbrahim ismini verdiler. Zannederim bir de Ayşe isimli kızları vardı. Böyle bir örnek oldu ama yaygın bir durum değildi.

    YanıtlaSil
  5. Poli: Sizin hayat hikayenizi anlatacaktık, işler biraz karıştı. Tekrar size dönelim. İlkokul bittikten, serpilip yaşınız ilerledikten sonra ne işler yaptınız?
    Yusuf İlerici: Bizim ailenin epeyce toprakları vardı. Katır çiftimiz vardı, öküz çiftimiz vardı, davarımız vardı. Ben tarla sürmeye çok meraklı idim. Orak biçme, bağ budamada üstüme yoktu. Köyümüz çok verimli bir toprağa sahipti ve ben tarımın her türlüsüne çok yatkın ve meraklıydım.
    Poli: Köye ilk traktör ne zaman geldi hatırlar mısınız?
    Yusuf İlerici: Evlendikten sonra, Vasiligo’da işlemeye başladım. Çimento ve alçı yapardık. Bir süre sonra oradan ayrılıp Dikelya İngiliz Üssü’ne geldim. Yeni kurulduydu ve marangoz olarak iş aldım. Bu işten anlamazdım. Ufak tefek kapı pencere işleri yapardık. Bir ustamız vardı Mr. Checland diye. Benim onun gözüne geçmem, terfi alıp kalıcı olmam lazımdı. Cristmas’ta ona köyden kocaman bir alina getirdim. Adam bayıldı. Tabii sonra da terfi ettim ve işim garanti oldu. İş garantiye girince, oturdum ve daha başka ne iş yapabilirim diye düşünmeye başladım.
    Bildiğimiz bu KEAN içecekler o zaman da vardı. Kola portakal suyu çıkarırdı. O zamanlar buzdolabı yoktu. Şirket bir dolap ve buz kalıbı verirdi. Karar verdim, şirkete müracaat ettim ve İngilizlere KEAN satmaya başladım. Kolacılıktan, aldığım aylığın üç katı kadar para kazanmaya başladık.
    Babam yaşlanıp çiftçilik yapamayınca bir gün annem “Baban Ahmedi okuldan alacak” dedi. Kardeşim Ahmet Amerikan Akademi’de okurdu. O’nu okuldan alırlarsa yazık olacaktı. Ben işi bırakmak ve köye işlerin başına dönmek zorunda kaldım. Biriktirdiğim para ile 750 Lira’ya bir Ford Perkins marka traktör aldım. Köyde ortakçılık yapan iki Rum’un daha traktörü vardı.
    Dudu İlerici: Bizim adamın o devirde yeni çıkan her şeye merağı vardı. Çamaşır makinemiz vardı. Hatta televizyon aldıydık. Rumlar hep bizim eve gelir ve seyrederlerdi. O devirde Türkçe program yoktu. Sadece ayda bir Türkçe film vardı.
    Yusuf İlerici: Ben traktör ile işimi çok meraklı yapardım. Her türlü alet edavadı satın aldım. Artık kimse benle rekabet edemezdi. Bir da biriken param ile su kuyusu kazdırıp Nemitsas’tan bir tirbün aldım. Bu Rumlar ticarette çok ustadırlar. “Bir kuyu kazdım tribün isterim” dedim. Sahibi köye kadar geldi. Kuyuyu gördü, “sen al parayı düşünme” dedi. “Uyduğu zaman öden” dedi. Bu şartlarda tabii ki almaya karar verdim.

    YanıtlaSil
  6. Poli: Köyde Rumlar ile ilk probleminiz ne zaman başladı?
    Yusuf İlerici: 1963’te Lefkoşa’daki olaylardan birkaç gün önce hanım, İskele Rum Hastanesi’nde kızımı doğum yaptı. O günlerde bir şeyler sezmiştim. Sonra İskele’de Galifacia’da çatışma olduğunu duyduk. Sonra rahmetlik Zeki geldi “İskele’de çarpışmalar başladı” dedi. Tarla sürerdim.
    Poli: O tarihe kadar köyde teşkilat var mıydı?
    Yusuf İlerici: Tabii vardı. 1958’den sonra köye silahlar gelmeye başlamıştı. Silahları “çanak” dediğimiz yerlere gömmüştük. Ben 1960’ta Türkiye’ye askeri eğitime gönderilmiştim. 1960’ta Türk askeri Kıbrıs’a çıktığında, biz eğitimdeydik. Finike’de. Silah kullanma, sabotaj gibi işleri bir ayda öğrendik. Bazuka bile kullandık. İskele olayları başlayınca köyden kaçma kararı verildi. Tartışmalar oldu, kimi kaçalım, kimi gidelim dedi. Sonuçta Köfünye’ye taşınmamıza karar verdik.

