26 Ekim 2011 Çarşamba

KIBRIS NEDEN EMPERYALİST KAPİTALİZM İÇİN ÖNEMLİ VE PAYLAŞILAMAYAN NE?

KIBRIS NEDEN EMPERYALİST KAPİTALİZM İÇİN ÖNEMLİ VE PAYLAŞILAMAYAN NE?


Gündem o kadar hızlı değişiyor ki bu memlekette başı dönüyor insanın ve zamanında ele alınması gerekenler bazen sarkabiliyor. Bu sorunlardan birisi de Kıbrıs Sorunu eksenli olandır. Derviş Eroğlu’nun hesabında 2 Milyon lira çıkması ile birlikte ele alacağımız yazı işte bu nedenle bu güne sarkmış oldu. Okurlarımızdan özellikle özür dileriz.

Derviş Eroğlu, en az ağa babası olan Rauf Denktaş gibi Türk Kontrgerillasının Kıbrıs ayağının liderlerinden birisidir. Onlarca yıldır Kıbrıs politik yaşamı içinde olan bu kontrgerilla yöneticisinin elinde, banka hesabında bu kadar büyük bir para olması, çıkması işin esası gerçekten şaşırtıcı değildir. Zira bu hesap kabarıklıkları onların ekonomik işleri vasıtasıyla değil; tam tersine düzenin sözde kalan yasal sınırları dışında kalan faaliyetleri dolayısıyladır.

Ve de bilinir ki Türk Kontrgerilla devletinin yöneticilerinin de Kıbrıs’ta hem mal-mülkleri vardır ve hem de Kıbrıs Bankalarında yüksek hesapları. Bunlara en açık, bariz örnekler verecek olursak eski Türk ****l Başkanı Mustafa Özbek ve tescilli kontrgerilla yöneticisi Mehmet Ağar en önde gidenlerdendirler.

Kıbrıs, kara para cenneti olduğu kadar bu paraların aklanma merkezlerinden birisidir ve gittikçe parlayan yıldızıdır. 

Kıbrıs, kumarhaneler cenneti haline gelmiştir enternasyonal anlamda. Artık Monte Carlo gibi üslerin yanına son yirmi yıla yakındır eklenen bir kumarhaneler merkezidir.

Kıbrıs, insan ticaret merkezi olmuştur aynı zamanda. Beyaz kadın pazarı, insan kaçakçılığı üssü, geçiş yeri, küçük çocukların pazarlanması yeri- nitekim Güney Kıbrıs’lı Bakanın Lefkoşa’da bir pazarlık halinde yakalanmış olması bunun açık kanıtıdır-,vs gibi insan tüccarlığı yeri haline getirilmiştir Kıbrıs.

Kıbrıs, Ortadoğu’da egemenlik mücadelesinin siyasi göstergelerinden birisidir aynı zamanda. Siyasal güç gösterisinin bir parçası ve örneği olan Doğalgaz ve petrol arama işi olayında da açıkça görüldü bu olay.

Kıbrıs, Doğu Akdeniz’de egemenlik açısından siyasi, askeri, militarist bir üs olması ile de önemlidir. Ortadoğu’nun dışa açılan kapılarının kilit bölgelerinden birisidir.

Kıbrıs stratejik konumundan kaynaklı doğudan batıya, kuzeyden güneye geçiş üslerinden birisidir. 

Bu türden konu başlıkları uzatılabilir. Tüm bu bakımlardan Kıbrıs emperyalist kapitalist merkezler ve onların bölgesel uşakları açısından oldukça değerli ve önemlidir. Yoksa ki, bunca yıldır çözülemeyen bir konumda olmazdı. 

Tüm dünya emperyalist kapitalistleri Kıbrıs söz konusu olduğunda kulaklarını kabartmak yanında, eylemleri ile sürecin içinde oluveriyorlar. Kendilerini zenginleştirdikleri gibi, uşaklarını da zenginleştirmeyi ihmal etmiyorlar. 

