25 Nisan 2012 Çarşamba

STALİN,STALİNİZM,TROÇKİ,ULUSAL SORUN,EMPERYALİZM,DEVRİM,SOSYALİZME Küfürler

STALİN VE STALİNİZM HAKKINDA KISA GÖRÜŞLER 


Başından belirtelim ki,biz Stalin’i büyük bir devrimci,iyi bir örgütçü,koşullar elverdiğince ve sürecin yönlendirmeleri yön vermekle birlikte Marksizm Leninizm’in bir öğrencisi ve uygulayıcısı olarak kabul ediyoruz.Ve fakat Stalin’i Marksizme katkı sunan bir usta,bir öğretmen,bir çağ dehası,teorisyeni olarak görmüyoruz.Bu bakımdan Stalinizm diye bir öğretiye ya da Stalin’i bu saydığımız çerçevelerde ML adının yanına konmasına karşı durduğumuzu belirtmek isteriz.Şimdi kısa başlıklarla neden böyle düşündüğümüzü açmaya çalışalım. 
Birincisi;Stalin’i usta olarak görenlerin hepsi Stalin’in Ulusal Sorun ve Sömürgeler Sorununa bakış açısı ve yaklaşımıyla ML’e katkı sunduğunu iddia ediyorlar.Halbuki gerek ulusal sorun ve gerekse başka herhangi bir konuda Stalin’in ML’e katkısı yoktur.Stalin’in Ulusal Sorun ve Sömürgeler Sorunu başlıklı kitabı ve çalışmasının içeriği,Marx,Engels ve Lenin’in sorun hakkındaki görüş,bakış ve sunumlarının bir yeniden açılımı ve tekrarından ibarettir.Bu konuda orijinal bir katkı sunduğunu söylemek,sanırız en genel anlamda bugüne kadar gerek bu soruna,gerekse bir başka sorun ya da konuya katkı sunmuş olanları da Usta olarak nitelemek açısından haksızlık olurdu.Bu haksızlık en başta da ML’nin gerçek ustalarına büyük bir haksızlık olurdu.Gerek Marx, gerek Engels ve gerekse Lenin,ulusal soruna ilişkin bir sürü makale yayınlamışlardır ve ML’in bu soruna bakış açısını netleştirmişlerdir.Sadece Marx ve Engels’in Çarlık Rusyası,Polonya,Türkiye genel olarak Doğu Sorunu diye nitelendirdikleri başlıklarda Ulusal sorunu ve Halkların özgürleşmesini ele aldıklarını biliyoruz.Keza Lenin,Emperyalizm tahlilinin ardından gelen sömürgecilik tespiti ile birlikte ,konunun kendisini daha derinlikte ele almıştır.Marksizmin ulusal sorun,ulusal kurtuluş mücadeleleri karşısında ML’lerin tutumu konusunda net düşünsel katkılarda bulunmuştur.Bu bağlamda,Stalin’in bu sorun açısından katkılı bir ML Usta olarak kabul edilmesi;başta gerçek ML ustalara haksızlık olur;ardından da sonra Mao,Enver Hoca ,Che vs gibi devrimci liderlere de haksızlık olur. 
İkincisi;Stalin’i tartışırken proletarya diktatörlüğünün kavranışı ve tek ülkede sosyalizm konusunu da ele almak gereklidir.ML’in gerçek ustalarının proletarya diktatörlüğü ve de genel olarak devlet sorununa bakış açısını hatırlamakta yarar vardır bu konuyu anlamak için.ML ustalar,devleti “egemen sınıfın kendisi dışındaki sınıflar üzerinde baskı-tahakküm aygıtı” olarak görüp,proletarya diktatörlüğünün kabulünü ML ya da daha doğrusu komünist olmanın denek taşı olarak görürler.Ama şunu da eklemeyi ihmal etmezler.”Devlete ihtiyacımız,ancak komünizme giden yolu açtığı içindir ve onun için kabul ederiz.Zira bizim nihai amacımız komünizmdir.Yani sınırların-sınıfların-her türden ayrımcılığın ve de ayrıcalığın kaldırıldığı ve olmadığı bir düzene gidişte uğramak zorunda olduğumuz bir duraktır devlet,proletarya diktatörlüğü”.Proletarya diktatörlüğünü mutlaklaştırmaz komünistler.Aynen burjuva diktatörlüğüne karşı oldukları kadar,proletarya diktatörlüğüne de karşıdırlar.Zira bir zorunluluktan söz ediyoruz.Yani,bir geçiş toplumu olarak sosyalizm doğal olarak,yukarıdan aşağı inşa edildiğinden-kendinden önceki toplumlardan farklı olarak- ve de aynı zamanda karşı-devrimin direnci komünizme geçişte(bir dünya sistemidir zira,dünyanın en az üçte birinin sosyalizmi yaşaması gerekiyor ki komünizm bir gerçek olabilsin)ister istemez var olacaktır;ve bu direncin kırılması,aynı zamanda da komünizmin ön koşullarının yaratılması bakımından zorunludur.Her bakımdan felsefi olarak zorunlulukların karşısında olan komünistler;bu kendi içinde çelişir gibi görünen ve fakat gerçekte kaçınılmaz olan bir durağı yaşamak zorundadırlar.Bu noktada “proletarya diktatörlüğünün inşası ile birlikte kendini sönümlendirdiğine” işaret ederler.Yani proletarya diktatörlüğü kendi kendini reddeden bir öze,içeriğe sahiptir.Yani,giderek kendini sağlamlaştıran değil;kendini sönümlendiren ,kendi altını oyan bir devletten söz ederler.Ki bu devletin içeriği de herkes tarafından malumdur.Bir parti diktatörlüğü,bir elitler,bürokratlar topluluğunun diktatörlüğünden değil,tam ve gerçek anlamıyla bir proleter diktatörlüğünden söz ederler.Doğrudan ,aşağıdan yukarıya,yukarıdan aşağıya örgütlenmiş ve bunun adı da Rusya’da Sovyetler olmuş bir işçi ve emekçi örgütlerinin toplamının yürütmesini,devletini anlamak gerekiyor. 
