1 Eylül 2013 Pazar

BARIŞ ANCAK SAVAŞARAK KAZANILIR, YAŞASIN SOSYALİZM

BARIŞ ANCAK SAVAŞARAK KAZANILIR, YAŞASIN SOSYALİZM

Bir dünya barış gününe daha dünya ateşler, savaşlar, kavgalar,yoksulluklar vs içinde girmek üzere.Emperyalist kapitalizm yapısı gereği barış düşmanıdır. Savaş yanlısıdır. Burası açık ve kesindir. Ve fakat dünya barış günü diye ilan edilen ve her 1 Eylülde “barış havarisi” kesilir emperyalist kapitalizm ve onun yerli işbirlikçileri ile uşakları. Sanki savaşın nedeni kendisi değilmiş gibi. Sanki 1. ve 2 . Emperyalist Paylaşım Savaşlarını kendisi çıkarmamış gibi. Sanki doğal olarak sınıfsal,ulusal,cinsel,dinsel vs her türden ayrımcılığın, savaş nedeninin kaynağı kendisinde değilmiş gibi. 
Dünya Barış Günü olan 1 Eylül’ e , dünya yine emperyalist kapitalizmin gölgesinde, savaşlarla,kıyımlarla, katliamlarla,dünya ekonomik bunalımının etkilerinin yaygınlaştırdığı yoksulluk,sefalet vs ile girmektedir.Dünyanın dört bir yanı yine kan gölüdür. Afganistan’dan Pakistan’a, Kürdistan’dan Filistin’e, Irak’tan Kafkasya’ya, Honduras’tan Güney Amerika’nın karıştırılmak istenen ülkelerine her yerde etnik, dinsel ya da sınıfsal çatışmaların göbeğindedir insanlık. Aşağıdakiler giderek daha fazla ateşlerin göbeğine doğru itilirken , egemenler hem silah satarak Silah tekellerinin aç gözlülüğünü doyurmakta iken; diğer yandan bu çatışmalardan dolayı istikrarsızlıklardan yararlanarak dünya egemenliği konusunda önde olmaktadırlar.
Zaten her türlü savaşın kaynağında mevcut düzen vardır. Sınıf savaşının dahil olmak üzere. Mevcut düzen yıkılıp ortadan kaldırılıp komünizme giden yolda sosyalizm inşa edilmedikçe, dünya sistemi olan komünizme varmadıkça savaşlar bitmeyecektir dünyada. Bütün olarak sınıflı toplumlar, savaşların,eşitsizliklerin,adaletsizliğin vs nin temelidir. Sınıflı toplumların hepsinde çatışma, çelişkiler, egemenlik mücadelesi açık-gizli savaşları hep üretmiştir ve de üretmeye devam edecektir. Dünya barışının sağlanması ancak ve kesinlikle sınıfların,sınırların,eşitsizliklerin,adaletsizlik lerin, farkların vs ortadan kaldırıldığı sınıfsız sömürüsüz bir dünya ile mümkündür.
Barış mücadelesinin kazanılması da bu anlamda kesin ve net olarak egemen düzene, emperyalist kapitalizme,egemenliğin her biçimine vs karşı mücadele ederek ve savaşarak başarılabilir. Dünya barışı ancak mücadele ile sınıf savaşının kazanılması mücadelesi ile başarılabilir.Yerinde durarak, hamasi barış nutukları ile barış kazanılamaz. Zira savaşların kaynağı düzense, düzen yıkılmadan ve komünizme doğru gidilen yol açılmadan barış kazanılamaz. Bu bakımdan barışın kazanılması mücadelesi sıkı sıkıya sınıf mücadelesi ya da sınıf savaşımını zorunlu kılmaktadır.SINIF SAVAŞSIZ BARIŞ ELDE EDİLEMEZ.

YAŞASIN PROLETARYA ENTERNASYONALİZMİ

YAŞASIN ÖZGÜRLÜK YAŞASIN SOSYALİZM

YAŞASIN İNSANLIK DÜZENİ KOMÜNİZM

YAŞASIN DÜNYA İŞÇİLERİNİN BİRLİĞİ- HALKLARININ KARDEŞLİĞİ


30.08.2009

Mahmut Halil Can ( Sendiren )

http://www.ateshirsizi.com/baris-ancak-savasarak-kazanilir-yasasin-t9044.html

30 Ağustos 2013 Cuma

İngiliz Elçiliği ve ABD konsolosluğu Önünde Protesto Gerçekleşti



Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'nin 

                                                     (emperyalistlerin emrinde)

                                                          Kıbrıs'taki 

işgallerine ve askeri üslerine HAYIR !








