15 Temmuz 2014 Salı

15-20 Temmuz ACILARIMIZ ve Çıkışımız


15-20 Temmuz ACILARIMIZ ve Çıkışımız

Her Temmuz ayı geldiğinde, diğer aylardan özelde ayrı ama genelde aynı dramın bir başka parçasını, acıların,yaraların kapanmış gibi görünsede tüm ağrı ve sızılarını yeni boyutları ve şekilleriyle yaşamakta olduğumuzu görürüz.

Temmuz ayına bu anlamları yüklememiz niye?

Çünkü Temmuz ayı ülkemiz Kıbrıs'ın yakın tarihinde acıların yaşandığı,halkların birbirinin canına kıydığı ve birbirinden zorla sınırlarla ayrıldığı,ülkenin bölündüğü ve herbir parçasının işgalci ve sömürgeciler tarafından fiilen işgal edilerek sömürgeleştirildiği bir aydır.
15 Temmuz 1974 Faşist Yunanistan Cuntasının Kıbrıs'taki Yunanlı Subayların komutasındaki Rum Milli Muhafız ordusuyla gerçekleştirdiği darbe ve bu darbeyi gerekçe göstererek 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuruluş anlaşmalarının Ekindeki İttifak ve Garanti Anlaşmalarına dayanarak Kıbrıs'a çıkarma yapan ve doğu batı istikametinde adayı kuzey ve güney olmak üzere ikiye bölecek TC devletinin işgali bu ayda gerçekleştirilmiştir.

Kıbrıs'ın kuzey yarısında işgalci TC'nin kontrolunda kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti TC devletinin bir devamıdır.Yani Kontrgerilla Cumhuriyetinin bir parçası olarak işlem görmektedir.

Öyle ki, Türkiye ve sömürgesi Kuzey Kürdistan'la özelde farklı ancak genelde aynı şekilde yönetilmektedir. Türkiye'deki Oligarşinin Faşist Diktatörlüğü tüm uygulamalarını,topluma yönelik psikolojik savaşını silahlı ve silahsız olarak yukarıdan aşağıya ve yatay bir şekilde sürdürmekte ve gerek gördüğü durumlarda da '' faili meçhul'' uygulamalara da geçmektedir.

İşte bu uygulamalardan ikisi de yine bu ayın 6 ve 7'sinde gerçekleştirilmiş faili meçhul öldürme (faili TC devletinin ta kendisidir) ve vatan hainliği suçlamasıyla yapılan komplodur.

Kıbrıslı demokrat yazar, gazeteci Kutlu Adalı 6 Temmuz 1996 gecesi işgalci,sömürgeci TC devletinin Kıbrıs'ın kuzeyindeki legal(TC Lefkoşa Büyükelçiliği, Kıbrıs Barış Kuvvetleri Komutanlığı (kolordu) ve KKTC Cumhurbaşkanı,Başbakanı,ba
 kanları,mahkemeleri, polisi,Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı,Özel İstihbarat (Sivil İşler ve Halkla ilişkiler, örtülü ismiyle) Başkanlığı ve Özel Kuvvetler Komutanlığına bağlı KKTC Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı (SSTB) v.b ) ve illegal örgütlenmeleri ( adına Ergenekon,Derin devlet,Kontrgerilla,Türk İntikam Tugayı (TİT), Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT), Kıbrıs Türk Halk Hareketi (KTHH) v.b isimleri verdikleri ) tarafından evinin önünde öldürülmüştür.

Bu olaydan 4 yıl sonra da 7 Temmuz 2000 de düzene ve işgal güçlerine karşı muhalafet yürüten AVRUPA (AFRİKA) gazetesi çalışanlarına Güney Kıbrıs lehine casusluk yaptıkları gerekçesiyle suçlama getirilerek komplo düzenlenmiş ve tutuklanmışlardır.

Bütün bu yaşanan acıların Temmuzla sınırlı olmadığını ve içinde bulunduğumuz durumu doğru bir şekilde tahlil edip doğru çıkış noktaları bulmadığımız sürece de egemenlerin iktidarları ve baskı,zulüm ve sömürülerinin devam edeceğini bilmek zorundayız.

Ülkemiz Kıbrıs'ın geçmişten bugüne neden ve nasıl geldiğini bilmeden geleceği sağlam zemin üzerine kuramayız.