Ve fakat gelin görün ki,Sovyetler Birliği’nde süreç bunların tam tersi bir seyir izlemiştir.Zira devletin zayıflaması,kendini sönümlendirmesi bir yana giderek aşağıdakilerden ve gerçekte temsil ettiklerinden koparak,onlar adına partili ya da partisiz bürokratlar sınıfının yönettiği ,devletin kutsallaştırıldığı,her şey haline getirildiği vs bir süreç yaşanmıştır.Bunların aksini iddia etmek,gerçeklerle ve ML ile alay etmek demek olur.Zira,bu devlet o derece güçlenmiştir ki tarihin görmüş göreceği en ceberut devleti olmuştur.Kaldı ki,sonraki süreçte Kruşçev ve Brejnev revizyonistleri bu devleti her şeyiyle istedikleri biçimde yönlendirmeyi ve bu devleti tamamen proleter-emekçi yığınlardan bağımsız bir biçimde kullanmışlardır.Şimdi bu devasa devlet örgütü aygıtının başlangıcının ya da bu aşağıdakilerden bağımsız devasa bürokratik aygıtın dönüm noktasının Stalin’in ölümü milad olarak alınıp birkaç yıl içinde oluştuğunu söylemek ne derece inandırıcıdır?Kesinlikle inandırıcı değildir.Komünistler ,sosyalizmi bir geçiş ve hazırlık aşaması olarak görürler.Bu anlamda Stalin’in son zamanlarında –isteyen Leninizmin Sorunları adlı yapıtına bakabilir-“komünizme geçme zamanı gelmiştir” dediğini biliyoruz.Devlet ile komünizm.Devasa büyümüş ve aşağıdan kopmuş bir aygıt ve komünizm.Yan yana gelmesi imkansız olan iki olgu. 
Proletarya diktatörlüğü ve devleti,kapsamlı emperyalist kapitalizmin saldırılarına karşı elbette kendini koruyacaktır.Bu bir zorunluluktur.Ama bunun bir çok biçimi vardır.Bunun tek bir yöntemi olarak devleti ve de aşağıdan kopuk devleti güçlendirmek,belki de en kötü tercihtir.Zira ,komünizmin gerçek başarısının sırrı enternasyonalizmdedir.Yani dünya işçi sınıfının birlikte-ortak-yek vücut mücadelesinin örgütlenmesidir.(Enternasyonalizm derken,dünya işçi sınıfının proleter devletini savunmasını kastediyoruz ve de bu savunmanın en büyük mücadele dayanağı;kendi ülkelerinde devrimi örgütlemektir.)Dünya işçi sınıfına ve kendi proletaryasına yabancılaşmış bir devletin proletaryanın devleti olduğunu iddia etmek;ML’i dejenere etmek,içini boşaltmak ve çarpıtmaktır.Bu anlamda Stalin,Sovyetler Birliği Devletini kutsallaştırmak,büyütmek,kendi can damarlarından kopmuş devleti savunmanın ötesinde Proletarya diktatörlüğü olarak sunmasıyla hatalıdır.Belki ,”koşulların zorlamasıyla mecburen böyleyiz” deseydi ve gerçekten ML ilkeleri tahrif etmeseydi anlaşılır olacak ve ML’in hanesine pratik bir deneyim katkısı sunacaktı.Örneğin Lenin,karşı devrimci beyaz teröre karşı mücadele ve de sosyalizmin inşasında karşılaşılan sorunlara dair çözümlemeler de dahi,yürütülen mücadelenin içeriğinin esasen istenilen şeyler olmamasına rağmen,zorunlu olarak bu yola başvurulmasının altını çizerek ilerlemiştir.Yaşanılan zorlukların gerektirdiği zorunlu eylemleri “teorize” etmemiştir.Bunların her yerde her zaman geçerli teorik-ideolojik-pratik -politik zorunluluklar olduğunu iddia etmemiştir.Tam tersine,Lenin yaşamının son anına kadar Avrupa Devriminin başarısı için çabalamış ve Rus işçi sınıfına yardıma koşacağı inancını taşımıştır bir ML olarak.Stalin ise tam tersine,her bakımdan yaşanılan zorunlulukların sonucu olarak ortaya çıkan olay-olguları “teorize” etmiş,bunların ML’in gerekleri olduğunu iddia etmiştir.Bu anlamda,bu ciddi bir ML sapmasıdır,hatasıdır,eksiğidir. 