    Poli: Köy hayatı içinde Türkler ile Rumlar arasında bir gerginlik veya çatışma olmuş muydu?
    Yusuf İlerici: Hayır, hayır. Hatta biz köyden kaçacağımızda, yani Lefkoşa’da sağda solda çatışmalar başlayınca ve kaçma kararı alıp da eşyaları kamyona yükleyince Rum muhtar, (ki akrabamızdı) “Deli olmayın bırakıp nereye gideceksiniz?” diye yalvardı. Bu taşınma işi birkaç gün sürdü. Biz gitmeye başlayınca Birleşmiş Milletler askerleri köye geldi. Mennoya’dan bir Rum geldi. Türkçe de bilirdi. “Gaçmayın be deli mi oldunuz?” diye söylenirdi.
    Poli: Geçitkale’ye göç ettiğinizde kaç yaşındaydınız?
    Yusuf İlerici: 33 - 34 yaşlarındaydım.
    Poli: Çocuk var mıydı?
    Yusuf İlerici: Tabii 5 tane çocuğum vardı.
    Poli: Peki Geçitkale yaşamınız nasıl geçti?
    Yusuf İlerici: İmkanlarımız daha kısıtlı idi ama köydeki tarlalarımızı ekip biçebildiğimiz için maddi sıkıntı çekmedik. Hatta köyde bir Rum’la ortakçılık bile yaptım. Aradan on yıl geçince, hükümetler bizim geri köye dönmemize karar verdiler. Hatta %3 faizle, yani düşük faizle bize 300 lira da kredi kullandırttılar. Ben bu parayı tarım aletleri alarak değerlendirdim. Köydeki yaşantımız 1974 yılına kadar devam etti.

    YanıtlaSil
  7. Poli: 1974’te köy olarak buradaki İskele’ye geldiniz. Kaç yaşındaydınız? Burada ne buldunuz?
    Yusuf İlerici: İskele’ye geldiğimizde 45 yaşındaydım. Önce bir eve yerleştik, sonra da köydeki tarlalarıma karşılık 100 dönüm tarla verdiler. Tabii benim köydeki tarlalarım daha çoktu. Bu miktardaki tarla, aile geçindirmeye yetersizdir. Bu nedenle sekiz ay Mağusa’da Maliye Bakanlığı’nda gece bekçiliği yaptım. Baktım ki olmayacak, Osman Civisilli ile ortaklık yaparak 500 baş koyun aldık. Köyden gelirken beraberimde 50 bin lira getirmiştim. Durumun iyiydi yani. Hayvanlara birkaç ay baktık ve uygun bir durumda sattık. Ben bu ticaretten 5 bin lira daha kazandım.
    Hayvancılığı bırakınca, tekrar tarıma döndüm. Birkaç yıl 500 dönüme nohut ektim. Ben şanslı bir adamdım çünkü, köyden kaçtıktan sonra Rumlar bana traktörümü, patosumu ve tırmıklarımı göndermişlerdi. Bu benim için iyi bir fırsat oldu. Yani anlayacağınız ben, hiç ganimet mal kullanmadım.
    Poli: Bu yaşa geldiniz, bu kadar deneyim geçirdiniz. Bugünkü düzeni ve toplumu nasıl görürsünüz?
    Yusuf İlerici: Durumlar iyi değil ve bu durumun altında maalesef tembellik var. Para kazanma arzusu veya çabası yok. Yani, insanlar, uğraşmadan para kazanmayı düşünüyorlar. Devletin bugüne kadar uyguladığı politikalar da bunu teşvik etti. Kendimize gelmemiz ve çok çalışmamız lazım. Buna çok ihtiyacımız var.
    Poli: Size son bir soru. Dikkat ettik sizin sokağın adı “Devrim” soyadınız ise “İlerici”. Bir solculuk durumu mu var?
    Yusuf İlerici: Hayır yok. Birkaç soyadı yazmıştım. Diğerleri uygun bulunmadı. Bana bu kaldı. Ben bu ismi ileriyi görme anlamında düşünmüştüm. Ama sonradan solculukla alakalı olduğunu öğrendim. Eski komisyon başkanı Ahmet Çağman benim eski bir ahbabımdır. Bir gün Denktaş Bey ile üçümüz beraberken bu konuyu açtım. “Yani bu soyadı sakıncalı ise değişeyim” dedim. İkisi birden “hayır hiç gerek yok” dediler. Anlayacağın, ben Denktaş’çıyım. Toplumun milli dava etrafında birleşmesi gerektiğine inanırım.

    YanıtlaSil