4 Eylül 2011 Pazar

İKİNCİ DAVOS ŞOVU; EFELENME TAYYİP İSRAİL İLE TÜM İLİŞKİLERİ KES


İKİNCİ DAVOS ŞOVU; EFELENME TAYYİP İSRAİL İLE TÜM İLİŞKİLERİ KES


Davos’ta efelenen ve şovda ne derece başarılı olduğunu gösteren RTE; şimdiler de Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla asla ilişkilerini kesip askıya alamayacağı İsrail’e karşı 5 maddelik yaptırım kararı almış güya. Bu kararların uygulanamazlığı ve de asla yaşama geçirilemeyeceği dünden bellidir. Zira ABD emperyalizmi ve İsrail ile geçmişten bugüne ilişkiler düşünüldüğünde bu kararlar ve adımların da şov olduğu görülecektir.

Ve fakat bu çerçeve içinde kalıp; olayın sadece bu boyutu görülürse kesinlikle eksik yönler kalacaktır. Her ne kadar işin içinde TC’nin BOP gereği sözde liderlik görevinin teyidi ile içte sıkışma, Kürtlere karşı gittikçe büyütülen savaş, Güney Kürdistan’ın sürekli bombalanması ve orada yerleşmiş kara birliklerinin varlığının ortaya çıkması dolayısıyla “GÜNDEM DEĞİŞTİRME” söz konusu da olsa; danışıklı dövüş içinde diğer yandan Akdeniz’in Doğusunda enerji kaynakları üzerinden yürüyen bir aşağıdan savaşın, hakimiyet mücadelesinin de yansımaları olduğunun da görülmesi lazımdır. 

Zira Gazze’de ve çevresinde yer altı doğalgaz kaynaklarının olduğu, Güney Kıbrıs merkezli tartışmalar ile Güney Kıbrıs’ın bu yöndeki adımlarının baltalanmasında bunun rolü olduğu biliniyor. Doğu Akdeniz’in hem enerji kaynakları, hem Ortadoğu ve hem de Ön Asya’da ulaşımda taşıdığı rol de buna eklenince kavganın çıkar ve hakimiyet mücadelesi olduğunun altının çizilmesi özellikle gereklidir.

Zira Türk sömürgeci faşist diktatörlüğünün İsrail ve Filistin sorunlarında bugüne kadar İsrail yanında yer aldığı; söylemi ile eyleminin farklı olduğu gün gibi açık bir gerçektir. Ekonomik, askeri, diplomatik, kültürel, sosyal vs ilişkilerini ister gizliden, isterse açıktan yürütmüşlerdir her daim. Nitekim Davos Şovu sonrasında güya kesilen ilişkilerin, sonrasında gündelik basın tarafından da ifşa edildiği üzere gizliden sürdürüldüğü görülmüştü. Bu bağlamda gerek geçmişten bugüne ilişki temelleri, gerekse de orta-uzun vadede çıkarları gereği bu iki ülke birbirine uzun süre “düşman” asla olamaz. ( Ülke derken ülkeyi yöneten egemenler ve onların ardındaki sermayeden söz ettiğimizin bilinmesini isteriz) İsrail Siyonizmi ile türk sömürgeci faşist rejiminin kaderleri ve gelecek kurguları aynı rotadadır. Birbirlerine ihtiyaçları yaşamsaldır.

BM’in Mavi Marmara gemisi baskını dolayısıyla yazacağı raporun İsrail lehine çıkacağı kesinken ve hemen herkes tarafından bilinirken; neden sızdırılıyor şimdi ve bu çerçeve içinde şov planlanıyor? Sızdırma işleminin zamanlaması bu bağlamda oldukça önemlidir.

Suriye çevresinde kuşatma daraltılıyor emperyalistler ve onların yerli uşakları tarafından. İran üzerinden dünya halkları tehdit ediliyor ve sıraya alınıyor. Halkların, dünya proletaryasının düşmanı olan NATO’nun füze kalkanları inşa ediliyor. Kumandası Almanya’da olan Füze Kalkanının Radarı ise ilginç bir biçimde İzmir’e konuşlandırılmak isteniyor. 

Libya’nın işgali hemen neredeyse tamamlandı; yeni yeni açığa çıkarılan belgelere göre Kaddafi ile ABD istihbaratı ile İngiliz İstihbaratı sürekli görüşürlermiş! Bu bilgi bize hiç ilginç gelmediği gibi; emperyalizmin kendi evlatlarını bile çıkarları gereği heba edeceğinin de bir kanıtıdır. Zira El Kaide’yi kuran, kurduran CIA ve onun ajanıdır. İşleri bittiğinde de kendi ajanını Pakistan’da katleden de kendisidir.