Kıbrıs Halklarının kurtuluşunun yolu bütünsel olarak emperyalist kapitalizm ile hesaplaşmadan; emekçilerin ortak, birlikte olarak egemenlere karşı mücadelesini büyütmeden olanaklı değildir. Özgürlük, sosyalizm, komünizm odaklı DEVRİM mücadelesiz Kıbrıs mücadelesi her daim güdük, sınırlı, dar kalıp düzene eklemlenmeye mahkum olmak durumundadır. 

25.10.2011

Mahmut Halil CAN ( Sendiren )


http://ateshirsizi.com

25 Ekim 2011 Salı

IRKÇILIK İNSANLIKLA KARŞI KARŞIYA, SOSYAL PAYLAŞIM AĞLARI, MEDYA VE GÜNDELİK YAŞAMDA IRKÇI SÖYLEMLER İLE NEFRET SUÇLARI İŞLENMEYE DEVAM EDİYOR


IRKÇILIK İNSANLIKLA KARŞI KARŞIYA, SOSYAL PAYLAŞIM AĞLARI, MEDYA VE GÜNDELİK YAŞAMDA IRKÇI SÖYLEMLER İLE NEFRET SUÇLARI İŞLENMEYE DEVAM EDİYOR
İNSANLIK SINAVINDAN KALAN İNSANLIK DIŞI YARATIKLARDAN MI YOKSA İNSANLIK MABEDİ SAYILACAKLARDAN MISINIZ?
24.10.2011
Mahmut Halil CAN ( Sendiren )


Medyasından, sosyal paylaşım ağlarına, gündelik yaşam içerisindeki söylemlerden genel olarak onun politik örüngülerine kadar insanlık dışı- nefret söylemleri yaşamın her alanında sürgit devam ediyor.

İnsanlıktan zerre kadar nasibini almamış yaratıklar Hakkari saldırısı ve halk çocuklarının ölümünü fırsat bilerek; ardından gelişen Van’daki deprem sonrası söylemlerinde insanlık suçları işlediklerini bilmiyorlardır sanırız. Zira azıcık insanlıktan nasiplerini almış olanların asla başvuramayacağı bir yöntemdir, söylemdir bunlar. 

ATV’de proğram yapan Müge Anlı ile HaberTürk TV’den haber spikeri Duygu Canbaş ırkçılık histerisinde sınır tanımazlığın göstergesini sundular. Ulusal alanda yayın yapan bu ırkçı kanallar ve onların sunucuları, proğram yapıcıları ırkçılıkla insanlığı nasıl enkaz altına aldıklarını gösterdiler. Haber anonsunda “her ne kadar deprem haberi Van’dan gelmiş olsa da” diye giriş yaparak insanlığı nasıl ayaklar altına aldıklarını göstermiş oluyorlar böylece.

Ayrıca sosyal paylaşım sitelerinde yapılan yorumlarda insanlığı enkaz altına almanın sınırının yokluğuna işaret etmektedir. Aynı olayı İsrail’de yangın sonrası da yaşamıştı bu memleket. İnsanlık sınavının altında kalan bu güruhu, insan sıfatı ile isimlendirmek herhalde an büyük yanlışlardan olacaktır. Zira yaşanan acıları sevinecek bir olgu görenler ya da bir doğal afeti Tanrının cezası olarak görüp ifade edenler aşağılık insanlık dışı nefret söylemlerinin ve eylemlerinin ta kendileridirler. 

İşte bunlardan Twitter mesajlarından alınan örnekler aşağıdadır: 
-Beter olun inşallah! 
-Şehitlerin kanı yerde mi kalacaktı? 
-Hakkari ve Şırnak toprağın altına gömülmüştür umarım. 
-İnşallah daha büyük şiddetle olur, taş üstünde taş kalmaz! 
-Hükümetin yapamadığını allah yapacak inşallah. 
-Allahın sopası yok, beter olun! 
-Beş kuruş yardım yaparsam ellerim kırılsın. 
-Adamın içinden iyi olmuş demek geçiyor. 
-Ayyy çok sevindim bak inşallah biraz vatan hainlerini temizler. 
-Allah Diyarbakır'a da nasip eder inşallah. 
-Van'da Türkmenler yaşıyormuş keşke Hakkari, Şırnak, Diyarbakır, K.Irak'ta olsaydı diyenler, onlar da şerefsizdir. 
-Van'daki depremden dolayı Kürt kardeşlerimize yardım için yine bizden vergi alacak devletimiz. 
-Van depremi durumu gösteriyor ki, Kürt halkına gine Türkler yardım ediyor. Acaba o Kürtlerin destek verdiği PKK'lılar nerede? 
-Bir_Turk: Van'daki depremde mağdur olan Kürt kardeşlerimize öyle üzüldüm ki. PKK ve BDP yardımcınız olur artık diyeceğim de siz devletten beklersiniz. 
-Van Belediye Başkanı; Bak, yardımı, terörist cenazesinde yanında posterini taşıdığın Apo itinden değil, devletten istiyorsun. Anladın mı şimdi? 
-Necibe Özer: Van'da vatansever kardeşlerimizin de olduğunu unutmayalım. “