Kıbrıs, Emperyalist İngiltere'nin sömürgesinden Kıbrıs Cumhuriyeti'ne geçerken ( İngiltere ada üzerinde Dikelya-2.5 Mil ve Ağrotur-Piskobu Birleşik Krallık Egemen Üsleri olmak üzere iki üsle birlikte hava,deniz limanlarıyla karayolları ve birçok bölge üzerinde de lojistik v.b kolaylıklara sahip olma hakkını, anti ve İttifak anlaşması ile de ülkenin ve devletin garantörü olmuştur.) bağımsızlığını değil, bizzat ülkenin bir kısmını ve bağımsızlığını da emperyalist İngiltere ve ABD emperyalizminin yeni sömürgelerinden Türkiye ve Yunanistana teslim etmiştir.

Ülkemizin coğrafik yapısı ve bulunduğu coğrafya dikkate alındığı zaman (Ülkemizde yeraltı,yerüstü zenginlikleri emperyalistlerin iştahını kabartacak miktarda olmadığı için onların gözünde stratejik değeri önem kazanmaktadır), Ortadoğu ve Akdenizde egemenlik kurmak isteyen emperyalist kapitalist devletlerin Büyük Ortadoğu Projesi ve benzeri projelerini ( emperyalist projelerden biri de Avrupa Birliği'dir) gerçekleştirmek için stratejik öneme sahip ülkemizi egemenlikleri altında tutmak,kaybetmemek veya elde etmek için paylaşım savaşlarını, kavgalarını sürdürmektedirler. Amaçlarına ulaşmak için de her yolu mübah saymaktadırlar.

Bir yanda Emperyalist İngiltere,Bölgede güç olmak isteyen ABD emperyalistlerinin işbirlikçisi ve onu desteğinde AB'ye girmeye çalışan Türkiye ve işgalindeki bölge ve AB'nin içindeki Yunanistan'la onun işgalindeki bölge;

Diğer yanda birbirine kırdırılan düşmanlaştırılan ezilen Kıbrıs Halkları ve egemen ülkelerin halklarıyla, ortadoğu halkları.

Kıbrıs'ın Temmuz ayındaki acılarından da büyük bir sorunumuz var ve çözülmesi için de emperyalist kapitalist ülkelerin insafına bırakıyoruz. Sorunun kaynağı emperyalistler kapitalistler olduğunu,onların egemenliklerini sürdürmek ve ülke üzerindeki paylaşımlarını garantiye almak yada yeni haklar elde etme üzerine kurulu projelerinin bir parçası olarak önce böldükleri ada ve halklarını şimdi sözde birleştirme adına toplumlararası görüşmeleri destekliyor ve de önerileriyle de 'yardımcı' oluyorlar.

Görüşmelerle ilgili komitelerin hiçbirinde ülkenin bağımsızlığı için emperyalist,sömürgeci ilişkilerden kurtulma yönünde irade ve öneri dahi olmadığı;
Halkları şovenizmden arındıracak ve kardeşleştirecek somut irade ve çalışmaların olmadığı;
Ülke içindeki insan haklarını ve canlarını hedef almış, hedef alan her tür uygulama ve örgütlenmeyi hedef alan bir irade ve çalışmanın olmadığı;

Tam tersine mevcut emperyalist sömürge ilişkilerini sağlama alan ve yeni emperyalist AB'ın da çıkarlarını düzenlemeye çalışan bir görüşme sürecinden herkes payına birşeyler koparmaya çalışıyor.Emperyalistler ve onların işbirlikçilerinin çıkarlarının dengesi sağlanırsa bir anlaşma olur,ama yeniden bir paylaşım kavgasının başlamasına kadar süren bir anlaşma.