Enerji savaşlarının Ortadoğu’nun en önemli pratik egemenlik mücadelesinin kaynağı olduğu düşünülürse, bu egemenlikte oynadığı siyasal rol kadar onun ekonomik meyvelerini de almak isteyen Türk Sömürgeciliğinin bu girişimi, adımlarının orta-uzun vadede sonuç alıcı olacağını söylemek, inandırıcı bulmak olanaksızdır.

Diğer yandan Kürdistan’da ve Anadolu’da Kürtlere karşı yürütülen kirli savaşın derinleştirildiği şu günlerde Kürtlere gösterilmeyen hoşgörünün, onların taleplerine karşı ilgisizliğin ötesinde karşı savaşın; söz konusu Gazze ve Filistin olduğunda bu kadar yandaş olması inandırıcı olamaz. Bu ikiyüzlü ve iğrenç politika geçmişten bugüne sürmeye devam ediyor. Kürtlere aslan kesilen Türk sömürgeciliği; iş İsrail Siyonizmine gelince kediye dönüveriyor.

Türk Sömürgeci faşist rejiminin bu “aslan kükremesinin” ardında “kedi miyavlaması” yatmaktadır. Çıkarları birbirinden ayrı ele alınamayacak, bölgede Amerikan Jandarması olarak bilinen iki faşist-sömürgeci-ırkçı devletin gerçekte birbirlerine girmeleri, savaşmaları olanaklı değildir. Olsa olsa ikili rollerde yukarıda-aşağıda olanı belirleyen bilek güreşleri olabilir. Bunun da sınırlarını belirleyen çıkarları, tasmaları ellerinde bulunduran emperyalist güçlerin konuya yaklaşımları, rol dağıtımları vs bölgesel etkinlik düzeyidir.

Türk sömürgeci faşist rejimi aynen Davos’ta olduğu gibi şov peşindedir. Arap Baharının üstüne kara bir bina inşa etmeye dönük adımlardır attığı. Pastadan pay alma savaşında dişlerini göstermektedir. Ama bilinmelidir ki, ipleri ellerinde bulunduran ABD emperyalizmi, onun örgütleri NATO, BM ve onların 60 yıllık İsrail Devletini yaşatma çabalarıdır.

Türk sömürgeci faşist rejiminin inandırıcı, samimi olması olanaklı değildir. Eğer samimi olunsa, gerçekten ciddi bir tavır alınmış olunsa İsrail ile tüm ilişkilerin kesilmesi, tüm anlaşmaların iptal edilmesi, tüm bağların ortadan kaldırılması lazımdır. Bunu yapabildiğinde Türk sömürgeciliği ancak inandırıcı olabilir. Askeri-ekonomik ilişkilerinin yarısından fazlasının Türkiye üzerinden yapıldığı İsrail ve bundan faydalanan TC’nin bunu yapabilmeleri hem bu nedenlerden ve hem de yukarıda izah edilen gerekçeden dolayı olanaksızdır.

RTE ve Türk sömürgeciliğinin bağırış, çağırış, naraları, savaş şovları vs kesinlikle göz boyama, gündem değiştirme, bilek güreşinde şov amaçlıdır. Hem içte ve hem de dışta gerçek olan budur.

Diğer yandan Anadolu halkları, Arap Halkı ve Dünya halkları ile proletaryasının İsraillilerle, İsrail proletaryası ile bir sorunu yoktur ve de olamaz. Dünya Halklarının ve proleterlerinin sorunu İsrail Siyonist devleti iledir. Siyonist İsrail devleti dünya emperyalist kapitalizminin en saldırgan, en vahşi, en insanlık dışı devletlerinden olup; bütün olarak emperyalist kapitalizm ortadan kalkmadıkça Siyonist İsrail devletleri de ortadan kalkmayacaktır. Aynen Türk Sömürgeci Faşist Devleti gibi.

04.09.2011
Mahmut Halil CAN ( Sendiren )
http://www.ateshirsizi.com/ikinci-davos-sovu-efelenme-tayyip-t16179.html?t=16179

2 Eylül 2011 Cuma

EMPERYALİST SALDIRGANLIĞIN YENİ HEDEFİ İRAN



EMPERYALİST SALDIRGANLIĞIN YENİ HEDEFİ İRAN

Bugün Fransa Cumhurbaşkanı açıktan ve alenen İran’ı saldırmakla tehdit etti. Sözde Arap Baharı adını verdikleri ve ağabeyleri ABD’nin BOP’unun gereği olarak Mısır, Tunus, Cezayir ve ardından Libya ile devam eden; kendi uşakları Kaddafi’yi süren emperyalist kapitalistler son olarak Suriye’ye el attılar. Suriye’yi aylardır iç savaşla boğuşturan emperyalistler; kendilerince son kale olarak gördükleri İran’ı tehdit ediyorlar şimdi de. Sırada İran’ın olduğu kesinlikle öncesinde belli idi.

