15-20 Temmuz ACILARIMIZ ve Çıkışımız
Her Temmuz ayı geldiğinde, diğer aylardan özelde ayrı ama genelde aynı dramın bir başka parçasını, acıların,yaraların kapanmış gibi görünsede tüm ağrı ve sızılarını yeni boyutları ve şekilleriyle yaşamakta olduğumuzu görürüz.
Temmuz ayına bu anlamları yüklememiz niye?
Çünkü Temmuz ayı ülkemiz Kıbrıs'ın yakın tarihinde acıların yaşandığı,halkların birbirinin canına kıydığı ve birbirinden zorla sınırlarla ayrıldığı,ülkenin bölündüğü ve herbir parçasının işgalci ve sömürgeciler tarafından fiilen işgal edilerek sömürgeleştirildiği bir aydır.
15 Temmuz 1974 Faşist Yunanistan Cuntasının Kıbrıs'taki Yunanlı Subayların komutasındaki Rum Milli Muhafız ordusuyla gerçekleştirdiği darbe ve bu darbeyi gerekçe göstererek 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuruluş anlaşmalarının Ekindeki İttifak ve Garanti Anlaşmalarına dayanarak Kıbrıs'a çıkarma yapan ve doğu batı istikametinde adayı kuzey ve güney olmak üzere ikiye bölecek TC devletinin işgali bu ayda gerçekleştirilmiştir.(*-Darbe,İşgal öncesi ile ilgili haberler)
Kıbrıs'ın kuzey yarısında işgalci TC'nin kontrolunda kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti TC devletinin bir devamıdır.Yani Kontrgerilla Cumhuriyetinin bir parçası olarak işlem görmektedir.
Öyle ki, Türkiye ve sömürgesi Kuzey Kürdistan'la özelde farklı ancak genelde aynı şekilde yönetilmektedir. Türkiye'deki kontrgerilla devleti TC'nin tüm uygulamalarını,topluma yönelik psikolojik savaşını silahlı ve silahsız olarak yukarıdan aşağıya ve yatay bir şekilde sürdürmekte ve gerek gördüğü durumlarda da '' faili meçhul'' uygulamalara da geçmektedir.
İşte bu uygulamalardan ikisi de yine bu ayın 6 ve 7'sinde gerçekleştirilmiş faili meçhul öldürme (faili TC devletinin ta kendisidir) ve vatan hainliği suçlamasıyla yapılan komplodur.
Kıbrıslı demokrat yazar, gazeteci Kutlu Adalı 6 Temmuz 1996 gecesi işgalci,sömürgeci TC devletinin Kıbrıs'ın kuzeyindeki legal(TC Lefkoşa Büyükelçiliği, Kıbrıs Barış Kuvvetleri Komutanlığı (kolordu) ve KKTC Cumhurbaşkanı,Başbakanı,ba kanları,mahkemeleri, polisi,Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı,Özel İstihbarat (Sivil İşler ve Halkla ilişkiler, örtülü ismiyle) Başkanlığı ve Özel Kuvvetler Komutanlığına bağlı KKTC Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı (SSTB) v.b ) ve illegal örgütlenmeleri ( adına Ergenekon,Derin devlet,Kontrgerilla,Türk İntikam Tugayı (TİT), Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT), Kıbrıs Türk Halk Hareketi (KTHH) v.b isimleri verdikleri ) tarafından evinin önünde öldürülmüştür.
Bu olaydan 4 yıl sonra da 7 Temmuz 2000 de düzene ve işgal güçlerine karşı muhalafet yürüten AVRUPA (AFRİKA) gazetesi çalışanlarına Güney Kıbrıs lehine casusluk yaptıkları gerekçesiyle suçlama getirilerek komplo düzenlenmiş ve tutuklanmışlardır.
Bütün bu yaşanan acıların Temmuzla sınırlı olmadığını ve içinde bulunduğumuz durumu doğru bir şekilde tahlil edip doğru çıkış noktaları bulmadığımız sürece de egemenlerin iktidarları ve baskı,zulüm ve sömürülerinin devam edeceğini bilmek zorundayız.