Böyle bir anlaşma da Burjuvazinin anlaşması olur,barışı olur.Ama ezilenlerin,halkların anlaşması ve barışı olmaz.
Peki böyle bir durumda Kıbrıs Halklarının gücü yetmiyor diye emperyalistlerin desteğinde yapılan görüşmelerin tarafı mı olmamız gerekir?
Hayır.
Ülkenin komünistlerinin,devrimcile
 rinin,demokratlarının , halkların kardeşliğini savunanların önlerine koyacakları en acil görev özelde ezilen ülke halklarının, işçi sınıfının, ezen ülkeler ve ortadoğudaki ülkelerinin, genelde dünya halklarıyla kardeşleşmesini ve işçi sınıfının birliğini teoriden pratiğe geçirecek örgütlenmeyi gerçekleştirmek olmalıdır.
Emperyalizme, kapitalizme, sömürgeciliğe karşı bağımsızlığı,özgürlüğü,dev
rimi,sosyalizmi ve komünizmi hedef almayan bir örgütlenme olmaksızın ve bu önderlikte mücadele verilmeksizin,her Temmuz ayında acılarımıza ağıt yakacağız.
Güneydeki Kıbrıslırum halkına 15 Temmuz Faşist Darbesi ve 20 Temmuz İşgalinin acısı hatırlatılacak,kuzeyde ise işgal rejiminin 'faili meçhul'katliamları,bombala
maları,komploları Kıbrıslıtürk halkına unutturularak, 20 Temmuz haftası 'Kıbrıs barış harekatının 35'inci yılı' olarak törenlerle kutlatılacak.
2009
Mehmet Asi Okçuoğlu
__________________


KIBRIS'ta TÜRKİYE,YUNANİSTAN ve İNGİLTERE İŞGALLERİNE SON!

SÖMÜRGE YÖNETİMİNE HAYIR!

BAĞIMSIZ KIBRIS
BÜTÜN HALKLAR KARDEŞTİR.

YAŞASIN KIBRIS HALKLARININ BAĞIMSIZLIK,ÖZGÜRLÜK VE SOSYALİZM MÜCADELESİ

5 Temmuz 2014 Cumartesi

KIBRIS’TA SORUN VE ÇÖZÜMDE UNUTULANLAR NELER





KIBRIS’TA SORUN VE ÇÖZÜMDE UNUTULANLAR NELER


Kıbrıs sorununun sorun tespit ve analizinde unutulanlara yeniden parmak gereği yine öne çıkmış durumdadır. Zira sorun tespiti ve çözümde Ada emekçilerinin de bundan muzdarip oldukları aşikardır.
Sorun ve çözüm noktasında sanki sadece Ada aktörlerinin olduğu gibi bir yanılsama oldukça fazlaca yaşanmaktadır. Defalarca yazdık Ada sadece Ada değildir. Bütün olarak enternasyonal bir sorun ve de çözümden söz etmekteyiz Kıbrıs söz konusu olduğunda. Dolayısıyla sorun analizi ve çözüm ve de aktörleri konusundan da aynı enternasyonal yana dikkat çekmek zorundayız ve de gereklerini yerine getirmek durumundayız.

Bu yazı bu anlamda belki önce yazdıklarımızın yinelemesi gibi bir duruma karşılık gelse de zaman zaman anımsamaların önemli olduğunu gözden ırak tutmamak gereği kesinlikle zorunludur.

Kıbrıs Adası, tarihsel olarak sömürgecilerin hep ilgi odağı ve de alanı oldu. Bu süreçler sonunda geldiğimiz noktada da hala aynı ilgi odağı-alanı olmayı sürdürüyor. Sorun da zaten çok yönlü tarafgirlikler olduğu içinde tamamen çözülemiyor ya da çözülmek istenmiyor.

Zira günümüzde de sorunun stratejik boyutu düşünüldüğünde işin içinde ve başında ABD-İsrail Siyonizmi-İngiltere olmak üzere bilimum ne kadar emperyalist-sömürgeci güç varsa sorunla ilgilidirler. Sorunun tarafıdırlar. Ama bilindiği gibi bunların başını yukarıdaki trio çekmektedir.

Diğer yandan sorunun analizinin temelinde yine tarafgirlik söz konusu olduğunda TC ve Yunanistan’ı dışta tutmak olanaklı değildir. Zira fiili işgalci-sömürgeciler adı anılanlardır. Ve bu güçler ise yukarıdaki trionun parçaları ve uşaklarıdırlar.

Fiili işgal sadece askeri güçle sınırlı olmayıp ekonomik-siyasal ve gittikçe de göçlerle nüfus dengesini de etkileyen bir durumda söz konusudur. Ciddi bir nüfus dengesi değiştirme süreci yaşandı ve de hala yaşanıyor. Zira adanın geleceği açısından bu oldukça öne çıkan bir durumdur.