Türkiye bu savaşın bir parçası haline getiriliyor habire. Suriye süreci ile öne çıkarılan Türkiye, İran’a saldırı ile birlikte daha da öne çıkacaktır. Zira Kürt Sorununda savaş çığırtkanlığının, savaş tamtamları ile artan cenazelerin de bu savaşın tarafı olmakta hiçte kaçınmacı olmayacağı açıkça görülmektedir. Zira her bakımdan BOP uşağı ve eş başkanları savaş çığırtkanlığında sınır tanımıyorlar. 

Bu anlamda Sarkozy’nin aşağılık savaş şantajı temelsiz asla değildir. Ve de büyük ağabeyin talimatı ve onayında olduğu açıktır. Zira Libya deneyimi emperyalist koalisyona daha da cesaret verdi biliniyor. Dünya ölçeğinde sınırlı sayıda komünist devrimci güçler dışında bir protesto, karşı duruş gerçekleşmedi bu açıktan emperyalist işgal ve Libya halkının katledilmesine dönük olarak. Doğaldır ki, emperyalist koalisyon bu deneyimden ve de psikolojik üstünlükten yararlanarak, zaman yitirmeden Suriye ile İran’ı da “dize getirmeye” çalışacaktır.

Bu yeniden organizasyon hareketinin temeli yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarının-başta petrol olmak üzere- egemenliğini pekiştirmek, karşı duranları dize getirmek, bölgesel ve evrensel hakimiyetini göstermektir. Emperyalist koalisyonun ağa babası ABD emperyalizminin Ortadoğu ve Büyük Afrika projesinin ifadesi olan BOP; bu çerçevede ele alınmalı, taktik ataklar bu anlamda yorumlanmalıdır.

Bu emperyalist saldırganlık artarak, boyutlanarak, daha da dalgalarını büyüterek çığ gibi olacaktır. Dünya Barış Günü’nde bile ortalık kan gölünden geçilmiyor. Emperyalist kapitalizm olduğu sürece de savaşlar, ölümler, katliam ve kıyımlar olacaktır kesinlikle. 

Suriye ve İran gerek İsrail Siyonizmi ve gerekse de ABD emperyalizmi açısından bölgesel hakimiyetin önündeki engellerdir. Bu engellerin gerek içerden ve gerekse de dışarıdan müdahalelerle aşılmak istendiği açıktır. Suriye’de içten başlatılan süreç, gerek emperyalist merkezlerin tehditleri ve gerekse de bölgesel güçler olan başta Türkiye’yi sürece dahil ederek lehine sonuçlanmasını dayatacaktır.

İran açısından da benzer bir politik hat izleneceği görünüyor. Tehditlerle savaş kışkırtıcılığı, gövde gösterileri, ardından içerden pozisyonlamalar, iç ortam yaratma çabaları ve ardından direkt-indirekt saldırıları gündeme taşımak isteyeceklerdir. Bu savaşın kan, gözyaşı, kıyım, katliam, halkların birbirine boğazlatılması vs demek olduğunu ise tartışmaya gerek bile yok. Bölge ve dünyaya karşı açıktan meydan okuma, halkları yok sayma demek olduğunu yinelemeye gerek bile yok. 

Anadolu coğrafyasının ve halklarının da bu savaşa dahil edileceği, planın içinde bunun da olacağını söylemek kehanet değildir. Dünya proletaryası ve Anadolu proletaryasının bu emperyalist saldırganlığa karşı direniş mevzileri oluşturup; emperyalist savaşa karşı devrimci iç savaşı büyütmeleri insani, özgür, adil-eşit bir dünyanın anahtarıdır. 

Emperyalist kapitalizmin insani, özgür, savaşsız, sömürüsüz bir dünya vermeyeceği; tam tersini ise gündelik yaşamın kendisi yaptığını görmeyen, duymayan, bilmeyen kalmadı ve fakat bilince çıkarılamadı. Komünist devrimciler daha da öne çıkıp geniş yığınları örgütlemek, bilinçlendirmek, savaşa karşı devrimci iç savaşı kızıştırmak zorundadırlar. Özgürlük, sosyalizm ve devrimin başkaca yolu, seçeneği yoktur. Kurtuluş, devrimde, özgürlük ve sosyalizmdedir.

01.09.2011


Mahmut Halil CAN ( Sendiren )
http://www.ateshirsizi.com/emperyalist-saldirganligin-yeni-hedefi-iran-t16136.html?t=16136