Ülkemiz Kıbrıs'ın geçmişten bugüne neden ve nasıl geldiğini bilmeden geleceği sağlam zemin üzerine kuramayız.
Kıbrıs, Emperyalist İngiltere'nin sömürgesinden Kıbrıs Cumhuriyeti'ne geçerken ( İngiltere ada üzerinde Dikelya-2.5 Mil ve Ağrotur-Piskobu Birleşik Krallık Egemen Üsleri olmak üzere iki üsle birlikte hava,deniz limanlarıyla karayolları ve birçok bölge üzerinde de lojistik v.b kolaylıklara sahip olma hakkını, anti ve İttifak anlaşması ile de ülkenin ve devletin garantörü olmuştur.) bağımsızlığını değil, bizzat ülkenin bir kısmını ve bağımsızlığını da emperyalist İngiltere ve ABD emperyalizminin yeni sömürgelerinden Türkiye ve Yunanistana teslim etmiştir.
Ülkemizin coğrafik yapısı ve bulunduğu coğrafya dikkate alındığı zaman (Ülkemizde yeraltı,yerüstü zenginlikleri emperyalistlerin iştahını kabartacak miktarda olmadığı için onların gözünde stratejik değeri önem kazanmaktadır), Ortadoğu ve Akdenizde egemenlik kurmak isteyen emperyalist kapitalist devletlerin Büyük Ortadoğu Projesi ve benzeri projelerini ( emperyalist projelerden biri de Avrupa Birliği'dir) gerçekleştirmek için stratejik öneme sahip ülkemizi egemenlikleri altında tutmak,kaybetmemek veya elde etmek için paylaşım savaşlarını, kavgalarını sürdürmektedirler. Amaçlarına ulaşmak için de her yolu mübah saymaktadırlar.
Bir yanda Emperyalist İngiltere,Bölgede güç olmak isteyen ABD emperyalistlerinin işbirlikçisi ve onu desteğinde AB'ye girmeye çalışan Türkiye ve işgalindeki bölge ve AB'nin içindeki Yunanistan'la onun işgalindeki bölge;
Diğer yanda birbirine kırdırılan düşmanlaştırılan ezilen Kıbrıs Halkları ve egemen ülkelerin halklarıyla, ortadoğu halkları.
Kıbrıs'ın Temmuz ayındaki acılarından da büyük bir sorunumuz var ve çözülmesi için de emperyalist kapitalist ülkelerin insafına bırakıyoruz. Sorunun kaynağı emperyalistler kapitalistler olduğunu,onların egemenliklerini sürdürmek ve ülke üzerindeki paylaşımlarını garantiye almak yada yeni haklar elde etme üzerine kurulu projelerinin bir parçası olarak önce böldükleri ada ve halklarını şimdi sözde birleştirme adına toplumlararası görüşmeleri destekliyor ve de önerileriyle de 'yardımcı' oluyorlar.
Görüşmelerle ilgili komitelerin hiçbirinde ülkenin bağımsızlığı için emperyalist,sömürgeci ilişkilerden kurtulma yönünde irade ve öneri dahi olmadığı;
Halkları şovenizmden arındıracak ve kardeşleştirecek somut irade ve çalışmaların olmadığı;
Ülke içindeki insan haklarını ve canlarını hedef almış, hedef alan her tür uygulama ve örgütlenmeyi hedef alan bir irade ve çalışmanın olmadığı;
Tam tersine mevcut emperyalist sömürge ilişkilerini sağlama alan ve yeni emperyalist AB'ın da çıkarlarını düzenlemeye çalışan bir görüşme sürecinden herkes payına birşeyler koparmaya çalışıyor.Emperyalistler ve onların işbirlikçilerinin çıkarlarının dengesi sağlanırsa bir anlaşma olur,ama yeniden bir paylaşım kavgasının başlamasına kadar süren bir anlaşma.
Böyle bir anlaşma da Burjuvazinin anlaşması olur,barışı olur.Ama ezilenlerin,halkların anlaşması ve barışı olmaz.