Tek ülkede sosyalizm,elbette zorunlu koşulların,yaşamın gerçeklerinin dayatmasıyla girilen bir yoldur.Ve fakat,ister devletin gidişatı ve isterse de sosyalizmin inşası sorunlarından zorunlu olarak öne çıkanların bilimsel!-teorik açıklamasına girmek ise ,ML bir yol değildir.O günlere baktığınız da,küçük üreticilerin kolhoz ya da solhozlara katılımından tutun da,işçi ve Emekçi Sovyetlerinin yönetim organı olarak giderek işlevselliğini yitirmesine;sendikaların öz sınıfsal refleks örgütleri olarak varlığını sürdürememelerinden(ki sendikalar partinin yan örgütü gibi ele alınmış ve uygulamaya bu damgasını vurmuştur-)tutun da çeşitli Ulusların Sovyet örgütlenme tarzlarına müdahalesine ya da özgünlüklerinin kavranmamasına kadar bir çok bakımdan komünizmin ve ML’in ruhuna aykırı bir çok örnekle çeşitleme yapılabilinir. 
Üçüncüsü;demokrasi sorununa bakış açısı ve uygulamalar sorunudur.Proletarya diktatörlüğü sorununa bakış açısında da ele almış olmakla birlikte biraz daha açmakta yarar vardır.Zira,devlet=demokrasi=diktatörlük formülasyonu ML’e aittir.Lenin’in bu güzel formülü,Devlet ve Devrim broşüründe iyice açmış olduğunu ve de Nisan Tezleri –Ekim Devrimi eserinde de iyice geliştirdiğini biliyoruz.Demokrasi anlayışının temelinde ML’lerin; aşağıdakilerin yukarılaşması vardır.Zira proletarya diktatörlüğü madem proletarya ve emekçi sınıfların devleti ve egemenleşmesi demekse;bunun ne derece yerinde olduğu açıktır.Ama maalesef, Stalin döneminde bundan söz etmek olanaklı değildir.Sınıfın tüm yönetsel ve öz örgütleri,sözüm ona sınıfın gerçek temsilcisi olan-giderek sınıfın lideri olmaktan çıkıp sistemden nasiplenen bürokratik bir aygıta dönüşen adı komünist kendisi değil –partiye yan örgütler gibi algılanmış ve onlardan partiye kayıtsız koşulsuz itaat etmeleri emredilmiştir.Yaptıkları kongre ve konferanslar partinin, daha doğrusu parti bürokrasisinin vesayeti altında yapılmış ve de sınıfın refleks olarak sistemi ve kendisini koruma örgütleri sıradan-ast örgütler haline getirilmişler ve ardından yığınların yabancılaştırılması,sistemden uzaklaşma ve kopmalarının birer parçaları haline gelmiştir.Halbuki tüm ML ustalar,özellikle sınıfın sendikal öz örgütlerinin bağımsızlığı-elbette teorik,ideolojik,siyasal yönlendirme olacaktır-üzerinde durmuşlardır.Sınıfın refleks ve çıkarlarının bu anlamda garantisel organları olduğunun altını çizmişlerdir.Ama ,süreç içinde Stalin döneminde muhalefetin her bakımdan baskı altına alınması ve susturulması,proleter devletin geleceğinin garanti altına alınması gerekçesiyle bu sınıf öz örgütleri de işlevsizleştirilmiş,gerçek-olmaları gereken yerde olmamışlardır.Ve en sonunda Stalin öldükten sonra,bu örgüt ve yapılar en son Gorbaçov ile birlikte karşı-devrimci Yeltsin vs gibi burjuva sınıfların safında yer alarak kendilerine-sınıfa yabancılaşmışlıklarını ispat edeceklerdir. 
