17 Ocak 2012 Salı

HRANT DİNK FAŞİST DEVLET TARAFINDAN KATLEDİLDİ, UNUTMA UNUTTURMA


DİNK DAVASINDA KARAR

"Örgüt" Yok; Tuncel'e Beraat, Hayal'e Müebbet

Hrant Dink cinayeti davası, beş yılın ardından 25. duruşmada karara bağlandı. Örgüt suçundan tüm sanıklar beraat ederken, Yasin Hayal müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Tuncel ise Dink cinayetinden beraat ederken, Mc Donalds bombalamasından ceza aldı.
İstanbul - BİA Haber Merkezi
17 Ocak 2012, Salı

stanbul Şişli'de 19 Ocak 2007'de Agos gazetesi önünde öldürülen gazeteci Hrant Dinkcinayeti davası, beş yılın ardından 25. duruşmada karara bağlandı.
Örgüt suçundan tüm sanıklar beraat ederken, diğer suçlamalarla ilgili kararlar şöyle:
* Yasin Hayal'in tasarlayarak insan öldürmeye azmettirmekten ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmasına; Orhan Pamuk'u tehdit etmekten üç ay, ruhsatsız silah bulundurmaktan bir yıl hapsine,
* Osman Hayal'in her iki suçtan beraatine,
* Erhan Tuncel'in silahlı terör örgütü üyeliği ve insan öldürmeye azmettirme suçundan beraatine,
* Salih Hacisalihoğlu ruhsatsız mermi bulundurmaktan 2 ay 15 gün hapsine,
* Erhan Tuncel Mc Donalds olayından dolayı 10 yıl 6 ay hapsine,
* Ersin Yolcu ve Ahmet İskender'in tasarlayarak insan öldürmeye yardım etmekten dolayı 12 yıl 6'şar ay hapsine,
* Ahmet İskender'in ruhsatsız silahtan dolayı 1 yıl hapsine karar verildi.
* İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin davanın tutuklu sanıklarından Erhan Tuncel'in tahliyesine karar verdi. Karar, Erhan Tuncel'in tutuklu kaldığı süre göz önüne alınarak verildi. Yattığı süre aldığı cezaya karşılık sayıldı.

HRANT DİNK FAŞİST DEVLET TARAFINDAN KATLEDİLDİ, UNUTMA UNUTTURMA


Bundan dört yıl önce 19 Ocak 2007 tarihinde faşist devlet tarafından organize bir biçimde katledildi Hrant Dink. Sömürgeci faşist devletin bilerek, isteyerek, planlı bir biçimde katlettiği gerçeği her geçtiğimiz gün daha bir açığa çıkıyor. Ogün Samast ve Erhan ağabeyleri vs hepsinin birer tetikçi, piyon oldukları açıkça ortaya çıktı.

Hrant Dink, Halkların Kardeşliği uğruna verdiği tutarlı mücadele ve yaşam tarzıyla gerçek bir aydındı. Bu bakımdan sürekli bir biçimde kontrgerilla devleti tarafından tehdit ediliyor, baskıya uğruyor ve bunlara rağmen bildiği yoldan şaşmıyordu. Ermeni asıllı olması diğer yandan muhalif kimliği ile birlikte ele alındığında “katlinin vacipliğine” de oldukça “iyi” bir biçimde kamuflaj sağlıyordu. Devletin Valisinin makam odasında açıktan tehdit edilip katledileceği bile ilan ediliyordu.

Hrant Dink sömürgeci faşist devletin kontrgerilla merkezlerinde planlanan, ince ince detaylandırılan bir organizasyonla katledildi. Ve fakat son yıllara özgü bir biçimde hemencecik iş üzerinde yakalandı yine. Tüm delil karartma, üzerini örtme çabalarına rağmen Halkların, muhalif tüm güçlerinde sahiplenmesi ve mücadelesi ile de birlikte katilin bizatihi devletin kendisi olduğu açıkça ortaya çıktı.

Hrant Dink katlinden önce nasıl ki toplumsal muhalefet hareketini birleştirmek için büyük mücadeleler verdi ise; bunu sağlığında başaramamış olsa da; katli ile birlikte bu birliktelik sağlanmıştır. 