Peki böyle bir durumda Kıbrıs Halklarının gücü yetmiyor diye emperyalistlerin desteğinde yapılan görüşmelerin tarafı mı olmamız gerekir?
Hayır.
Ülkenin komünistlerinin,devrimcile rinin,demokratlarının , halkların kardeşliğini savunanların önlerine koyacakları en acil görev özelde ezilen ülke halklarının, işçi sınıfının, ezen ülkeler ve ortadoğudaki ülkelerinin, genelde dünya halklarıyla kardeşleşmesini ve işçi sınıfının birliğini teoriden pratiğe geçirecek örgütlenmeyi gerçekleştirmek olmalıdır.
Emperyalizme, kapitalizme, sömürgeciliğe karşı bağımsızlığı,özgürlüğü,devrimi,sosyalizmi ve komünizmi hedef almayan bir örgütlenme olmaksızın ve bu önderlikte mücadele verilmeksizin,her Temmuz ayında acılarımıza ağıt yakacağız.
Güneydeki Kıbrıslırum halkına 15 Temmuz Faşist Darbesi ve 20 Temmuz İşgalinin acısı hatırlatılacak,kuzeyde ise işgal rejiminin 'faili meçhul'katliamları,bombalamaları,komploları Kıbrıslıtürk halkına unutturularak, 20 Temmuz haftası 'Kıbrıs barış harekatının 35'inci yılı' olarak törenlerle kutlatılacak.
2009
Mehmet Asi Okçuoğlu
Temmuz ayına bu anlamları yüklememiz niye?
Çünkü Temmuz ayı ülkemiz Kıbrıs'ın yakın tarihinde acıların yaşandığı,halkların birbirinin canına kıydığı ve birbirinden zorla sınırlarla ayrıldığı,ülkenin bölündüğü ve herbir parçasının işgalci ve sömürgeciler tarafından fiilen işgal edilerek sömürgeleştirildiği bir aydır.
15 Temmuz 1974 Faşist Yunanistan Cuntasının Kıbrıs'taki Yunanlı Subayların komutasındaki Rum Milli Muhafız ordusuyla gerçekleştirdiği darbe ve bu darbeyi gerekçe göstererek 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuruluş anlaşmalarının Ekindeki İttifak ve Garanti Anlaşmalarına dayanarak Kıbrıs'a çıkarma yapan ve doğu batı istikametinde adayı kuzey ve güney olmak üzere ikiye bölecek TC devletinin işgali bu ayda gerçekleştirilmiştir.(*-Darbe,İşgal öncesi ile ilgili haberler)
Kıbrıs'ın kuzey yarısında işgalci TC'nin kontrolunda kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti TC devletinin bir devamıdır.Yani Kontrgerilla Cumhuriyetinin bir parçası olarak işlem görmektedir.
Öyle ki, Türkiye ve sömürgesi Kuzey Kürdistan'la özelde farklı ancak genelde aynı şekilde yönetilmektedir. Türkiye'deki kontrgerilla devleti TC'nin tüm uygulamalarını,topluma yönelik psikolojik savaşını silahlı ve silahsız olarak yukarıdan aşağıya ve yatay bir şekilde sürdürmekte ve gerek gördüğü durumlarda da '' faili meçhul'' uygulamalara da geçmektedir.
İşte bu uygulamalardan ikisi de yine bu ayın 6 ve 7'sinde gerçekleştirilmiş faili meçhul öldürme (faili TC devletinin ta kendisidir) ve vatan hainliği suçlamasıyla yapılan komplodur.
Kıbrıslı demokrat yazar, gazeteci Kutlu Adalı 6 Temmuz 1996 gecesi işgalci,sömürgeci TC devletinin Kıbrıs'ın kuzeyindeki legal(TC Lefkoşa Büyükelçiliği, Kıbrıs Barış Kuvvetleri Komutanlığı (kolordu) ve KKTC Cumhurbaşkanı,Başbakanı,ba kanları,mahkemeleri, polisi,Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı,Özel İstihbarat (Sivil İşler ve Halkla ilişkiler, örtülü ismiyle) Başkanlığı ve Özel Kuvvetler Komutanlığına bağlı KKTC Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı (SSTB) v.b ) ve illegal örgütlenmeleri ( adına Ergenekon,Derin devlet,Kontrgerilla,Türk İntikam Tugayı (TİT), Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT), Kıbrıs Türk Halk Hareketi (KTHH) v.b isimleri verdikleri ) tarafından evinin önünde öldürülmüştür.