Demokrasi boyutunun diğer yanı da;parti içi demokrasiye bakış açısı ve uygulamalardır.Lenin parti,sınıf ve devrimci mücadele en zor dönemlerindeyken dahi,parti içinde birlik-mücadele ve de karşı-devrimci beyaz terör zirvesindeyken bile parti içinde klikleşmedikleri sürece gerek tek tek muhaliflere ve gerekse de grup halinde hareket edenlere karşı her zaman ideolojik-teorik mücadele vermiş;onları parti sopasıyla vurmamıştır.Lenin,eleştirinin parti ve toplum yaşamındaki gelişmenin özel bir dinamik-yaşamsal bir unsuru olduğunu her zaman vurguladığı gibi;yaşamı boyunca bunun en baş uygulayıcılarından olmuştur.Leninizmin en çok karşısında yer almış,sürekli değişken kulvarlarda at koşturan Troçki’ye karşı bile devrimci hoşgörü-devrimci paylaşım-yaklaşım ve parti birliği-mücadele anlayışıyla bakmış olup;en kritik dönemlerinde- beyaz teröre karşı mücadelenin en kızıştığı anda-işçi,emekçi Sovyetleri ordusunun başına Troçki’yi önermiş ve getirmiş ve devrimin bu en kritik döneminde siyasal muhalifine bile ne derece özel-önemli bir görev verdiğinin farkında olarak;onu devrime,devrimci mücadeleye kazanmasını,enerjisini devrimin büyütülmesi,savunması anlamında kullanmıştır.Lenin döneminde,ki devrimin öncesinde de Bolşevikler içinde bir çok çevre vardı,devrim sonrasında da vardı.Çeşitli sorunlarda ayrı düşülen,düşünülen ama nihayetinde gidip gelmeler olsa da devrimci mücadelenin genelinde ortaklaşıldığı bir zemin her zaman korunmuş idi.Ama Lenin’in ölümünden sonra,süreç tamamen farklılaştı.Parti yek vücut bir motor gibi algılanıp;bu makine düzeni dışına çıkan her şey ya da kimse karşı-devrim unsuru imiş gibi algılanır oldu.Toplumsal olarak dışarıda nasıl uygulamalar mevcut oldu ise;parti içinde de aynı şekilde uygulamalar hakim oldu.Tüm değişik fikir-düşünce(Ki bunların ezici çoğunluğu ML dahilindedir.Şimdi ne derse densin,Stalin döneminde her şey ve herkes Stalin ya da karşıtı gibi algılatılıp,Stalin karşıtı herkese anti-ML ve karşı-devrimci yaftası yapıştırılmıştır) tamamen yasaklanmış,baskı altına alınmış;devrimi yaratanlar ya da devrimin evlatları aynen 1789 Fransız burjuva Devrimi sonrası gibi, birer birer komplo ya da organizasyonlarla elimine edilmişlerdir.Zira egemen fikre göre,ML cephesinde sadece ve sadece Stalin ve onun çevresi ile onun savundukları vardır.Gerisi ise,anti_ML ve karşı-devrimcidir.Doğal olarak,uzun süren yıllar boyunca karanlık bir ortam sür git devam etmiştir.Bu karanlık ortamda,Stalin ve egemenliği kendisinden olmayan herkesi tasfiye etmiştir.Tam bir terörize ortamda yaratılan devasa bu kaçış ve kovalamaca oyunu,2. paylaşım savaşı öncesi ve sonrasında doruklara çıkmıştır.En nihayetinde ortam güllük gülistanlık bir yere geldi derken;Stalin’in ölümünden sonra birden bire bu karşı-devrimci güruhun savunucuları ve başı olan Kruşçev birden bire iktidarı ele almışlardır!!!!Ve de karşı-devrim burada başlamıştır.!!!Peki Kruşçev ve Stalin sonrası parti yönetimi uzaydan mı geldi?Kruşçev ihaneti birkaç yılda ya da birkaç ayda mı gerçekleşti?Madem bu kadar sağlam bir parti-sağlam bir ideolojik-teorik duruş vardı; Kruşçev nasıl oralara kadar gelebildi?Haydi diyelim parti kaybedildi;eğer gerçekten refleks olarak gelişkin bir proletarya ve örgütleri olmuş olsa idi; Kruşçev çabucak geriye döndürebilir miydi sosyalizmi???Hangi alt yapı ,hangi ortam ve koşullar bu karşı-devrimci gelişmelere açık kapı bırakmıştır?Madem sosyalizm ve komünizm davası ,kişilere bu kadar bağımlıdır ; bu durum sosyalizm ve komünizmin ruhuna ne derece uygundur???Bir bütün olarak insanlık düzeninin adı olan komünizme giden yolda,proletarya ve emekçiler,bütün olarak insanlık bu düzeni savunamaz hale gelmişse,bunun nedenleri araştırmaya değmez mi? 
Bu sorular ve verilecek yanıtlarla ML’in özü kavranabilir.Zira bir örnekleme yapmak gerekirse ,Marx ve Engels’in Paris Komünü ve savaşı üzerine düşüncelerine başvurmak gereklidir.Zira, ne Marx ve ne de Engels ,Paris işçilerinin zamanlı bir kalkışma içinde olduklarını söylemişlerdir;erken bir ayaklanmanın sonuçlarının ağır olduğunu ifade etmişlerdir.Ve de öncesinde bu kalkışmanın olmaması,zamanı üzerine söylemleri olmuştur.Ama bir kez ayaklanma başladıktan sonra hararetle onun savunusu,başarısı için mücadele etmişlerdir.Sonuçta Paris Komünü yenilgiye uğramıştır.Ve Marx ve Engels ; Paris Komünü ve yenilginin nedenleri üzerine düşünüp tespitler yapmışlardır.Ki, Devlet teorisinin net biçim aldığı zamanlar bu yenilgi ve sonrasıdır. 