“Kıbrıs sizin savaş geminiz değil”




Suriye’ye askeri müdahaleye karşı olduklarını vurgulamak amacıyla 12 sivil toplum örgütü İngiliz Yüksek Komiserliği ile ABD temsilciliği önünde protesto etti
Suriye’ye askeri müdahaleye karşı olduklarını ve adadaki İngiliz üslerinin bu amaçla kullanılmasına karşı olduklarını vurgulamak amacıyla 12 sivil toplum örgütü İngiliz Yüksek Komiserliği ile Amerika Birleşik Devletleri temsilciliği önünde protesto etti.
manset-20130830164825.jpg
Kuğulu Park’ta toplanan eylemciler önce İngiliz Yüksek Komiserliği önünde ardından ise ABD temsilciliği önünde eylem yaptı.
“Kıbrıs sizin savaş geminiz değil”, “Katil ABD petrol uğruna Ortadoğu’yu kana bulama” yazılı pankartlı eylemde, İngiliz üsleri dışarı sloganları atıldı.
basliksiz-2-194.jpg
İngiliz Yüksek Komiserliği ile ABD temsilciliği önündeki eylemlerde okunan basın açıklamasında, Kıbrıs’ın Suriye’ye yapılacak bir askeri müdahalede müdahaleyi yapacak olan güçlerin bir odağı haline geleceği savunuldu.
manset-20130830165204.jpg
Hem Suriye’deki rejime hem de Suriye’ye askeri müdahaleye karşı oldukları vurgulanan açıklamada, “Ülkemizdeki gasp edilmiş topraklardaki askeri üstlerin kullanılarak ülkemizin de bu emperyalist saldırganlığın parçası haline getirilmesini kabul etmiyoruz” denildi.
2-018.jpg
Açıklamada, “Kıbrıs’ın iki yanındaki örgütlere çağrımız, bölgeyi bir kez daha kan gölüne çevirecek böylesi bir savaşa taraf olunmaması, adadaki üstlerin kullandırılmaması hava sahasının kapatılması” dedi.
Eylem DAÜ-Sen, KTÖEÖS, BKP Gençlik, TDP Gençlik Örgütü, YKP Gençlik, Baraka Kültür Merkezi, Devrimci Komünist Birlik, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Poseidon Kültür ve Sanat Merkezi, Güç-Sen, Komünist Emek Hareketi ile Feminist Atölye tarafından tertip edildi.
manset-20130830165012.jpg
Gündemkıbrıs

29 Mart 2013 Cuma

GÜNEY KIBRIS KRİZİ, KIBRIS SORUNU VE EMPERYALİZM


GÜNEY KIBRIS KRİZİ, KIBRIS SORUNU VE EMPERYALİZM


Emperyalist kapitalizmin zayıf halkası Güney Kıbrıs krizi gittikçe büyüyor. AB emperyalizmi ile ABD emperyalizmi arasına sıkıştırılmış Güney Kıbrıs Yunanistan krizi ile birlikte daha da çetrefilli olan krizsel boyutunu aşacak gibi de görünmüyor. Kıbrıslılar bu süreçte elbette mücadelenin bir halkası olarak öne çıkmaya başladılar bile. Yunanisyan örnekliğinde olduğu gibi.

Güney Kıbrıs krizi bütün olarak AB emperyalizmi ile kapitalizmin krizinin bir parçasıdır. Bu bağlamda önlenebilmesi olanaklı değildir. Zira tarihsel olarak kapitalizm dönemsel krizlerini yaşayacak, eğer alternatifi olan sosyalizm güçlü değilse; süreç kapitalizmin kendi içinde bir biçimde çözülecektir.

Portekiz, İspanya ve Avrupa’nın birçok merkezinde yaşanan ekonomik kriz siyasal-sosyal krizi de beraberinde getirdi bilindiği üzere. Sosyal patlamalar, sokak çatışmaları süreğen hale geldi. Bu süreç en geniş tabanının kuşkusuz Yunanisyan’da buldu.

Yunanisyan’ın etkileri, yankıları Kıbrıs Halkını da bir biçimde sürükleyen, ateş olan bir yerdedir. AB emperyalizminin “kemer sıkma” dediği süreç; esasında işçi sınıfı ve emekçilere krizin faturasını çıkarma harekatının temelidir. Kıbrıs Halkı gerek emperyal odakların ve gerekse yerli işbirlikçilerinin bu oyununu Kıbrıs’ın kuzeyindeki halkla birlikte mücadelesiyle alt edebilecek güce, yetkinliğe, kapasiteye sahiptir.