Bu olaydan 4 yıl sonra da 7 Temmuz 2000 de düzene ve işgal güçlerine karşı muhalafet yürüten AVRUPA (AFRİKA) gazetesi çalışanlarına Güney Kıbrıs lehine casusluk yaptıkları gerekçesiyle suçlama getirilerek komplo düzenlenmiş ve tutuklanmışlardır.
Bütün bu yaşanan acıların Temmuzla sınırlı olmadığını ve içinde bulunduğumuz durumu doğru bir şekilde tahlil edip doğru çıkış noktaları bulmadığımız sürece de egemenlerin iktidarları ve baskı,zulüm ve sömürülerinin devam edeceğini bilmek zorundayız.
Ülkemiz Kıbrıs'ın geçmişten bugüne neden ve nasıl geldiğini bilmeden geleceği sağlam zemin üzerine kuramayız.
Kıbrıs, Emperyalist İngiltere'nin sömürgesinden Kıbrıs Cumhuriyeti'ne geçerken ( İngiltere ada üzerinde Dikelya-2.5 Mil ve Ağrotur-Piskobu Birleşik Krallık Egemen Üsleri olmak üzere iki üsle birlikte hava,deniz limanlarıyla karayolları ve birçok bölge üzerinde de lojistik v.b kolaylıklara sahip olma hakkını, anti ve İttifak anlaşması ile de ülkenin ve devletin garantörü olmuştur.) bağımsızlığını değil, bizzat ülkenin bir kısmını ve bağımsızlığını da emperyalist İngiltere ve ABD emperyalizminin yeni sömürgelerinden Türkiye ve Yunanistana teslim etmiştir.
Ülkemizin coğrafik yapısı ve bulunduğu coğrafya dikkate alındığı zaman (Ülkemizde yeraltı,yerüstü zenginlikleri emperyalistlerin iştahını kabartacak miktarda olmadığı için onların gözünde stratejik değeri önem kazanmaktadır), Ortadoğu ve Akdenizde egemenlik kurmak isteyen emperyalist kapitalist devletlerin Büyük Ortadoğu Projesi ve benzeri projelerini ( emperyalist projelerden biri de Avrupa Birliği'dir) gerçekleştirmek için stratejik öneme sahip ülkemizi egemenlikleri altında tutmak,kaybetmemek veya elde etmek için paylaşım savaşlarını, kavgalarını sürdürmektedirler. Amaçlarına ulaşmak için de her yolu mübah saymaktadırlar.
Bir yanda Emperyalist İngiltere,Bölgede güç olmak isteyen ABD emperyalistlerinin işbirlikçisi ve onu desteğinde AB'ye girmeye çalışan Türkiye ve işgalindeki bölge ve AB'nin içindeki Yunanistan'la onun işgalindeki bölge;
Diğer yanda birbirine kırdırılan düşmanlaştırılan ezilen Kıbrıs Halkları ve egemen ülkelerin halklarıyla, ortadoğu halkları.
Kıbrıs'ın Temmuz ayındaki acılarından da büyük bir sorunumuz var ve çözülmesi için de emperyalist kapitalist ülkelerin insafına bırakıyoruz. Sorunun kaynağı emperyalistler kapitalistler olduğunu,onların egemenliklerini sürdürmek ve ülke üzerindeki paylaşımlarını garantiye almak yada yeni haklar elde etme üzerine kurulu projelerinin bir parçası olarak önce böldükleri ada ve halklarını şimdi sözde birleştirme adına toplumlararası görüşmeleri destekliyor ve de önerileriyle de 'yardımcı' oluyorlar.