Bu aşağılık insanlık dışı yaklaşımlar için söylenecek söz bulamıyor insan gerçekten de. Sözün bittiği yer denilen sınır dünya burası işte. 

Bu türden ifade ve söylemlerin örnek aldıkları Avrupa’da en ağır suçlardan olduğunu bilmiyor bu yönlenmiş faşist güruh sanırız. Zira faşist ırkçılığın en büyüklerinden birisini yaşamış Avrupalılar nefret söylemini bile suç sayan burjuva sınırlarda olsa bile demokratik bir çerçeveye sahipler. Fakat Türk sömürgeci faşist diktatörlüğü altında inim inim inleyen bu kendinden kerameti menkuller; düzeni ileri taşıdıkları gibi, insanlığa da düşmanlıkları ve yabancılıklarını kabul etmiş oluyorlar.
Burjuva faşist düzenin istediği, hedeflediği de budur zaten. Böl-parçalar-yönet politikası gereği halkları birbirine düşman edip ardından gücü ellerinde tutmak ve varlığını sürdürmek. BOP-GOİ vs gibi birçok proje ve planın temel dayandığı felsefe buradadır işte.
Bakınız Kuzey Afrika’da gelişen olaylara ve sonuçlarına. Ne demek istediğimiz olduğu gibi orta yerde olacaktır. Aklı, insani ve kimlikli değerleri temel almayanların bu çerçeveden bakabilmeleri, genişçe dünyayı algılayabilmeleri olanaklı değildir.
Kaldı ki ister Anadolu’da olsun isterse de dünyanın en ücra ya da merkezinde olsun ırkçı faşist histerinin aktörleri burjuva düzen bekçileri, figüranları ise emekçiler, proleterler ve yoksullardır. Uzağa gitmeyiniz, dünya tarihinden 50 yıl öncesine Avrupa’da Hitler Almanyası ile Mussolini İtalyasına bakmanız, gelişmeleri ve sonuçlarını vicdani ve akli bir biçimde ele almanız yeterlidir.
İnsanlık düşmanlarına karşı HALKLARIN KARDEŞLİĞİ, KARDEŞ KOKUSU ve NEFESİNİ sunma zamanıdır. Egemenler ve onların uşaklarının nefret söylemlerine inat; Kürt Halkı ile Van Depremi nezdinde dayanışma, destek, omuzdaşlık, kardeşlik köprülerini kurma zamanıdır. HAYDİ İNSANLIĞA, HAYDİ İNSANLAŞMAYA, HAYDİ GÖREVE. 
24.10.2011
Mahmut Halil CAN ( Sendiren )
http://ateshirsizi.com
__________

23 Ekim 2011 Pazar

KuKlaTC SÖMÜRGECİ FAŞİST ABİSİ TCNİN İZİNDEN YÜRÜYOR


Bugünkü haberlerden birisi de Kukla TC olan KKTC’de Yakın Doğu Üniversitesinden 25 öğrencinin sınır dışı edilmesi haberi idi. Bu haberin anlamı ise; aynen TC’de yürütülen Kürtleri linç hareketinin kuklasında da yürütüldüğüdür. Faşist linç hareketleri, sözde protestoları, nefret söylemleri vs serbest iken bu durumu protesto etmek, Kürt olmak sınır dışı edilmekle cezalandırılıyor.