ML’ler sorunlara bu tarzda yaklaşmalıdırlar.Ustaların gösterdiği yoldan ancak böyle ilerlenebilir.Demokrasiyi gerçekten proleter yığınlar için istemeyen,bunun mücadelesini vermeyen bir KP düşünülebilir mi?Düşünülmemeli tabi ki,ama maalesef tarihsel olarak ML adına bu yanlışların sıkça yapıldığını,sonrasında da dönülüp pratik olarak yapılan yanlışların teorisinin yapıldığına şahit olmaktayız… 
Dördüncüsü;proletarya enternasyonalizmi ve devrimlere yaklaşım sorunudur.Stalin’in en kötü sınav alanlarından biridir bu sorun.Zira , Rus devriminin ve başka bir çok devrimin başarısı ya da başarısızlığının kilit sorunudur enternasyonalizm ve devrimlere yaklaşım sorunu.Ama , Stalin ve onun liderliğindeki SBKP ve onun uzantısı haline getirilen-aynen sendikalar,kitle örgütleri gibi- Komünist Enternasyonal,her şeyi,her durumu,her devrimi Rus devriminin ve Sovyet Rusyasının o anki günlük çıkarlarına endeksli ele almışlardır.Doğal olarak süreç içinde ,dünya devrimi ve onun adı olan komünizm bir hayal olmuş ve ardından da Rusya’da devrimi kurtarmak adına nice tavizler verilmiş,nice enternasyonalist ilkeler çiğnenmiştir.Portekiz,İspanya vb bir çok ülkede gelişen devrimler,SBKP-Stalin ve Onların Komünist Enternasyonali tarafından yeterince destek görmediği için , egemenlerce boğulmuştur.Dünya devrimin kalbi olması gereken Sovyet Rusyası,dünya devriminin boğulduğu-nefesinin kesildiği bir yer halini almıştır.Uluslararası dayanışma ve mücadelenin yerini;Sovyet Rusya ve çıkarları almıştır.Bu en amiyane tavırla,enternasyonal proleter devrimci harekete ihanettir.Aynı Enternasyonal,çeşitli kıyım ve katliamlara sessiz kalmakla da onaylamıştır.Örneğin zamanın TKP’sinin verdiği rapor doğrultusunda Mustafa Kemal Türkiye’sinin ve egemenlerinin yaptığı kıyım-katliamlar (Şeyh Sait,Dersim,Koçgiri,Ağrı-Zilan Kürt ayaklanmaları-ulusal nitelikli kalkışmalar) es geçilmiştir.Hatta Mustafa Kemal devrimciliği! övülmüştür.Proletarya enternasyonalizmi ve devrimci mücadelenin temel tüm ilkeleri çiğnenmiştir. 
Stalin Sovyet Rusyasının, Faşist Nazi Alman istilasına karşı direnişi ise her şey haline getirilmiştir.Sanki Nazi faşistlerini durduran tek güçmüş gibi.Ve fakat,Stalin Rusyası Nazi Almanyasını durdurmuştur.Yenmiştir.Dünya tarihinden silemese de ,geriletmiştir.Ama ,Nazi Almanyası ile gizli anlaşma ve ittifakları da yapan da yine Stalin Sovyet Rusyasıdır.Zaman kazanmak adına ya da başka bir nedenle.Ama sınıfın öncüsü olduğunu iddia eden bir parti ve liderlerinin böyle bir kritik anlaşma ve durumu emekçilerinden-proleterlerinden gizleme-açıklamama lüksü varmıdır???Bir çok bakımdan enternasyonalizme sırtını dönmüş ve içine kapanmış ve nihayetinde her şeyin göbeğine Sovyet Rusyasının korunmasını koymuş bir perspektifin ML ile ne kadar yakın yada uzak olduğunu tartışmak lazımdır ! 
Beşincisi;Stalin ve ya herhangi bir liderin putlaştırılması sorunudur.Bu kritik bir sorundur.Zira ML; bilimsel sosyalizmin adıdır.Bilimin temel yöntemini kendine rehber edinmiş bir bilimsel akım-ideoloji ve proleter sınıfın ve tüm insanlığın gelecek için klavuzudur.Bu çerçevede olmak üzere;bilimsel bir yapının,bilim adına yola çıkan insanların,putlara-doğmalara karşı savaşanların tam da karşı oldukları şeylerin potasında erimeleri ne derece doğrudur?Ne derece bilimsel,akli,proleter devrimci kültürün gereğidir?Elbette değildir. 