Görüşmelerle ilgili komitelerin hiçbirinde ülkenin bağımsızlığı için emperyalist,sömürgeci ilişkilerden kurtulma yönünde irade ve öneri dahi olmadığı;
Halkları şovenizmden arındıracak ve kardeşleştirecek somut irade ve çalışmaların olmadığı;
Ülke içindeki insan haklarını ve canlarını hedef almış, hedef alan her tür uygulama ve örgütlenmeyi hedef alan bir irade ve çalışmanın olmadığı;
Tam tersine mevcut emperyalist sömürge ilişkilerini sağlama alan ve yeni emperyalist AB'ın da çıkarlarını düzenlemeye çalışan bir görüşme sürecinden herkes payına birşeyler koparmaya çalışıyor.Emperyalistler ve onların işbirlikçilerinin çıkarlarının dengesi sağlanırsa bir anlaşma olur,ama yeniden bir paylaşım kavgasının başlamasına kadar süren bir anlaşma.
Böyle bir anlaşma da Burjuvazinin anlaşması olur,barışı olur.Ama ezilenlerin,halkların anlaşması ve barışı olmaz.
Peki böyle bir durumda Kıbrıs Halklarının gücü yetmiyor diye emperyalistlerin desteğinde yapılan görüşmelerin tarafı mı olmamız gerekir?
Hayır.
Ülkenin komünistlerinin,devrimcile rinin,demokratlarının , halkların kardeşliğini savunanların önlerine koyacakları en acil görev özelde ezilen ülke halklarının, işçi sınıfının, ezen ülkeler ve ortadoğudaki ülkelerinin, genelde dünya halklarıyla kardeşleşmesini ve işçi sınıfının birliğini teoriden pratiğe geçirecek örgütlenmeyi gerçekleştirmek olmalıdır.
Emperyalizme, kapitalizme, sömürgeciliğe karşı bağımsızlığı,özgürlüğü,devrimi,sosyalizmi ve komünizmi hedef almayan bir örgütlenme olmaksızın ve bu önderlikte mücadele verilmeksizin,her Temmuz ayında acılarımıza ağıt yakacağız.
Güneydeki Kıbrıslırum halkına 15 Temmuz Faşist Darbesi ve 20 Temmuz İşgalinin acısı hatırlatılacak,kuzeyde ise işgal rejiminin 'faili meçhul'katliamları,bombalamaları,komploları Kıbrıslıtürk halkına unutturularak, 20 Temmuz haftası 'Kıbrıs barış harekatının 35'inci yılı' olarak törenlerle kutlatılacak.
2009
Mehmet Asi Okçuoğlu
__________________

KIBRIS'ta TÜRKİYE,YUNANİSTAN ve İNGİLTERE İŞGALLERİNE SON!
SÖMÜRGE YÖNETİMİNE HAYIR!
BAĞIMSIZ KIBRIS
BÜTÜN HALKLAR KARDEŞTİR.
YAŞASIN KIBRIS HALKLARININ BAĞIMSIZLIK,ÖZGÜRLÜK VE SOSYALİZM MÜCADELESİ
KIBRIS'ta TÜRKİYE,YUNANİSTAN ve İNGİLTERE İŞGALLERİNE SON!
SÖMÜRGE YÖNETİMİNE HAYIR!
BAĞIMSIZ KIBRIS
BÜTÜN HALKLAR KARDEŞTİR.