Hrant Dink’i katletme amaçlarına ulaşamadı faşist devlet. Tam tersine milyonlarca emekçi hem Hrant’ı sahiplendi, hem korku-ürküye kapılıp geri çekilmedi, ileri doğru daha çok atıldı emekçiler. Koca bir yüreği ve beyni susturdu sadece katil devlet. 

Hrant Dink katledildi ama ne unutuldu, ne de unutturulabildi. Katledilişinin yıldönümünde yine hem anılacak ve hem de katillerinden hesap sorulacak yine. 19 Ocak günü tüm muhalif, devrimci demokrat, komünist devrimciler, toplumun tüm kesimleri Agos başta olmak üzere tüm alanlarda anmalar içerisinde yer alacaklardır. Faşist devletin unutturma çabalarına inat alanlar unutmama, unutturmama adına sloganlarla yankılanacak.

Hrant Dink’i unutmadık, unutturmayacağız. Katil devlet ve onun uşakları hesap verinceye kadar mücadeleye devam edeceğiz. Katil devletin ne ilk ne de son olacak katliamlarının, cinayetlerinin hepsinin hesabını sormadan yataklarımıza rahat girmeyeceğimiz biline.



17.01.2011


Mahmut Halil CAN ( Sendiren )

http://www.ateshirsizi.com/hrant-dink-fasist-devlet-tarafindan-t14937.html

15 Ocak 2012 Pazar

LEFTER KÜÇÜKANDONYADİS VE RAUF DENKTAŞ KONUSUNDA TANRISAL BİR İRONİ


LEFTER KÜÇÜKANDONYADİS VE RAUF DENKTAŞ KONUSUNDA TANRISAL BİR İRONİ

Tarihin ve Tanrının cilvesine, ironisine bakınız ki; Lefter ile Rauf Denktaş aynı günde ölüveriyorlar. Bu ironik bir kondurmadır. Bunun üzerine yazalım mı, yazmayalım mı diye düşünmedikte değil. Ama nihayetinde kısa da olsa bu ironiye vurgu yaparak tarihsel süreçlere, mücadelenin köşe taşlarına, Halklara ve geleceğe ilişkin yazma gereği hasıl olmaması elde değildi ve de şimdi yazıyoruz.

Lefter Anadolu Halklarının kardeşliği, sporun küresel sınıfsal birliğine, etnik-mezhebi ayrılıkların halkların bir yerlerde buluşmasına değil engel olmak; tam tersine birleştirici bir rol oynayabileceğine bir örneklik olurken; Rauf Denktaş gibi TMT’ci, Kontrgerillacı biri olarak Halkları birbirine kırdırmak, ayırmak, düşmanlaştırmak vs gibi bir rolde lider olan birisinin aynı güne rastlayan ölümleri gerçekten bir ironi olsa gerektir.

Zira Lefter bir Rum’dur ve yaşamı boyunca Anadolu’da Anadolu Halklarının birliği üzerinden yürümüş, yaşamı boyunca Türk-Rum-Yunan ayrımcılığına inat Anadolu Halklarının lideri olmuş, futbolun henüz daha sınayileşmediği zamanlarda kardeşliğini yaşatan örnek birisidir. Rauf Denktaş ise, kardeşçe yaşayan halkları Kıbrıs’ta kendilerinin olduğu konuma karşılık gelen EOKA vs gibi unsurlarla düşmanlaştırmak için savaşan birisidir.

Aynı gün yaşama gözlerini kapayan bu iki unsur varsayın ki Tanrının karşısına çıkıyorlar ve de aynı saatlerde. Ulu Tanrı, bu iki benzemezi, bu iki yaşam anlamı olanı aynı anda huzurunda sorgu ediyor varsayınız. Ne olur bu durumun sonu.