Altıncısı;her ne kadar ekonomik bir karşılığı olsa da ,sosyalizmi kendinden önceki sistemlerden-düzenlerden ayıran temel öğe siyasal iktidar sorunudur.Zira yukarıda da ifade etmiştik;kendinden önceki toplumlardan en önemli farkı sosyalizmin, kendisinden önceki toplumun bağrında öncelleri-yapıcıları doğmuş olsa bile;sosyalizmin iktidar elde edilmeden inşa edilemeyeceğidir.Ekonomik-siyasal ilkelerinin yaşama geçirilemeyeceğidir.Ama, bu durumun temel güvencesi olan siyasal iktidar ve egemenliğin sınıfın tümüne ait olması ve bu sınıfın-proletaryanın-bir bütün olarak komünizm için eğitimi,kültürel,sosyal,ekonomik-siyasal olarak hazırlanmasıdır.İnsanların karınlarının doyurulması,geçici isteklerinin temin edilmesi,günlük yaşamlarında iyileştirmeler değildir sosyalizm.Bu en kaba tabiriyle Ekonomizmdir.Sosyalizm-komünizm gibi yüce bir insanlık idealinin-ki bayrağında herkesten yeteneğine herkese ihtiyacına göre yazılı – basit bir ekonomik yaşantının iyileştirilmesi sorununa indirgenmesini,ML çerçevede nasıl isimlendirmek gereklidir???Kaba bir ML algılamasının ürünüdür Stalin dönemi.Zira gerçekten de bu dönemde emperyalist kapitalist merkez metropolleri kıskandıracak ileri ekonomik bir atılım ve onun önemli bir bölümünün aşağılara aktarılması vardır.Proletarya ve emekçilerin günlük yaşamının iyileştirilmesi noktasında ciddi bir atılım vardır.Modern ekonomik-teknolojik gelişmeler ve onu takip eden her unsurun SSCB’de olduğunu ve hatta bir çok noktada ilerde olduğunu söylemeliyiz.Peki proletarya diktatörlüğünün salt amacı bu mudur ?Yoksa bundan daha da ileride proletarya ve emekçilerin siyasal-kültürel-sosyal olarak komünizme hazır bir insanlık düzeni yapısı mıdır?Öncelik sonralığa bırakmadan dürüstçe yanıt verilmelidir bu soruya?Yani bugün Avrupalı proleterlerin karınları doymaktadır,görünürde ekonomik-sosyal-kültürel sorunları yoktur?Peki bu ülke proleterleri bu bakış açısından hareketle neden devrim istesinler?Neden bir çatışmaya girsinler?Neden rahatlarını bozsunlar ? gibi bir sürü haklı soruya yanıt vermek lazımdır.Ya da tersine bir soru sorarsak bu karınları tok-sırtları pek-gelecek kaygısı olmayan proleter yığınlar Sovyet Rusyasının yıkılışına neden sessiz kaldılar? 
Burada kilit sorunu yeniden tespit etmek gerekliliği doğmaktadır.Proletaryanın devrimci diktatörlüğünün öncelikli-sonralıklı amaçlarını iyi tespit etmek lazımdır.Proletarya diktatörlüğünün önceliği tek tek ülkelerde devrimi korumak-inşa etmek uğruna,diğer ülke devrimleri-proleterlerini feda etmek midir?Ya da mevcut düzende yani emperyalist kapitalizmde olduğu gibi sistemin korunmasının kilit sorunu olarak karın tokluğu ya da ekonomist bir bakış açısına mı yoksa onu aşan komünist devrimci bir bakış açısına mı sahip olunmalıdır?Yani yığınların devrimci eğitim-kültür-sosyal sıçraması mı yoksa ekonomik doyumu mu? 
Belli başlı Stalin eleştirilerimiz bir çok başlık olsa da ,kısaca bu alt başlıklarla sınırlanabilir.Zira konunun kendisi yıllardır gerek ülke ve gerekse de dünya devrimci hareketlerinin tartıştığı ve çok değişik çevreler tarafından ilgi görür bir durumdadır.Her türden karşı-devrimci saldırının Truva atı olmuştur Stalin üzerinden ML’e vuruşlar.Stalin’i olduğu gibi kabullenip gerçekleri ML adına süzgeçten geçirme cesaret ve cüreti olmayanlar ise;bu karşı-devrimci saldırılar karşısında bebek savunusuna geçmiş,Stalin’i hiç tartışmadan,geriye dönüşler sorununu hiç masaya yatırmaya gerek duymadan ,statik-anti bilimsel,anti-ML bir çerçeveye kendilerini oturtmuşlardır.Doğal olarak;Stalin eleştirilerine karşı tutumları da aynı savunmacılık güdüsüyle kalmış olup,kendilerince kendilerine yarattıkları dünyanın efendileri olmayı yeterli görmüşlerdir.Dışarıdaki koca dünyanın değiştirilmesi mücadelesi doğal olarak gerilere itilmiş olmaktadır.Varsayalım ki,bugün eleştirdiğimiz bu kesimlerden biri devrime liderlik etmiş olsun.Şapkayı önümüze koyup düşünelim.Bu kesimlerin liderlik ettiği devrimin akıbeti ne olur sizlerce???? 
Başından söylemiştik.Bizim derdimiz Devrimdir.Sosyalizmdir.Komünizmdir.Bizim varlık nedenimiz,herhangi bir kimse,herhangi bir gurup,herhangi bir kesimin eleştirilmesi üzerine yükselen burjuva –küçük burjuva liberal eleştiricilik değildir.Ve fakat,geçmiş ile hesaplaşılmadan ve ondan doğru sonuçlar çıkarılmadan kesinlikle devrimi kazanmak,kurmak,ilerletmek ve dünya devrimi-komünizm olanaksızdır.Stalinist bir geçmişe sahip olmamıza rağmen,daha Stalin ve sosyalizmin inşası sorunları tartışılmadan ,daha 1987’ lerde sorunun kendisi konusunda tartışmak gerektiği fikrine sahip olanlar olarak,hala bu noktada ciddi bir tartışma olmadan ilerlemek olanağı kalmamıştır.Bu teorik-ideolojik hesaplaşma ve çalışma,kesinlikle günlük pratik çalışmayı etkileyen bir özelliğe de sahiptir.Parti,örgüt,çalışma,yığınlar,çalışma tarzları,kitle örgütlerine bakış açısı vs bir çok sorunu ilgilendiren bir içeriğe sahiptir sorunun kendisi.Ama maalesef hala çapı algılanmaktan uzaktır.Ve doğal olarak eleştiriyi yöneltenler de,hemen Troçkist,karşı-devrimci gibi nitelemelerle karşı karşıya kalındığı için eleştirel yaklaşmaktan çekinmektedirler. Sanki ML savunusu sadece kendine Stalinist diyenlere aitmiş gibi.Kaldı ki,kendilerini Stalinist iddia edenlerin hiç birisi ML ve Stalinizm demiyorlar.Oysa Maoizm savunucuları kendilerine ek olarak ML ve de Maoizm diyebiliyorlar. 