YAŞASIN KIBRIS HALKLARININ BAĞIMSIZLIK,ÖZGÜRLÜK VE SOSYALİZM MÜCADELESİ
http://www.ateshirsizi.com/15-20-temmuz-acilarimiz-ve-t8526.html

‘Akdeniz’in en sıcak günleri’
- 20.07.2015 - Milliyet
- Akdeniz’de savaşı Rus gemisi önledi
*-Darbe,İşgal öncesi ile ilgili haberler
Kıbrıs çıkarmasından bir hafta önceydi… İki Türk denizaltısı, gizlilik içinde Doğu Akdeniz’e açıldı. İki denizaltı İngiliz gemisiyle savaşın eşiğine geldi; taciz sinyali gönderildi. Nefesler tutulmuştu… 41 yıl önceki o anları, harekâta katılan iki denizci Milliyet’e anlattı
Gökhan Karakaş-İstanbul
Kıbrıs çıkarmasının 41. yıldönümünde, harekâta katılan denizciler denizaltındaki bilinmeyenleri Milliyet’e anlattı. “Ayşe tatile çıkdı” parolasıyla düzenlenen harekâttan 1 hafta önce, büyük gizlilikle Doğu Akdeniz’e açılan 2 denizaltının İngiliz gemileriyle savaşın eşiğine geldiği, olası çatışmayı araya giren bir Rus gemisinin önlediği ortaya çıktı.
Kıbrıs adasına Türk Silahlı Kuvvetleri’nin adaya yaptığı çıkarmadan 1 hafta önce, 2 Türk denizaltısının Doğu Akdeniz’in derinliklerinde ateşlenmeye hazır torpidoları ile görev yaparken 2 İngiliz gemisiyle sıcak karşılaşma yaşadığı 41 yıl sonra ortaya çıktı.
‘Tüm fazlalıkları atın’
20 Temmuz 1974’de gerçekleşen Kıbrıs Barış Harekâtı’nın yıl dönümünde Deniz KuvvetleriKomutanlığı’na bağlı TCG Cerbe ve TCG I. İnönü adlı denizaltılar, kritik ve zorlu bir görev için Akdeniz’e açıldı. Denizaltıların görevi, çıkarmayı haber alacak olan Yunanistan, İngiltere ya daABD’den gelecek bir askeri yardımı engellemekti.
O gün TCG Cerbe adlı denizaltıda seyir harekât yüzbaşısı olarak görev yapan Taliğ Duru, 41 yıl önce sualtında yaşanan sıcak anları Milliyet’e anlattı.
Harakata Yüzbaşı olarak katılan Taliğ Duru, 41 yıl önce yaşadıklarını Gökhan Karakaş’a anlattı.
Harekâttan 2 ay kadar önce Ereğli’de bulunduklarını anlatan Duru, acilen Akdeniz’e inme emrinin gelmesiyle olağandışı bir gelişme yaşandığını anladıklarını söyledi. Kendilerine Mersin’e gitme nedenlerinin açıklanmadığını belirten Duru, şunları anlattı:
“Emir gizliydi. Ama biz planlı tatbikattan farklı bir operasyon olacağını fark ettik. Yarbay Orhan Özdemir komutasında Mersin’e gittiğimizde I. İnönü de geldi. ‘Gemideki tüm fazlalıkları atın, savaş durumunda adanın batısında göreve gidin’ emri verildi. 13-14 Temmuz’da Baf’ın 40 mil açığındanAntalya Körfezi’ne kadar olan bölgede göreve başladık. Gerçek bir savaşta olduğumuzu ve çıkarma yapılacağını komutanımız orada söyledi.
20 Temmuz sabahı, periskop derinliğinde (15 metre) telsiz antenini dışarı çıkardığımızda haber geldi ve çıkarmanın yapıldığını öğrendik. 21 gün su üstüne çıkmadık, yıkanmadık, tıraş olmadık ve serbest kıyafetle gezdik. 84 denizaltıcı sessiz ve derinde bekledik. Taze yemek bir yana, avuç kadar peksimet ve konserve ile karnımızı doyurduk. Temiz havayı su üstüne gönderdiğimiz havalandırma ile kısıtlı olarak elde ettik. Çok zor şartlar altında gemimiz derinlerin koruyucusu oldu.”
Taliğ Duru, (üstte ortada) TGC Cerbe ve TGC I. İnönü denizaltılarının harekatına katılan askerlerdendi.