Elbet Tanrı Rauf Denktaş ve benzeri katillerin süreğen biçimde hizmetinde olan bir yerde oldu. Zira din ya da Tanrı egemenlerin tamda her türlü çıkarlarının hizmetinde olan bir yerde duruyor dün olduğu gibi bugün de. Doğaldır ki bu Tanrı, Ey Rauf tökezle bu Lefter’i. Yoktur dünyada bunun yeri deyup savuracaktır sözlerini. Lefter ise ATEŞİ ÇALAN VE ATEŞ HIRSIZI atalarına atıfta olarak; dün olduğu gibi bugün de hem bu taraflı Tanrıya ve de hem de katil-kalleş kesimine inat BARIŞ, KARDEŞLİK, BİRLİK, MÜCADELE vs gibi sloganların çığırtkanlığını yapacaktır.

Lefter ile Denktaş, aynı kalıpların, aynı düzlemlerin adamları asla değildiler ve de olamazlardı. Birisi insanlığın ortak dili olan barış-kardeşlik-birlik-ortak çıkarlar için mücadelede bir yerde durup dururken; bir diğeri ömrünü savaş, ayrımcılık, ırkçılık, faşizm, sömürgecilik vs üzerine adamıştır. Hiç birisi ile diğeri yan yana gelebilir mi?

İşte ironi de burada. Tanrısal ironik durumun soyut-tinsel vuruşuna bakarsanız; bir de görmüşsünüz ki; yılların katili Rauf, Lefter gibi kardeşliğe SİRTAKİ yapıp; sonrasında da HALAY çekiyor. Olmaz olmaz demeyiniz, bilimde olmaz olmazdır.

Tanrıyı Ateist ve komünist yapan LENİN’i unutmayınız sevgili okurlar rica ederiz. Olmazı olur yapan tarihsel gerçekler her daim yanı başımızda ya da önümüzdedir.

Herkes hak ettiği yeri ve konumu bulur tarihsel gerçeklik ışığında. Rauf Denktaş, gerek Kıbrıs Halklarının gerekse de Yunan ve Anadolu Halklarının hafızasında eli kanlı katil sürüsünün bir lideri olarak anılırken; tam tersine Lefter Halkların birliği ve kardeşliği adına Hrant Dink gibi bir köprü görevindedir.

15.01.2012

Mahmut Halil CAN ( Sendiren )
http://www.ateshirsizi.com/lefter-kucukandonyadis-ve-rauf-denktas-t17473.html?t=17473


7 Ocak 2012 Cumartesi

İLKER BAŞBUĞ TUTUKLANDI, EGEMENLİK MÜCADELESİ SÜRÜYOR DARBE VE PLANLARDAN DOLAYI DEĞİL, KATLİAMLARDAN DOLAYI TUTUKLANMALIDIR


İLKER BAŞBUĞ TUTUKLANDI, EGEMENLİK MÜCADELESİ SÜRÜYOR

DARBE VE PLANLARDAN DOLAYI DEĞİL, KATLİAMLARDAN DOLAYI TUTUKLANMALIDIR

Bugün itibarıyla eski Genelkurmay Başkanı, tescilli faşist sömürgeci düzenin tescilli uşağı ve idarecisi olan İlker Başbuğ tutuklanmış düzen mahkemesi tarafından. Tutuklanma nedeni internet andıcıdır ya da darbeye teşebbüs. Sanki darbe ve darbe girişimleri sanki yeni yapılıyormuşçasına.


Aynı günlerde, geçtiğimiz günlerde 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin yürütücüsü 95’inde olan Kenan Evren ve 87’sinde olan Tahsin Şahinkaya’da darbe gerekçesiyle savcılarca yargılanacaklarmış ve de 15 yıl ceza talepleri varmış savcıların. Duyun da inanmayın. İpini asmış, ununu elemiş ve de darbeyi kendileri için yapmadıkları açık olan bu iki bunağın yargılanması ya da cezalandırılması asla bu düzeni, darbeleri, katliamları aklamaz. Kenan Evren ya da Tahsin Şahinkaya’ları yaratan, kullanan bu aşağılık düzen ortadan kalkmadıkça darbelerde, katliamlarda, kıyımlarda sonlanmaz.

Aynı durum İlker Başbuğ için de geçerlidir. İlker Bağbuğ’da nihayetinde emperyalist kapitalizmin uşağı ve yürütücüsü olan bir zattır. Ve bu zevat kerameti kendinden menkul düzen uşaklarının en öne çıkanlarından birisi olmak dışında çokta özel biri değildir. 