TDH,devrimcilikle komünizm arasındaki ufuk farklılığını bile kavramış durumda değildir ne yazık ki.Zira her devrimci komünist değildir ve olamaz da.Komünizm sadece ve sadece proletaryanın ideolojisidir,amacıdır,idealidir,savaşım dayanağıdır.Ama ,demokrasi isteyen tüm sınıflar ya da toplumsal kesimler ,demokrasi sorunu da bir devrim sorunu olduğu içindir ki;devrimci bir niteliğe sahiptirler.Aynen uluslar arası proleter devrimci hareket ile devrimci demokrasi hareket ayrışımında da sorunları görmek olanaklıdır.Mesela,Nepal devrimci demokrasi hareketine de komünizm sıfatıyla yaklaşanlar olduğu gibi. 
Stalin’in büyük bir devrimci olması,eleştirilememesi,dokunulamaması demek değildir ve olamaz da…Kerameti hikmetten midir neden dir bilinmez Marx’ı,Lenin’i dokunulur sayanlar Stalin’i dokunulmaz sayıyorlar.Dediğimiz gibi sonuç olarak,Stalin’in bir devrimci lider olması,bir döneme damgasını vuran bir lider olması bizim açımızdan ,ML açısından dokunulmaz kılmıyor kendisini.Stalin’i Stalinizm çerçevesinde görüp Usta diyenler;aslında başta Stalin olmak üzere ML’e ne kadar uzak olduklarını ifade ediyorlar dürüstçe.Aslında Stalin,kendi halinde sosyalizmi anlayış,algılayış,kavrayış ve uygulama çerçevesi içinde ele alınsa bu kadar tartışmaya gerçekten gerek olmazdı.Ama gerçek durum,kendisinden oldukça uzakta.Stalin ve SSCB deneyimi ile gerçekten,yüzeysel değil derinliğine hesaplaşılmadan ML olunamaz.ML, ülkede ve dünyada egemen kılınamaz…. 


http://www.ateshirsizi.com/stalin-ve-stalinizm-hakkinda-kisa-t5678.html?p=20332





STALİN NEZDİNDE SOSYALİZME KÜFÜRLERE YANIT


Stalin nezdinde sosyalizme saldırılar dur durak bilmiyor yıllardır.Türlü yalanlarla bezeli bu saldırıların asıl hedefi Stalin değil kesin ve net olarak, sosyalizm,ML ve komünizmdir.Bu saldırılarda zerre iyi niyet aramak saflık olur.Zira ilk saldırılardan biri de, çok sayıda insanı katlettiğidir.

Eğer inanırsak burjuva kaynaklara Stalin 40 milyon civarında insan "katletmiş". Bunlara inanırsak ve o zamanki Rusya nüfusuna bakarsak oldukça büyük çaplı bir süpürme kampanyasıdır bu ve de aşağı yukarı Rusya nüfusunun o zamanki durumda yarısına yakınıdır. Peki bu kadar insanı katleden Stalin aynı zamanda 2. emperyalist paylaşım savaşına da SSCB'nin lideri olarak girmiştir. Savaşta da bu kadara yakın insanın yok edildiğini var sayarsak ortada Sovyet insanının kalmaması lazımdır.dolayısıyla mantık,akıl,bilimsel ve tarihsel veriler asla bu türden şeylerin gerçeği yansıtmadığını gösterir.Bu anlamda emperyalist kapitalizmin bu tarz çarpıtmalarına,sosyalizmi karalama,küçük düşürmelerine karşı doğru ve bilimsel bir yerde olmak gereği açığa çıkar.Stalin'i ideolojik -teorik- bilimsel ve sosyalist çerçevede eleştirmek,mahkum etmek başkadır; ama bu türden burjuva karalamalarına malzeme yapmak başka bir şeydir. Bakınız yukarıdaki yazı bu noktada size özel ve önemli bir pencere sunacaktır.