Bu arada Türk sömürgeci faşist rejiminin temsilcilerinin krizle ilgili açıklamaları ise evlere şenliktir. Zira Egemen Bağış’ın krizle ilgili yorumlarına esas olan “eğer Kıbrıs bütünleşse idi, bu krizin olmayacağı” yalanı üstüne kurulmuş idi.

Bir sömürgecinin ağzından çıkınca bu türden olgulara şaşmamak gerekiyor. Zira sömürgeci sömüreceği gibi bir alan ister nihayetinde. Bu alan ne kadar büyük, at koşturacağı genişlikte olursa ne ala. İşte sömürgecilerin gözünde krize bir bakış açısı. Hem de ibretlik bir açı.

Halbuki bu görüş açısı sınıfsal temelde ele alındığında; özellikle de Kuzey ile Güney’in işçi sınıfının özgürlük, devrim ve sosyalizm kavgası temelinde ele alınsa idi; işte burada gerçek bir kurtuluştan söz edilebilirdi. Ama egemenlerin dilinde birliktelik daha fazla sömürü, yağma, talan ve baskı-kıyım demektir bilindiği gibi.

Kıbrıs Halklarının kaderinin ancak ve sadece kendileri belirleyebilir. Belirlemelidir. Kıbrıs Halkları dayanışma, destek, birlikte mücadele ile emperyalist yıkım politikalarını bertaraf edip, kendi geleceklerini birlikte kurabilirler. Kurmalıdırlar. Aksi durumda her daim yenilen aşağıdaki ezilen, sömürülen, baskı ve katliam tabi tutulan halklar olacaktır. KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA YA HEP BERABER YA HİÇBİRİMİZ.

25.03.2013

Mahmut Halil CAN ( Sendiren )
http://www.ateshirsizi.com/guney-kibris-krizi-kibris-sorunu-p67361.html#post67361