Kukla TC; kendisine yakışanı yapmıştır her halde. Zira başka türlüsünü kuklasından beklemek olanaklı olamazdı. Faşist sömürgeci abisinin izinden yürümek, onun vilayet amirliğini yapmak göreviyle sorumludur kukla TC yöneticileri. Bunları yapmazlarsa koltuklarından olmaları işten değildir.

Faşist sömürgeci devletin sömürgesi KKTC’nin de şovenist ırkçılığın, Kürt Düşmanlığının, linç hareketinin merkez üslerinden olması hiçte şaşırtıcı değildir. Zira şovenizm, ırkçılık, faşizm sınıf mücadelesinin, Halkların özgürlük ve sosyalizm kavgasının zehridir. Bu anlamda beyinleri, eylemleri kirletilen halkların ortaklaşmalarının önüne geçilip böl-parçala-yönet politikası harfiyen uygulanmaktadır.

KuKla TC’de de olan budur. Şovenizm, ırkçılık, milliyetçilik, faşizmle beslenip ayakta tutulmaya çalışılan KuKlaTC’de de başka çıkar yol yoktur. Bu linç bilincinin panzehiri ise Halkların kardeşliği, ortaklaşması, ortak mücadele amaçları uğruna ortak örgütlenme ve mücadele birlikleridir. 

Sömürgeci faşist rejimler hırçınlaşıp saldırdıkça sınıf mücadelesi de daha da keskinleşecek, hedefe daha çok kilitleneceklerdir. 
23.10.2011

Mahmut Halil CAN ( Sendiren )

http://www.ateshirsizi.com/kuklatc-somurgeci-fasist-abisi-tcnin-t16675.html?t=16675

21 Ekim 2011 Cuma

FAŞİST SÖMÜRGECİ KORO İLE KÜRTLERİN HAİN KESİMLERİNİN LİNÇ ORTAKLIĞI SÜRÜYOR

FAŞİST SÖMÜRGECİ KORO İLE KÜRTLERİN HAİN KESİMLERİNİN LİNÇ ORTAKLIĞI SÜRÜYOR

Hakkari’deki saldırı Kürtleri Linç hareketine yeni bit dalga ekledi. Tüm basın, yayın organları, tüm faşist sömürgeci devlet ve onun kurumları ile siyasal partiler ile düzen uşakları ağız birliği etmişçesine bu linç dalgasının parçası oluverdiler hemencecik. Görülmeyen, görülmek istenmeyen, gözden uzak tutulmak istenen gerçekler ise örtbas ediliyor hemencecik.

Örneğin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül efendi birkaç gün öncesinde önce gizli tutulup, sonrasında basına sızdırılan bir sınır gezisi yapıyor. Boy boy fotolar, çekimler gidip geldikten sonra basına veriliyor. Suriye ve İran’a yönelik olarak ardı ardına ABD Dışişleri Bakanı Clinton aracılığıyla Türk devleti kışkırtılıyor. Bölgesel savaşın ayağı Türkiye taraf olarak biçimlendirilip Suriye ve İran’a karşı savaşa sürükleniliyor. Bunun temel ayağını da Kürtlerin oluşturması iç kamuoyunca en kabul edilebilir olması ise; Kürtlere dönük bir linç örgütlenmesinden geçtiğinden saldırılar organize edilip emekçiler, işçi sınıfı vs ırkçı-faşist provokasyonların kalkanı yapılıyor.

ABD emperyalizminin uşağı Türk sömürgeci faşist devleti Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş Afrika Stratejisinin gereği olarak bir numaralı Truva atı olarak önde gitmektedir. Ta BOP-GOİ ilk ortaya çıktığı andan itibaren, bu stratejinin temeli Türkiye olacaktır ve temel olarak Türkiye kullanılacaktır demiştik. İsrail’in ise önceki zamanlara göre daha geride tutulacağını ifade etmiştik. Süreç ve gelişmelerin bizi doğruladığı açık ve net biçimde ortaya çıkmış bulunuyor zaman geçtikçe.