‘Torpido atacak sandık’
Duru, İngiliz gemisiyle karşılaşma anını da şöyle anlattı:
“Sıcak çatışmaya en çok yaklaştığımız an, İngiliz savaş gemisiyle yaşanan gerginlikti. Çıkarma olunca uluslararası ortam gerildi. İngiliz üssü Baf’tan çıkan bir İngiliz muhribi bizi buldu. Tam üstümüzde durdu ve taciz sinyali gönderdi. Sualtı bombası ya da torpido atacağını düşünmeye başladık. Biz de torpidolarımızla karşılık verecektik. Gerginlik 1 saat kadar sürdü ve ikimizi de fark eden bir Sovyet(Rusya) gemisi aramıza girdi. Karşılıklı ateş açmamızı engelledi.”
Kod adı Atilla’da 498 asker şehit oldu
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in talimatıyla 20 Temmuz 1974 günü başlattığı Kıbrıs çıkarması, 14 Ağustos’ta Türk birliklerinin başkent Lefkoşa’ya girmesiyle sonuçlandı. Kod adı ‘Atilla’ olan ilk harekâttan 2 gün sonra Birleşmiş Milletler (BM) kararıyla ateşkes ilan edilse de, 8 Ağustos’ta bu kez “Ayşe Tatile Çıksın” parolasıyla adaya ikinci bir çıkarma yapıldı.
Harekâtta Türk tarafından 498 asker şehit olurken, Kıbrıs Türklerinden de yaklaşık 1700 kişi şehit oldu.
Kıbrıs Barış Harekâtı’yla ilgili araştırmalar yapan tarih araştırmacısı Levent Karataş, denizaltıların karşıdan hasmane (düşmanca) tavır gelmeden ateş etmeme emri aldığını belirtti. Karataş, “Doğu Akdeniz, tarihinin en sıcak günlerini 20 Temmuz 1974 sonrasında yaşadı. Uluslararası güçler gövde gösterisi yapmak için en iyi savaş araçlarını bölgeye göndermişti. Sovyetlerin fırkateynleri ve ticaret gemileri, İngilizlerin fırkateyn ve nükleer denizaltıları Kıbrıs çevresindeydi. O dönemde hem NATO hem Doğu Bloku Kıbrıs Rum Kesimi’ne silah satıyordu. Türk denizaltıları çok kritik ve başarılı bir operasyona imza atarak derinlerde güvenliğimizi sağladı” yorumunu yaptı.
‘O an çocuklarımı düşündüm’
Kıbrıs adasının doğusunda görevlendirilen I. İnönü denizaltısının elektrik astsubayı Hilmi Durgun ise, göreve gitmeden önce tabak, sandalye ve masaları bile Mersin limanında bıraktıklarını belirterek, 41 yıl önceki sıcak Temmuz’u şu sözlerle özetledi: “İtalya açıklarında NATO tatbikatından dönmüştük. Yeni göreve anlam veremedik. Yarbay Gürol Ediz komutasında 2 ay önce Mersin Limanı’nda olduk. Gemideki tüm fazlalıkları çıkardık. Hatta masa, sandalye ve kırılmamaları için tabakları bile bıraktık. Gölcük’ten ustalar geldi denizaltının teknik aletlerini bakımdan geçirdi. Kritik cihazlarımızın kontrolü yapıldı. Her şey öylesine gizli tutuluyordu ki göreve başladığımızda savaşa girdiğimizi öğrendik.
Bir İngiliz nükleer denizaltısı bizi yakaladı. Bizden çok daha gelişmiş ve güçlüydü ama karşılık vermeye hazırdık. Sonar operatörümüz bize bir torpido gönderdiğini söyledi. Hepimiz birkaç saniye sonra gerçekleşecek patlamaya hazırladık. Gözlerimizi ve kulaklarımızı kapayıp patlamayı bekledik. Ben o an çocuklarıma veda bile edemeyeceğimi düşündüm. Ama patlama olmadı ya da bize isabet etmedi. Sonradan nükleer denizaltıların savaş durumunda yanıltıcı torpido sesi yolladığını ve hemen oradan uzaklaştığını öğrendik. Yani bizimle savaş oyunu oynamıştı ve bizi denemişti. Biz de torpido ile karşılık versek savaş sebebi sayabilir bizi batırabilirdi. Bu kritik görevi atlatmanın gururunu yaşıyorum.”