Ama gerek Genelkurmay Başkanı olduğu dönem içerisinde, gerekse de öncesinde gerek Kürt Halkına karşı girişilen kıyım-katliamlarda ve gerekse de düzenin diğer cephelerinde sınıfa karşı girişilen saldırı ve hegemonya tarzında aktif rol alan bir faşist zattır İlker Başbuğ. 

İlker Başbuğ’un tutuklanmış olması, bundan önceki tutuklamalarda olduğu gibi bütün olarak düzenin, sistemin yargılanması amaçlı olmayıp; düzenin yeniden organizasyonu, egemenleşme durumunda olan AKP’li-BOP’lu kliğin üstünleşme gösterisidir. BOPçu AKP’li klik gerçekte geleneksel kliğe ciddi üstünlük sağlamıştır artık. Geçmiş uzak dönemin değil; yakın dönemin Genelkurmay Başkanı’nı tutuklaması bu açıdan değerlidir.

Olayın diğer yanı ise, yaşanan gelişmeleri perdelemektir. Uludere’de Kürt Halkına karşı 33 kurşun olayını anımsatan katliamı unutturmak, gündemden uzaklaştırmak amaçlı da olduğu açıktır bu anlamda. Bu türden büyük bir katliamı, soykırımı ve kıyımı ancak oldukça sansasyonel bir tutuklama ya da gündeme bomba olacak bir olay perdeleyebilirdi. O da eski bir Genelkurmay Başkanı, tescilli faşist İlker Başbuğ’u tutuklamak idi. Yapılan işin bir tarafı da budur. Bunu unutmamak, unutturmamak lazım gelmektedir.

Güçleri yetiyorsa Orduyu bütün olarak ortadan kaldırsınlar ya da kontrgerillayı bütün olarak ortadan kaldırsınlar! Bütünsel tüm faşist suçlarını yargılasınlar ! Bu mümkün değildir. Zira kontrgerilla cumhuriyeti ya da devleti salt İlker Başbuğ ya da birkaç Generalden ibaret olmayıp, düzenin temel dokusu ve idarecisidir yaşamın tüm alanlarında örgütlenmiş olarak. 

BOPçu klik gittikçe adım üstünlüğünü eline geçirmekte; ABD emperyalizminin sahte Arap Baharlarına ek olarak sahte Anadolu egemenliği de yaratmaktadır. Bu kapsamda sözde geleneksel kliğe karşı girişilen savaş içinde ordunun kimi unsurlarına karşı tasfiye süreci, avanaklarca sahte demokrasi havariliğinin de gerekçesi olarak ortaya konacaktır.

İlker Başbuğ, düzen uşağı ve dönemsel yöneticilerinden birisi olan faşist zevattan sadece birisidir. Eğer düzen gerçekten hesaplaşma, yüzleşme içinde olsa bu zevatı sadece değil, bütün olarak sistemi hedef alıp bugüne kadar yaşananları İlker Başbuğ nezdinde yargılardı! Bunu yapabilirler mi? Asla ve kesinlikle.

Düzenle ve sistemle, emperyalist kapitalizmle hesaplaşmak, yüzleşmek ancak ve sadece sosyalizm ile komünizmde olanaklıdır. Düzen kendi evlatlarını göreli olarak uzun vadeli çıkarları uğruna, sistemin geneli açısından yiyor gibi görünse de bu kesinlikle izafi bir durumdur. Geçici bir durumdur. Kesin ve kati olarak DEVRİM bu süreci gerçek anlamına kavuşturabilir. Başkaca yolu yoktur bunun.