Hakkari saldırısının tarafı PKK’nin içinde de bu provokasyonun parçası olan güçlerin olduğu da açıkça orta yerdedir. Bundan önceleri de Tokat, Dersim, Lice vs gibi provokasyonlarda olduğu gibi, bu eylemin de zamanlama açısından Kürt Özgürlük Hareketine hizmet eder durumda olması genel olarak olanaklı değildir. 

Türk sömürgecileri tek bir ağızdan ırkçı linç açıklamaları yaparken; faşist-ırkçı güruh sokakları ısıtmaya çalışıp intikam çağrılarını dilendiriyorken, Türk sömürgeci ordusu karadan ve havadan Güney Kürdistan’ı yeniden açıkça işgal ederken; bu arada yeni Anayasa, Kürt Temsilcilerin Meclise gelişleri, kıdem tazminatı, toplu sözleşme görüşmeleri, çeşitli demokratik haklara saldırı vs arada kaynayıp gidiyor yeniden ve yine.

Bu linç harekatı, bu söylem ve eylem biçimi Türk sömürgeciliğinin ilk ve son girişimi değildir. Anadolu’nun bir çok ilinde ırkçı-faşist gösterilere emekçileri, sınıfı dahil etme girişimi başarısız olmamakta, bu türden eylemler ile daha fazla bu zemin genişlemektedir. Maalesef Kürt Özgürlük Hareketinin sözcüsü geçinen PKK bu konularda hiçbir zaman duyarlılık göstermemektedir.

Türk, Kürt, Anadolu Halklarından emekçi çocuklarının ABD emperyalizmi ile Siyonist İsrail’in çıkarları uğruna katledilmelerine hiç kimse göz yumamaz. PKK, kör dövüşü tarzı eylemlerden ziyade kitlesel kalkışmaların, serhıldanların yolundan ilerlediği, Gerillayı savunma aracı olarak kullandığı sürece daha meşru bir zeminde olacağını söylemek en doğru tespit olacaktır.

Zira Kürt Özgürlük Mücadelesi, artık Gerilla mücadelesi merkezli olmaktan çoktan çıkmış durumdadır. Geniş Kürt emekçi yığınlarının KÖM etrafında birleşmiş olması, Gerillayı sahiplenmesi, zaman zaman Serhıldanlarla ben de varım demesi bizim tespitimizin doğruluğunu kanıtlayan bir yerdedir. Bu anlamda faşist sömürgeci devletin ve onun ağa babalarının işleri ile çıkarlarına denk gelen eylemlerin tesadüf olması bundan önce birçok eylemin yapılma zamanlaması düşünüldüğünde hiçte doğru değildir.

Kürt Halkı ve emekçileri kendi içinde sınıfsal ayrışmayı doğrudan yaşayacak, kendi içindeki hain çeteleri temizleyecek girişimlerde bulunmalı ve KUKM’nin çıkarları ile Anadolu işçi sınıfının çıkarlarını birleştirmek merkezli hareket odağı yaratmalıdırlar.

Her ne kadar tasfiyeci, yasal bir girişim olup Çatı Partisi adı altında çeşitli adımlar atılıyor ve bunun da Anadolu kamuoyunda her ne kadar devrimci bir girişim olmasa da takip edilmesi; HALKLARIN BARIŞ, KARDEŞLİK, BİRLEŞİK MÜCADELE vs gibi zeminlere ne kadar aç olunduğunun da göstergesi gibidir.

Bu sömürgeci faşist linç harekatının karşısında Anadolu emekçileri barikat oluşturmalı, KUKM ile PKK’nin düzene, egemenlere hizmet eden eylemlerini ayrı tutmalıdırlar. Kürtler üzerinden Suriye, İran merkezli bir saldırı harekatının kalkanı olmamak için direnmelidirler. 

BOP-GOİ gibi emperyalist kapitalist merkezlerin proje ve politikalarının kaldıracı olunmamalıdır. Emekçiler ile proleterlerin, egemenlerin çıkarlarının bir ve aynı olması mümkün değildir. Savaş, zenginlik, kar, çıkar amaçlı kapitalizm ile onun düşmanı olan proletaryanın ortak bir noktada buluşması olanaksızdır.