Yeni Anayasa girişimleri ya da Adaya ilişkin çözüm süreçlerinde bu nüfusun yok sayılması olanaksızdır. Bu Rum kesimi için de Kuzey içinde geçerli bir durumdur.

Sorun analizinde neden Kıbrıs önemlidir sorusunun yanıtına girmeyeceğiz. Zira defalarca yazdık bunu.

Ama diğer yandan sorunun çözümü noktasında ciddi anımsatmalar yapacağız yeniden.

Çözüm emperyalist odaklar, merkezler ve onların uşaklarından olmayacaktır. Tam aksine çıkarlarına göre sorunu gündeme taşıma, gündemde tutma ya da gündemden çıkarma içinde oldukları somut bir durumdur. İstedikleri gibi manipülasyon yapmaktadırlar bu odaklar. Anayasa süreci de bunun bir parçasıdır.

Ada emekçileri sorunun temel parçasıdırlar, odağıdırlar çözüm noktasında. Halkların kardeşliği, birliği çerçevesinde ve aynı zamanda sosyalizm temelli sınıf mücadelesi hedefli olmak kaydı ile. Kesin çözüm burada zira. Bu atlanamaz gerçeğin altı her defasında kalınca çizilmelidir.

Diğer yandan Ada emekçileri ve onların önderlerinin Adanın zorunlu ya da gönüllü göçlerle doldurulmuş olsun ya da olmasın bütün olarak açık işgalci güçler proletaryası ve onların öncüleriyle ilişkileri kesinlikle birincil öncelik taşımaktadırlar.

Ada proletaryası ve onun lider güçleri kesinlikle Ada işgalci güçlerinin proletaryası ile proğramlı-ilkeli-tutarlı-kararlı-istikrarlı birliktelikler ve de ortak eylemlilik süreçleri içinde olmalıdırlar. Bu Adanın emekçilerinin her iki kesiminde zorunlu tercihleri olmak durumundadır.

Ada proletaryasına dayatılan emperyalist sömürgeci proğramları bertaraf etmek ancak bu mücadelenin başarısı ile mümkündür. Yek başına taraflar ya da işgalci güçlerin proleterlerinin yapabilecekleri bir şey yoktur.

Yakalanması gereken ana nokta şurasıdır ki; ALGILAR DEĞİŞİTİRLİP YÖNETİLMELİDİR. Zira algı yönetiminde önde her daim işgalci-sömürgeci güçler iplerini ellerinde bulundurdukları güçlerle oldu. Bu da milliyetçi-ırkçı söylem ve pratiktir.

Oysa ALGI şöyle değiştirilmelidir: İşgalci ve sömürgeci güçler ve onların vatanlarında bunun İŞGAL VE SÖMÜRGECİLİK olduğu ve mücadelenin bu noktada odaklanması gerektiği. Yani işin esası sömürgeci ve işgalci durumundaki TC ve Yunanistan yurtlarında Kıbrıs söz konusu olduğunda sömürgeci ve işgalci durum, tutum ve mevcudun değiştirilmesi algısı yerleştirilmelidir. Zira sömürgeci işgale karşı mücadelenin en önemli ayaklarından birisi budur.

Geçmişte, sınıf mücadeleleri tarihinde bunun tonlarca örneği vardır. Zira egemen-sömürgeci ülke içinde yaratılacak çatlaklar ve mücadele işgal altındaki ülke açısından kesin ve sonuç alıcı kazanımların temelini oluşturmaktadır.

Kıbrıs proleter, emekçileri ve de onların lider güçlerinin bu göreli unutulmuş gerçeği yeniden bilince çıkarmak, politik-ekonomik-kültürel propaganda-ajitasyonunu bu yönlü olarak yeniden dizayn etmek gerektikleri açıktır.

Zira işgalci ülke emekçilerini lehlerine tarafgirleştirdikleri sürece kazanımlar ve mücadelenin sonuç alıcı olması kaçınılmazdır. Sadece yaşadıkları alana kilitlenmiş ve açarlarını sadece kendilerinde gören halkların milliyetçi bakımdan da sadece olsalar başarılı olmadıklarının defalarca örneği görüldü.