06.12.2012

Mahmut Halil CAN ( Sendiren )


http://ateshirsizi.com
______

3 Ocak 2012 Salı

TMT, EOKA TÜRK VE YUNAN KONTRGERİLLA HAREKÂTININ SONUCU KIBRIS ÇIKMAZI


Kıbrıs Cumhurüyeti Başkanı Dimitris Hristofyas MMO’da düzenlenen yeni yıl balosunda Kıbrıs sorununun kanserleştiğini söyledi, Rum siyasilere, Türkiye’ye ve kuzey Kıbrıs’taki yönetime çattı. Hristofyas “Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözümünde uzlaşmaz tavır sergilediği” belirterek şunları dile getirdi:
“Maalesef Türkiye Kıbrıslı Türkleri hiç dikkate almıyor, güya onların güvenliği bahanesiyle Ada’mızı istila etti ve toprağın yüzde 37’sini işgalinde bulunduruyor. Türkiye Kıbrıslı Türkleri ikinci sınıf vatandaş görüyor ve bu nedenle karga-tulumba on binlerce yerleşiği taşıyarak; yalnız Kıbrıslı Türkler açısından değil Kıbrıs’ın özgürlüğü açısından da Kıbrıs’ın demografik yapısını değiştiriyor. Türk Başbakan’ın hedefi; işgal bölgelerinin nüfusunu özgür bölgelerin nüfusuyla eşitleyecek kadar yerleşiği karga-tulumba taşımak gibi görünüyor. Bu da trajediyi, özellikle Kıbrıslı Türk vatandaşlarımız açısından çok daha kötüleştiriyor, zorlaştırıyor ve ağırlaştırıyor.”

  Konuşmasında MMO’nun da birlik içerisinde olması gerektiğine işaret eden Hristofyas hükümet olarak MMO’nun yanında olduklarını belirtti ve “Milli Muhafız Ordusu olmasa Türkiye cirit atardı” dedi. 3 Ocak 2012, Salı 11:59
http://www.gelecekgazetesi.net/

TMT, EOKA TÜRK VE YUNAN KONTRGERİLLA HAREKÂTININ SONUCU KIBRIS ÇIKMAZI



Kıbrıs Adası üzerindeki egemenlik mücadelesi; Türk ve Yunan kontrgerilla teşkilatları ile Yunan ve Türk ırkçı-faşist hareketinin gelişiminde kritik bir rol oynamıştır. Zaten Türk devlet geleneğinde kontrgerilla gerçeği ve rolü kesinlikle var iken; ama Osmanlı’dan miras alınmış geleneklerinin üzerine modern bir kontrgerilla örgütünün inşa edilmesi süreci NATO ile birlikte gerçekleşmiştir. Aynı olgu Yunan kontrgerillası açısından da geçerlidir.

Bu anlamda gerek Türk ve gerekse Yunan egemenlik mücadelesinin Kıbrıs durağı bu iktidar ve savaş sürecinde denenmesi olanağı olmuştur her iki devlet açısından. Bir bakıma Kıbrıs adası her iki devlet tarafından bir deney olarak kullanıldı mücadeleleri bakımından. Elbette başta İngiltere olmak üzere ABD emperyalizmini de sürecin içine dahil etmek gereği açıktır.

Kıbrıs deneyinin üzerine oturtulan kontrgerilla gerçeği ve devletleştirilmesi sonucudur ki; hem Kıbrıs halkları birbirinden uzaklaştırılıp egemenlik mücadelesi düşmanlaşma üzerine kuruldu, ada parçalandı ve hem de oradan-deneyden öğrenen Türk ve Yunan kontrgerillaları bu deneyi daha sonra ana kıtalarında da uyguladılar, darbeler örgütleyip yaşama geçirdiler.

Şimdiler de Türk kontrgerillasının kurucularından ve şeflerinden olan Sabri Yirmibeşoğlu’nun açıklamalarından anlaşılacağı gibi Adada savaş, düşmanlık, iktidar mücadelesi ve adayı parçalamak için camileri bile yakmış Türk kontrgerillası. Aynen 6-7 Eylül provokasyonunda “Selanik’te Atatürk’ün evi bombalandı” balon haberinden sonra örgütlü bir Ermeni-Rum pogromu yaşattıkları gibi.

Nitekim önce Türkiye’de ve sonrasında da Yunanistan’da faşist darbelerin hazırlanması, yapılması sürecinin aktörlerinin yetiştirildiği yer Kıbrıs adasıdır. Kıbrıs’ta yetişmiş kontrgerilla çekirdek kadroları hem ana kıtalarda ve de hem de dünyanın değişik yerlerinde kontrgerilla taktikleri ile faşist devletlerinin ömrünü uzatmışlardır. Sabri yirmibeşoğlu’nun bu yaşamdan giderayak yaptığı itirafların gerçeklerin onlarca yıldır bizler tarafından ifade edilmesinin tasdikidir, başka bir şey değil.