KÜRTLERİ LİNÇ HAREKATINA KARŞI DAYANIŞMA VE MÜCADELEYE

ORTADOĞU VE DÜNYADA BARIŞIN YOLU SOSYALİZMDEN GEÇMEKTEDİR

KAHROLSUN EMPERYALİST KAPİTALİZM VE ONUN YERLİ İŞBİRLİKÇİLERİ

YAŞASIN HALKLARIN EBEDİ KARDEŞLİĞİ

YAŞASIN ÖZGÜRLÜK YAŞASIN SOSYALİZM

YAŞASIN İNSANLIK DÜZENİ KOMÜNİZM


20.10.2011

Mahmut Halil CAN ( Sendiren )

http://www.ateshirsizi.com/fasist-somurgeci-koro-ile-kurtlerin-p52384.html#post52384

7 Ekim 2011 Cuma

KÜÇÜK BURJUVA MİLLİYETÇİLİĞİ SÖMÜRGELERİN KURTULUŞUNU ANCAK ERTELER; KURTULUŞ DEVRİM VE SOSYALİZMDE

KÜÇÜK BURJUVA MİLLİYETÇİLİĞİ SÖMÜRGELERİN KURTULUŞUNU ANCAK ERTELER; KURTULUŞ DEVRİM VE SOSYALİZMDE 

Son 30 yılda Kıbrıs’ın işgali-ilhakı ve öncesine dayanan kontrgerillanın da deney alanı olarak süreğenleştirilen, arkasından da özellikle Türkiye Devrimci Hareketine endeksli devrim-sosyalizm eksenli mücadelenin boyutlanması diğer yandan da Kıbrıs küçük burjuvazisi içerisinde Milliyetçi bir zemini de doğal olarak güçlendirdi. Bu elbette kaçınılmaz bir durumdur. Zira sömürgeci faşist işgal ve ilhaka karşı; proletarya dışında da mücadele eden toplumsal kesim ve sınıflar vardır, olacaktır. Ve fakat bu eğilimin başlı başına bir sınıfsal dayanaktan yoksun, sınıfsal zeminden uzak bir yerde salt işgal-ilhaka karşı bir duruşun ötesine geçmemesi doğal olarak mücadelenin sınırlarını da darlaştırmakta, gerçek kurtuluş yolu olan özgürlük-eşitlik-kardeşlik-sosyalizm temelli mücadeleden uzaklaştırmaktadır.

Kıbrıs’ın özgürlük, bağımsızlık, bir arada yaşam sürecinin önündeki engeller sadece açık işgalci durumda olan Türkiye, Yunanistan değil; bir bütün olarak birçok emperyalist odak olmasına rağmen başını ABD ve İngiltere’nin çektiği güçlerdir. Doğal olarak karmaşık ve kritik bir yerde olan Kıbrıs üzerinde oynanan oyunlarda bu aktörleri göz ardı etmek ya da onların bölgesel, dünya ölçeğinde çıkarlarına dokunmadan soruna çözüm yolu bulmak, sorunun kendisini sınıfsal anlamda çözebilmek olanaklı değildir. Zaten bütün olarak gelişmelere bakılırsa, sözde çözüm görüşmeleri sürerken bir de bakıyorsunuz bir taraftan da provokatif şeyler oluyor ve birden bire görüşmeler kesiliyor. Bu bağlamda sadece dar milliyetçi kafaların sorunun özüne inebilmesi olanaklı değildir. Tutarlı bir anti-emperyalist, anti-faşist çerçeve olan Marksist Leninist düzlemde olunmaması bir yana sözde karşı duruyor gibi olurken; diğer güçlere yaslanma sonucunu üretecektir. Zaten bu da başlı başına küçük burjuvazinin ruhuna, sınıfsal olarak ara kategorisine uygun bir tutumdur.

Her ulusal sorunun özü her bireyin bildiği gibi Pazar ve sömürge sorunudur. Kıbrıs’ı bundan ayrı tutmak olanaksızdır. Bunun anlamı da şudur: Bir bütün olarak emperyalist kapitalizme karşı çıkılmadan, ortadan kaldırılmadan sorunun kendi özüne ulaşılamayacağı gibi, çözümü de olanaklı değildir. Küçük burjuvazinin “bağımsızlık” söylemi, kendi sınıfsal konumu içinde kaldığı sürece sözde bir “bağımsızlıktan” söz edilebilir. Gerçek bağımsızlık; özgürlüğün ana açarı olan proleter sınıf mücadelesinin nihai hedefi olan komünizmdir zira.