12 Mart 2013 Salı

Kadınlar Karl Marx'a ne borçludur? - Clara Zetkin


Kadınlar Karl Marx'a ne borçludur? - Clara Zetkin

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün kutlanması önerisinin de sahibi olan Clara Zetkin’in “Kadınlar Karl Marx'a ne borçludur?” makalesi, günümüzde halen tartışılan Marksizm, feminizm ve kadın sorunu ilişkisi üzerine önemli bir kaynak sunuyor. İlgili yazıyı 8 Mart vesilesiyle bir kez daha okurlarımıza sunuyoruz...
14 Mart, Karl Marx’ın Londra’da ölümünün yirminci yıldönümüydü. Yaşamı, 40 yıl boyunca Karl Marx’ın yaşamıyla en içten biçimde çalışma ve mücadelede bağlı olan Engels, Marx öldüğünde, ortak bir dosta, New York’taki Sorge yoldaşa şöyle yazıyordu:
“İnsanlık bir kafa boyu kısaldı, bugün sahip olduğu en önemli kafaydı eksilen.”
O bununla son derece isabetli bir değerlendirme yapıyordu.
Bu makale çerçevesinde, Karl Marx’ın bilim adamı ve devrimci savaşçı olarak proletaryaya ne verdiğini ve proletarya için ne anlam ifade ettiğini anlatmak, bizim görevimiz olamaz. Bunu yapmak, bugünlerde sosyalist basında onun ölçülemez derecede zengin, derin bilimsel ve pratik yaşam eserini, ve kendisini proletaryanın hizmetine sunan muazzam, mükemmel kişiliği hakkında yazılanları tekrarlamak olurdu. Bunun yerine biz, proleter kadın hareketinin, evet, genel olarak kadın hareketinin özellikle ona ne borçlu olduğunu kısaca değinmek istiyoruz.
Materyalist tarih anlayışı ve kadının kurtuluşu
Şüphesiz: Marx hiçbir zaman “başlı başına” ve bir “sorun olarak” kadın sorunuyla uğraşmamıştır. Buna rağmen o, yeri doldurulamaz bir şey, kadının tam hakka sahip olma mücadelesinde en önemli olan şeyi yapmıştır. Materyalist tarih anlayışıyla o bize kadın sorunu hakkında hazır reçeteler değil ama çok daha iyi bir şeyi, onu incelemek ve kavramak için doğru, emin yöntemi verdi. Kadın sorununu genel tarihsel gelişmenin akışı içinde, genel toplumsal bağıntılar ışığında onun tarihsel olarak koşullanmışlığını ve haklılığını açıkça kavramayı, onun yöneldiği hedefleri, ortaya çıkan sorunların çözümünün ancak hangi koşullar altında bulunabileceğini bilmeyi ancak materyalist tarih görüşü olanaklı kılmıştır.
Kadının aile ve toplumdaki yerinin sonsuza dek değişmez olduğu, bunların ahlak yasaları ya da tanrı buyrukları tarafından yaratıldığı şeklindeki eski batıl inanç paramparça yere serildi. Toplumun diğer kurumları ve varoluş biçimleri gibi, ailenin de sürekli bir oluşma ve geçip gitmeye tabi olduğu, ve onlar gibi, ekonomik ilişkiler ve bunlarca taşınan mülkiyet düzeni ile birlikte değiştiği açıkça ortaya çıktı. Ama üretim biçimini dönüştürerek ve onu iktisadi düzen ve mülkiyet düzeninin karşısına koyarak bu dönüşüme yolaçan ise iktisadi üretici güçlerin gelişmesidir. Devrimcileşmiş iktisadi ilişkiler ve bağıntılar temeli üzerinde insan düşüncesinin devrimcileşmesi, toplumsal üstyapının kurumlarını iktisadi temeldeki değişmelere bağlı olarak yeniden biçimlendirme çabası, mülkiyet biçimlerinde ve egemenlik ilişkilerinde kalıplaşmış olan şeyleri ortadan kaldırma çabası gerçekleşir. Bu çaba, sınıflar savaşımı aracıyla kendini kabul ettirir.
Engels’in aydınlatıcı incelemesi “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni”ne yazdığı önsözünden, burada geliştirilmiş olan teorik düşüncelerin ve bakış açılarının büyük kısmının Marx’ın mirası olduğunu, arkadaşının bunları eşsiz sadakatle ve dahice bir mirasçı olarak işlediğini biliyoruz.
Bu eserden tek tek hipotez olarak ayıklanabilecek, evet ayıklanması gereken şeyler ne olursa olsun; bir bütün olarak bu esere bize,bugünkü aile ve evlilik biçiminin, iktisadi ilişkilerin ve mülkiyet ilişkilerinin etkisi altında tedricen gelişmiş olduğu çok karmaşık koşulları berrak bir şekilde teorik olarak kavrayışın parlak bir yığınını vermektedir. Ve bu kavrayış bize kadının geçmişteki konumunu doğru bir şekilde değerlendirmeyi yalnızca öğretmekle kalmaz, bilakis kadın cinsinin bugünkü toplumsal konumunu, özel hukuktaki ve devlet hukukundaki yerini anlamak için de sağlam bir köprü oluşturur.