Yine Türk ve Yunan halklarının düşmanlaştırılma sürecinin başlangıcı Osmanlının parçalanışı ile bağımsız devletler haline gelinmesinin yanında emperyalist birinci paylaşım savaşında İngiltere’nin baskısıyla Yunan hükümetinin Anadolu’yu işgali ve pratik savaş içinde olmak gibi görünse de; esasında bu derin ayrışmayı, düşmanlık tohumlarının atılışını derine taşıyanın Kıbrıs adası ve paylaşımı ile yaşanan iğrenç kontrgerilla savaşlarıdır.

Zira Türk kontrgerillasının ABD ile modernizasyonu sonrası ilk büyük eylemidir 6-7 Eylül pogromu. Provokasyonu, yok edim harekâtı.

Bir diğer önemli yan ise; Kıbrıs üzerinden girişilen ırkçı-faşist-şovenist dalga ile milliyetçi-ırkçı-faşist sivil yapılar yerleşik hale getirilmişlerdir. Elbette ki kontrgerilla ve devletin öncülüğü ve yöneticiliğinde. Kıbrıs Adası politikaları ekseninde geliştirilen ırkçı-faşist-şoven alt yapı sivil militarist örgütlenmeleri de sonucunu da üretmiştir kapsamlı olarak. 

Zira ırkçı-şoven-faşist hareket Kıbrıs Sorununu bahane ederek saldırılar düzenlemiş, kitleselleşmek için kullanmış, toplumsal kaşıma işine soyunmuştur. Bu elbette Yunanistan açısından da benzer bir sürece denk gelmektedir olağan olarak. Zira kontrgerillaların serpişmesine paralel olarak sivil faşist hareketin güçlenmesini gözlemlemek olasıdır.

Türk ve Yunan kontrgerillaları ile kapitalistleri-ipleri ellerinde bulunduran emperyalist merkezlerin Kıbrıs sorununu çıkmazsa sürüklemekten, halkları daha da uzaklaştırmaktan başka bir sonuç üretmelerini beklemek olanaklı değildir. Zira her iki taraf kontrgerillası ve devleti ile emperyalistler bu bölünmüşlük, düşmanlık ve açık-gizli savaştan nemalanmakta, beslenmektedirler. Kendi bindikleri dalları kesmeleri düşünülemez bile.

Zaman zaman sözde barış-birlik görüşmeleri ile halkları umutlandırma, umutlarını tüketme eylemlerine son verecek Halkların birlik-kardeşlik ve ortak mücadelesiyle her iki taraf egemenlerinin defidir. Özgürlük ve sosyalizm mücadelesidir halkları-emekçileri kardeşleştiren. Onun da yolu bu düzenin ortadan kaldırmaktır. Kontrgerilla devletlerinin tasfiyesidir.


26.09.2010



Mahmut Halil CAN ( Sendiren )