Kıbrıs’taki bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin sınıfsal olarak kapsamı geniş olduğundan, küçük burjuvazi ile orta burjuvazinin de bu mücadele içerisinde kendini ifade etmesi, talepleri ve mücadelesi ile varlığını sürdürmesi olağansa da; ufkunun darlığı ile proleter devrimci kurtuluş mücadelesini da sınırlama potansiyeline de sahip olabilmektedir. Zira birçok harekete Kıbrıs özgülünde bakıldığında bu durum net bir biçimde görülebilecektir. Kıbrıs’ta kurtuluşun yolunu Avrupa Birliği’ne girmekte gören reformist-uzlaşmazı ve sözde “sosyalist” gerçekte ise asla sosyalist olmayan partiler, hareketlerin varlığı gizli değildir.

Diğer yandan sendikal, demokratik mücadele dahil birçok mücadeleyi genel olarak özgürlük mücadelesinden ayıran, mücadeleyi aşamalara bölen anlayışların da varlığı bilinen bir gerçektir. Gözden ırak tutulan ve kaçırılan mücadele bütünlüğü ile nihai kurtuluşun adreslerinde söylemsel “sosyalizm”, “işçi sınıfı” varlığını korusa da eylemsel içerikte düzenle, mevcut emperyalist kapitalizmle uzlaşma öngörüldüğü açıktır.

Zira bir yandan Türk ve Yunan açık işgali-ilhakına karşı çıkarken; diğer yandan AB’li ya da bir başka eksende emperyalist merkezleri hedef almamak veya sözde “bağımsızlık” uğruna bu merkezlerden medet umma anlayışının proleter devrimci sınıf mücadelesi ile sosyalizm-komünizmle zerre alakası olmadığı açık ve nettir. Dar bir milliyetçilik anlayışının ister istemez birinden diğerine yaslanması kaçınılmazdır. 

Bir diğer yandan küçük burjuvazi açısından öne çıkmak, mücadeleyi bireyler-çeşitli kesimler üzerinden yürütmek, mücadelenin kolektif-bütünsel-sınıfsal mecrasını kavrayamamak gibi genel hastalıklı yapısının da bütünsel mücadeleyi zayıflatması kaçınılmazdır. Sorunu egemen ulusların sınıfsal mücadelesi perspektifinden koparmak, enternasyonal görevleri darlaştırmak, dünyanın merkezi temel alınan konumuzda Kıbrıs ekseni dışında kavrayamamak, sorunun anlaşılması ve nihai çözümünün de önünü tıkamakla eş anlamlıdır.

Küçük burjuvazinin liderlik ettiği kurtuluş mücadelelerinin zaten ömrü de, nefesi de sınırlı olmuştur dünya ölçeğinde. Bu ucu açık, liberal kapitalizmi aşamayan sınırlarda yüzen anlayış, elbette bütünsel amaçları kucaklayacak kudrete sahip olamaz. Mücadelenin nihai amaçlarına uzak, sınıfsal açıdan düzeni aşamayan ara sınıfların çözümleri de aynen; durdukları sınıfsal kategorinin yukarı-aşağı hareketi gibidir. Düzenden umudu olan sınıfsal kesimlerin, düzeni aşacak cüret-cesaret ve onun getireceği çözümleri üretmeleri beklenemez.

Ezilen ulus proletaryası ve onun lider güçlerinin nihai kurtuluş uğruna net ve kesin olarak milliyetçilik sınırlarını aşmış olmaları, birlikte-ortak mücadeleyi öne çıkarmaları, hatta ortak örgütlenmeyi bile kendi gündemlerinde sıcacık tutmaları ML açıdan zorunludur. Buna karşın ezen ulus proletaryası ile devrimcileri ise ayrılma hakkı dahil olmak üzere UKKTH çerçevesinden zerre sapmamaları, ezen ulus ırkçı-şovenizmini her durumda mahkûm etmeleri, ayrı örgütlenme halinde birlikte mücadele yollarını aramaları vs gibi zorunlu görevlerle donatılmış olmaları elzemdir kurtuluş açısından. Bu tutum-tavır sorunu Ulusal sorunun ilkesel düzleminin temelidir. 