Kadının kurtuluşunun tarihsel önkoşulları
Bugünkü toplumsal düzende, bu durumu ve hukuki yeri temelden devrimden geçirecek ve kadının hak eşitliğini sağlayacak karşı konulmaz, durdurulamaz tarihsel güçlerin işbaşında olduğu, “Kapital”den ikna edici bir güçle çıkmaktadır. Marx burada klasiklere yaraşır bir ustalıkla, kapitalist üretiminin gelişmesini ve özünü en ince dallarına, en karışık aşamalarına değin tahlilci bir biçimde ele alarak ve onun kendine özgü hareket yasasını artı-değer yasasında keşfederek, -özellikle kadın ve çocukların çalışmasını ele alan açıklamalarında-kapitalizmin kadının eski ev ekonomisi faaliyetinin temelini yıktığını, böylece eskiden kalma aile biçimini çözdüğünü, kadını aile dışında ekonomik olarak bağımsızlaştırdığını ve böylece onun eş, anne ve vatandaş olarak hak eşitliği için sağlam zemini inşa ettiğini ikna edici bir biçimde kanıtlamıştır. Ama Marx’ın eserlerinden şu da açık bir şekilde anlaşılmaktadır: sosyalist toplum düzeni ile kadın sorununun tam çözümü için vazgeçilmez toplumsal ön koşulları yaratabilecek olan ve yaratmak zorunda olan tek devrimci sınıf proletaryadır. Burjuva kadın hakları savunuculuğunun, proleter kadınların toplumsal kurtuluşunu ne mücadele ile elde etme isteğinde ve ne de bu yetenekte olmadığını bir yana bırakırsak, onun, kapitalist toplum düzeni içinde, cinsiyetlerin toplumsal ve hukuksal eşitliği zemini üzerinde yeşermek zorunda olan yeni zorlu çelişkileri çözmekte de aciz olduğu ortaya çıkmıştır. Bu çelişkiler ancak, insanın insan tarafından sömürülmesi ile birlikte bununla koşullu olan çelişkiler de aşıldığında ortadan kalkacaktır.
“Komünist Manifesto”da ve “Kapital”de kadın ve aile sorunu
“Kapital”in bilimsel araştırma içinde ailenin dağılması ve bunun nedenleri hakkında öğrettiklerini, Marx ve Engels’in ortak eseri olan “Komünist Manifesto”, müthiş bir güce sahip olan şu cümlerle özetlemektedir:
Kol emeği ile yapılan işlerde becerinin ve gücün gerekliliği ne kadar azalırsa, başka bir deyişle modern sanayi ne kadar gelişirse, erkek emeğinin yerini o ölçüde kadın emeği alır. Yaş ve cinsiyet farklılıklarının işçi sınıfı için hiçbir ayırt edici toplumsal geçerliliği kalmamıştır artık. Artık yalnızca, yaş ve cinsiyetlerine göre farklı masraflara yol açan iş araçları vardır...
Burjuvazi, aile ilişkilerinin dokunaklı-duygusal örtüsünü çekip almış ve onu katıksız bir para ilişkisine dönüştürmüştür...
Eski toplumun yaşam koşulları, artık proletaryanın yaşam koşulları içinde yokedilmişlerdir. Proleter mülksüzdür; onun kadın ve çocuklarla olan ilişkisinin burjuva aile ilişkisi ile hiçbir ortak yanı yoktur...
Bugünkü aile, burjuva ailesi hangi temele dayanıyor? Sermayeye, özel kazanca dayanıyor. Bu aile, tam olarak gelişmiş biçimiyle,yalnızca burjuvazi için vardır; ama bu durum, proleterler arasında ailenin neredeyse hiç bulunmamasıyla ve açık fuhuşla tamamlanıyor...
Büyük sanayiin etkisiyle proleterler için bütün aile bağları kopup parçalandıkça, proleterlerin çocukları basit birer ticaret metası ve iş aracına dönüştükçe, burjuvazinin yapmacık bir edayla aile ve eğitimden, anababa ile çocuk arasındaki kutsal ilişkiden dem vurması bir kat daha iğrençleşiyor.
Marx, tarihsel gelişmenin yalnızca yıkmakla kalmadığına gözlerimizi açmakla yetinmiyor, aynı zamanda onun yeniyi, daha iyiyi, daha mükemmeli inşa ettiğine dair zafer dolu bir inançla da bizi dolduruyor.
“Kapitalist sistem içinde eski aile yapısının çözülmesi”, diye okuyoruz “Kapital”de, “şimdi ne kadar korkunç ve iğrenç görünürse görünsün, buna rağmen büyük sanayi kadınlara, her iki cinsiyetten genç kişilere ve çocuklara ev ekonomisi alanının öte yanında toplumsal olarak örgütlenmiş üretim süreçleri içinde verdiği tayin edici rolle, ailenin ve cinsiyetler arasındaki ilişkinin daha yüksek bir biçimi için yeni ekonomik temeli yaratır.”
Marx ve Engels “Komünist Manifesto”da gururla ve üstün bir alayla, bu gelecek idealine ilişkin kirli suçlamaların karşısına, bugün varolan durumun acımasız karakterizasyonunu koyarlar:
Burjuva, karısını basit bir üretim aracı olarak görürÜretim araçlarının ortaklaşa kullanılacağını duyunca da, pek doğal olarak, herşeyin ortak olmasının kadınların da ortak olmasına yol açacağından başka sonuca varamaz.
Gerçek amacın, kadınların basit birer üretim aracı olmaktan çıkarılması olduğu, aklının ucundan bile geçmez burjuvanın.
Doğrusu, burjuvalarımızın, komünistler tarafından açıkça ve resmen kurumlaştırılacağını ileri sürdükleri, kadınların ortaklaşa kullanılması karşısında duydukları erdemli öfkeden daha gülünç bir şey olamaz. Komünistlerin kadınların ortaklaşa kullanılmasını getirmelerine gerek yoktur ki; çok eski zamanlardan beri varolan bir şeydir bu.
Burjuvalarımız, bırakalım genelev fahişelerini, yanlarında çalışan proleterlerin karılarına ve kızlarına keyiflerince el atmakla da yetinmez, birbirlerinin karılarını ayartmaktan sonsuz bir zevk alırlar.
Burjuva evliliği, gerçekte, evli kadınlarda ortaklıktır. Bu yüzden de komünistler, olsa olsa, kadınların ortaklaşa kullanılmasını ikiyüzlülükle gizlenen bir şey olmaktan çıkarıp açıkça meşrulaştırılmış bir şey haline getirmek istemekle suçlanabililer. Nerede kaldı ki,bugünkü üretim ilişkilerinin ortadan kaldırılmasıyla birlikte, kadınların bu sistemden kaynaklanan ortaklaşa kullanılmasının, yani açık ve gizli fuhuşun da ortadan kalkacağı açıktır.”
Proleter ve burjuva kadın hareketi arasındaki uçurum
Ne var ki, kadın hareketinin Marx’a borçlu olduğu şey, onun, kendisinden başka hiç kimsenin yapmadığı gibi, kadın cinsini toplumsal kölelikten özgürlüğe, sakatlanarak körelmekten uyumlu, güçlü insanlığa yükselten acılı gelişmenin yolunu aydınlatmış olmasından ibaret değildir. Bugünkü toplumdaki sınıf çelişkilerinin ve onların köklerinin derinlemesine, basiretli bir tahlilini yaparak, o, çeşitli sınıflardan kadınları birbirinden ayıran aşılmaz çıkar karşıtlığını da ortaya çıkarmıştır. Burjuva bayanları ile proleter kadınları sözümona birleştirici bir bağla kuşatan büyük bir “kızkardeşlik” “gönüldaşlığı”, materyalist tarih anlayışının havası içinde, tıpkı parlak sabun köpükleri gibi sönüp gitmiştir. Marx, proleter ve burjuva kadın hareketi arasındaki bağı kesip atan kılıcı dökmüş ve onu kullanmayı öğretmiştir; ama o aynı zamanda, birincisini [proleter kadın hareketini-ÇN] kopmaz biçimde sosyalist işçi hareketiyle birleştiren, proletaryanın devrimci sınıf mücadelesine bağlayan anlayış zincirini de yaratmıştır. Böylece o, mücadelemize, hedef açıklığını ve büyüklüğünü, üstünlüğünü kazandırmıştır.
Güncel sorunlar ve istemlerin temel hedefe bağlanması
“Kapital”, kadın emeği sorununa, işçi kadınların durumuna, işçilerin yasal olarak korunmasının gerekçelendirilmesine vb. ilişkin olarak paha biçilmez zenginlikte olgular, bilgiler ve yol gösterici fikirlerle doludur. O, hem güncel talepler hem de yüce sosyalist gelecek hedefi uğruna mücadelemizde bizim için bitip tükenmez bir fikirsel donanım hazinesidir. Marx bizi, tam da proleter kadınların savaşma yeteneğini arttırmak için yakıcı bir gereklilik olan küçük, çoğu halde verimsiz günlük çalışmaya layık olduğu değeri verme yönünde eğitmektedir. Ama o bizi aynı zamanda siyasi iktidarın proletarya tarafından ele geçırilmesi uğrundaki büyük devrimci kavgayı sağlam, ileri görüşlü bir biçimde değerlendirecek şekilde de ilerletmektedir, ki bu kavga olmaksızın sosyalist toplum ve kadın cinsiyetininin kurtuluşu parlak rüyalar olarak kalır. O bizi öncelikle, günlük çalışmaya değer ve önem veren şeyin, yalnızca o yüce hedef olduğu inancıyla doldurmaktadır. Böylece o bizi, tek tek olguların, görevlerin ve başarıların kalabalığı arasında hareketimizin özünün büyük temel bilgisini gözden yitirme ve güçleri kemiren günlük çabalar içinde, şafağın ışıldadığı geniş tarihsel ufku kaybetme tehlikesinden korumaktadır. O, devrimci düşüncenin ustası olduğu kadar, onun meydan savaşlarına katılmak proleter kadın hareketi için görev ve onur, mutluluk ve şeref olan devrimci mücadelenin de önderi olarak kalmaktadır.
Mart 1903
(Kadın Sorunu Üzerine Seçme Yazılar, İnter Yayınları, 3. baskı, s.147-154)