http://ateshirsizi.com

http://www.ateshirsizi.tr.cx
_______
Kontrgerilla ABD'de eğitim gördü

1/4/2010

İSTANBUL (04.01.2010)- Kontrgerilla üssünde aramalar sürerken, kontrgerillanın tarihsel arka planları da deşifre olmaya devam ediyor. Özel Harp Dairesi'nin ilk 16 kişilik ekibi ABD'de eğitim gördü. Hepsi 27 Mayıs darbecisi. Bunların arasında Alparslan Türkeş, Turgut Sunalp da vardı.
İkinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından, emperyalist blokun hakim olduğu ülkelerde gizli orduların kurulması çalışmalarına başlatıldı. ABD ve İngiltere öncülüğünde yürütülen bu planla, güya Sovyetler Birliği işgaline karşı direnecek eğitimli subay yetiştiriliyordu. Amerikan yörüngesine giren ve tampon bölgede bulunan Türkiye'nin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Salih Omurtak, 5 Ekim 1947'de bu ülkeye gitti. Bu ziyaretin hemen ardından, Türk subayların ABD'de komünistlere karşı kontrgerilla eğitimi alması uygulamasına başlandı. Özel harp eğitimi alacak ilk 16 kişilik ekip ABD'ye gönderildi.
Öldürme, sabotaj eğitimi
1948 yılının başında Amerika’ya giden bu ekip, özel harp eğitimini Amerikan Kara Harp Akademisi’nde gördü. Bir taraftan teorik olarak nasıl siyasete yön verecekleri anlatılırken, diğer taraftan gerilla eğitimi veriliyordu. Patlayıcılar dâhil her türlü silah kullanılması eğitimi de vardı. Subaylar eğitimin devamını ise Georgia’daki Amerikan Piyade Okulu’nda görüyorlardı. Eğitimin son üç aylık evresi çok önemliydi çünkü bu bölümde adam öldürme, sabotaj ve bomba yerleştirme teknikleri öğretiliyordu.
Özel harp eğitimi alan bu ekipte ileriki yıllarda Türkiye tarihine damga vuracak subaylar vardı. Bu subayların adı darbeler döneminde ön plana çıktı. Ekipteki kilit subaylar şu isimlerden oluşuyordu: Alparslan Türkeş, Turgut Sunalp, Daniş Karabelen, Ahmet Yıldız, Mucip Ataklı, Suphi Karaman, Faruk Ateşdağlı, Refik Tulga. Rütbeleri teğmenlik ile albay arasındaydı değişiyordu.
Özel Harp'e darbe ayarı
ABD’de özel harp eğitimi alan 16 kişilik ekip içinde sadece Daniş Karabelen Özel Harp Dairesi’nin kurulmasında aktif görev aldı. Türkeş ve diğer subaylar Özel Harp’in kurucusu değil. Sadece Özel Harp’in kamplarında öğretmenlik yaptılar; ABD’de öğrendikleri teknikleri subaylara öğrettiler.
27 Mayıs 1960 darbesiyle birlikte Orgeneral Cemal Gürsel liderliğinde Milli Birlik Komitesi, ordu içinde büyük bir tasfiye hareketi başlattı. 235’i general ve amirallerle birlikte dört bin subay emekli edildi. Özel Harp Dairesi Başkanı tümgeneral Daniş Karabelen de emekliye sevk edilen generaller arasındaydı. Bu dairede görev yapan 10 subay daha emekli edildi. 27 Mayısçılar Özel Harp Dairesi’nin başına bir süre kimseyi atamadı, birkaç ay sonra ise kurmay albay Faruk Ateşdağlı dairenin yeni başkanı oldu. ABD’ye giden ilk 16 kişilik özel harp ekibi içinde yer alan Ateşdağlı, darbeci subayların en aktif isimlerinden biriydi.
Darbeden sonra siyasete
Ekipteki isimlerin büyük çoğunluğunun ortak özelliği 27 Mayıs 1960 darbesini gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi’nde yer almaları. İki isim hariç; Daniş Karabelen ve Turgut Sunalp.
Albay Daniş Karabelen, ABD dönüşünde önce tuğgeneralliğe terfi etti sonra da Özel Harp Dairesi’nin başına atandı. Turgut Sunalp ise Kıbrıs Türk Alayı’nın komutanlığına atandı. Bu alayın ilk komutanı oldu. Kıbrıs, kontrgerillanın önemli üslerinden biri olma özelliğini sürdürüyor. 12 Mart 1971 darbesinde etkin bir subaydı. İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Faik Türün’ün yardımcılığını yaptı. Sunalp, Genelkurmay 2. Başkanı iken emekli oldu. 12 Eylül döneminde de darbeciler için parti kurdu.
ABD’de kontrgerilla eğitimi alan 16 subayın 14’ü ise 27 Mayıs darbesini gerçekleştiren ekipte yer aldı ve Alparslan Türkeş hariç hepsi ‘solcu’ olarak pazarlandı. Çoğu, 38 kişilik Milli Birlik Komitesi üyesiydi. Hemen hepsi daha sonra Meclis'e milletvekili veya senatör olarak girdi. Refik Tulga, İstanbul Valiliği ve Belediye Başkanlığı da yaptı.

www.atilim.org
__