Küçük burjuva dar milliyetçi hareketin ve sırf işgal-ilhaka karşı mücadelenin Kıbrıs halklarının kurtuluşunu getiremeyeceği açıktır. Bu dar milliyetçi bakış açısının Adada kalıcı barış-bir arada yaşamanın yeniden organizasyonunu bile zorlaştıracağı açıktır. Bu anlamda milliyetçi bakış açısının Kıbrıs açısından da, genel olarak dünyada terk edilmesi; Enternasyonal proleter komünist devrimci hareketin çerçevesinden bakış açısına, eylem hattına yaklaşılması gereği açıktır.

Bir ton deneyin Ulusal Sorunda çözümü getirmediği açığa çıkmıştır. Uzağa gitmeye gerek yok. TC’nin ikinci sömürgesi Kürdistan’da yürütülen silahlı reformist mücadelenin sınıfsal olarak proleter zeminden uzak olmasından kaynaklı bugün savrulmalar yaşadığı, silahlı mücadeleyi sadece kısmi reformlar, Ana dil, ne idüğü belirsiz düzen içi Anayasa değişikliği, yine ne idüğü belirsiz demokrasi söylemlerine sıkıştırılmış yeni Cumhuriyet yapısı, bir emperyaliste karşı sözde mücadele ediyorken diğerine yaslanması, devrimci harekete yaklaşımları vs orta yerde durmaktadır. Kıbrıslı devrimcilerin, demokratların yanı başlarındaki bu deneye uzak durmadan incelemeleri gereklidir. Bu noktada başından beridir olumlu eleştiri-görüş-öneri sunan Anadolu komünist devrimcilerinin de tavırlarını da tabiî ki.

Gerek söylemde, gerekse de eylemsel içerikte dar milliyetçi söylemi, her şeyin merkezinde Kıbrıs’ı gören merkezci küçük burjuva bakış açısını terk etmeden kurtuluşun nihai biçimine ulaşmak olanaklı olamaz. Bugün Anadolu’da Komünist bir işçi sınıfı hareketinin var olmayışı ya da doğrusu önderlik sorunu orta yerde duruyorken; aynen bu sorunun Kıbrıs proletaryasının da sorunu olduğu tespitini yapmak lazımdır.

Bugün dar milliyetçi bakış açılarının, yaklaşımların, söylem-eylem çizgisinin, birey ya da kesimler olarak öne çıkmanın sıkça yaşanmasının ana kaynağı burasıdır. Zira gerçek bir komünist devrimci sınıf hareketi olabilse idi; Kıbrıs ya da herhangi bir başka yerde küçük burjuva liberal, milliyetçi söylem ve bakış açısı bu kadar öne çıkamazdı. Bu tarihsel boşluk, eylem alanının küçük burjuvaziye kalmasının nedenidir.

Bu anlamda Kıbrıs’ta, tüm Ada proletaryasını-ayrımsız tüm dillerden konuşan ve kökeni başka halklardan proleterleri- kucaklayacak gerçek bir ML, komünist devrimci bir harekete, parti, öncü örgüte ihtiyaç hayatidir. Bu hareketin ezen ulus komünist devrimci hareket, örgüt ve partileri ile de birlikte-ortak hareket etmesi, cephesel mücadele içinde zemini geniş tutmaları özgürlük-devrim-bağımsızlık ve sosyalizmin anahtarıdır. 



KÜÇÜK BURJUVA MİLLİYETÇİLİĞİ SÖMÜRGELERİN KURTULUŞUNU ANCAK ERTELER; KURTULUŞ DEVRİM VE SOSYALİZMDE.

28.10.2010
Mahmut Halil CAN ( Sendiren )

http://ateshirsizi.com

http://www.ateshirsizi.com/ezilen-ulus-milliyetciligi-kibris-sorunu-t13934.html