Genel olarak Sınıf Mücadelesi ve özel olarak ta Kıbrıs’ın özgürlük, demokrasi, bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesinde bu zaman zaman geriye atılmış olan gerçekleri bir kez daha öne çıkaralım istedik bu kısa makalemizde. Anımsamak ve toplumsal hafızamızı yenilemek mücadelemizin gereklerindendir.

ADA PROLETARYASI YALNIZ DEĞİLDİR

ADANIN KURTULUŞU BAĞIMSIZLIK, ÖZGÜRLÜK VE SOSYALİZMDEDİR

YAŞASIN ÖZGÜRLÜK YAŞASIN SOSYALİZM

24 HAZİRAN 2014

Mahmut Halil CAN ( Sendiren )

http://ateshirsizi.com





KIBRISTA ÇÖZÜM KESİNLİKLE KOLAY DEĞİL

KIBRISTA EMPERYALİST KAPİTALİST ÇÖZÜMSÜZLÜK SÜRÜYOR


Kıbrıs’ın işgal ve ilhakının 40. Yıl dönümünde Güney Kıbrıslı ve Kuzey Kıbrıslı yöneticiler güya görüşmeler yapıyorlar. Ve de güya çözüm konuşuyorlar. Yine emperyalistler denetiminde yapılan bu görüşmelerden bir şey çıkamayacağı, sürecin nasıl çetrefilli olduğu son görüşmede bir kez daha açığa çıkmış oldu.

Zira Güney Kıbrıs Yönetimi lideri masayı hiçte olmaması gerektiği gibi terk ediyor. Kimseye de pabuç bırakmıyor bu arada. Emperyalist merkez deneticileri ya da yöneticilerine rağmen bile. Bu hareketin BM ya da bir başka emperyalist örgütün iradesi ve bilgisi dışında olması olanaksızdır. 

Keza bu lider bozuntularının kukla, iplerinin emperyalist ABD, AB ve de özellikle de Siyonist İsrail rejiminin ellerinde olduğunu asla unutmamak gereklidir. Onların onayı ya da bir biçimde bilgisi olmadan bu kuklaların kendi başlarına böyle davranmaları olanaksızdır. Bağıra- çağıra terbiyesizlik yaparak bir kukla çıkacak. Biz de inandık buna!

Bu basit bir kandırmacadır. Zaten emperyalist kapitalist merkezler, İsrail Kıbrıs sorununun barış-kardeşlik-eşitlik temelinde çözülmesini isteyemezler çıkarları gereği. Nesnel olarak ta kapitalizm elinden böylesi bir çözüm olanaklı değildir. Aksi beklenti içinde olmak abesle iştigal ve akli melekelerini kapitalizme teslim etmek anlamını taşır.

Kıbrıs’ta çözümsüzlük kimin işine gelmiyorsa, çıkarları da olan onlardır. Kıbrıs’ın stratejik önemi emperyalistler kadar İsrail Siyonist rejimi açısından da o kadar fazladır. Zira Siyonist rejimin en fazla MOSAD ajanı bulundurduğu yerin Kıbrıs olması herhalde tesadüf değildir.

Siyonist İsrail rejimi açısından Ortadoğu kaosla, parçalanmalarla ne kadar fazla çıkarına ise, Kıbrıs’ta aynı gerekçelerle bölünmüş haliyle daha yeğdir. Bu anlamda Kıbrıs sorununu halkların dışında bir başka güç çözemedi, çözemez. 

Kıbrıs halkları üzerlerindeki kamburlar atmadan çözüm değil, ancak çözümsüzlüğe ve düşmanlığa terk edilir. Tek ve gerçek çözüm HALKLARIN BİRLİKTE, ORTAK, KARDEŞÇE VE NESNEL-BİLİMSEL ÇÖZÜM OLAN MEVCUT DÜZENİN ORTADAN KALDIRILMASI, YERİNE İNSANİ VE ÖZGÜR BİR DÜNYA KURMASINDAN GEÇMEKTEDİR. 

ÖZGÜRLÜK VE SOSYALİZM TEK ÇIKAR YOLDUR.

28 TEMMUZ 2014

M. H. CAN ( Sendiren )
http://www.ateshirsizi.com/kibrista-cozum-kesinlikle-kolay-degil-t21098.html?s=c4570a9a51e5958915e7f7eb349809b7&