Şimdi kan dökme ve mücadele konusunda konuşulacaksa, Stalin üzerinden değil Lenin, Marx ve Engels üzerinden saldırmaları daha doğru olur ML düşmanları açısından.Zira saydıklarımızın hepsi proletarya diktatörlüğü ya da sosyalizm-komünizm savunucuları ve teorik-ideolojik- felsefik olarak kurucularıdırlar.Mesela Marx ve Engels ,tarihin ilk proleter devleti olan Komünün yıkılış nedenini şiddet uygulamakta ve proleter devrimci şiddeti yeterince ,olgun düzeyde uygulamadıkları ve yıkılma nedenlerinin başında da bunun geldiğini söylerler. Keza Lenin , iç savaş döneminde proleter devletin,Sovyet iktidarının karşı devrimci beyazlara karşı gerekli şiddeti uygulamadığı ve bu şiddetin yerli yerince uygulanmadığından şikayet etmiştir.
Şimdi burada değinilmesi gereken ya da açılması gereken bir nokta var ki; o da proletarya diktatörlüğü ya da sosyalizm döneminde hala sınıfların her bakımından varlığını sürdürdüğüdür. Emperyalist kapitalist dünya hegemonyasının devam ettiği ve onun da tüm gücüyle sosyalizmin iktidarına saldıracağıdır.Bu bağlamda karşı-devrimci emperyalist kapitalist burjuvazi ve onun bilimum işbirlikçi ve ajanlarının, karşı-devrimci direnişlerinin her zaman ve her koşulda devrimin karşısına en şiddetli biçimleriyle yeniden çıkması kaçınılmazdır.Bu sosyalizmin nihai başarısı ya da dünya sistemi olan komünizme gidene kadar aynen devam edecektir.
Şimdi Stalin karalamalarının kıyım-katliam noktasında olmasının emperyalist kapitalistlerce yerli yerine oturması açısından bir oturdukları zemin var.O da bizimde yaptığımız siyasal-ideolojik-teorik eleştiriler.Sosyalizm,komünizm bilinci ve geleceği açısından yaptığımız eleştiriler.Zira bu eleştiriler,sosyalizm cephesindedir kesin olarak.Aam sosyalizm liderleri içinde Stalin ve Stalinizm bu bağlamda en çok hasar görmüş,teorik-ideolojik bakımdan sosyalizm cephesinde eleştirel yaklaşılmış bir liderdir. Zira onun sosyalizm, komünizm,ekonomik,parti,kitle örgütü vs anlayışı gerçek ML'ler tarafından eleştiriliyor,eleştirilecek.Ama bunu fırsat bile emperyalist kapitalist burjuvazi , kendince en zayıf karın olarak Stalin'i ve onun yönetim dönemini görüp oradan saldırıya geçip sosyalizmi,komünizmi,MLî mahkum etmeye,karalamaya , aşağılamaya,halkların gözünden düşürmeye çalışıyor.Bu anlamda Stalin sosyalizm,ML cenahından en çok eleştirilen olduğu içindir ki; açık hedef haline getirilip esasen sosyalizme ,komünizme, ML'e saldırmaktadırlar. Eğer Stalin olmasa idi, Lenin eleştirilecekti önce. İç savaş döneminde Beyaz faşist Terör konusunda sert tavrı ve tutumu ile. Haydi Lenin'i de geçtik.Marx eleştirilecekti ya da yalan söylenecekti.Zira komünde devletin , işçi devleti olan komünün düşman sınıf burjuvaziye karşı yeterince sert olmadığı konusunda.

Bu noktada ama sadece bu noktada, komünist devrimciler ve sosyalizm açısından da siyasal iktidarın kavranışı,parti,bürokrasi,kitle örgütleri ile parti ilişkisi,öncü ile sınıf arasındaki bağlar,öz yönetim,Sovyet yönetiminin örgütlenmesi,parti anlayışı,demokratik merkeziyetçilik ve eylemde birlik ilkesi,muhalefet ve karşı devrim algısının kavranamayışı vs yönündeki Stalin eleştirileri ve mahkumiyeti; karşı devrimci beyaz terörün yalanlarına fırsat veriyor gibi görünüyor.Ama yanılıyorlar.Stalin eleştirisi ile karşı-devrimci beyaz terörün,hala süren terörün saldırısı aynı yerde değildir ve de olamaz.

Stalin, iyi bir devrimci liderdir evet.Evet komünist devrimci,ML değildir.Ama kimse devrimciliğinden şüphe edemez.Aynı Mao, Che vs gibi.Ama ve fakat, Stalin, hiç bir dönemde,hiç bir zaman üzerine atfedilen çapta katliam ve kıyım yapmamıştır.Sürgün vardır,özellikle 2. emperyalist paylaşım savaşı döneminde.ama sistemli bir kıyım,katliam politikası asla yoktur.Stalin kendi yöntemlerince sosyalizmin anavatanını savunduğunu düşünerek bunları yaptı ve de sonuçta faşizmi durduran Sovyetler oldu.Diğer emperyalist kapitalist merkezler, tek tek teslim olurken ağır ağır geri çekilen ve de gücünü toplayıp saldıran Sovyetler kazanan oldu.Zaten sosyalizmin prestijinin yükseldiği yıllardır bu yıllar.Bu yıllarda da sosyalizme azgınca saldırılar oldu ama , dünya çapında prestije karşılık bu saldırılar hedefine ulaşamadı,ulaşamaz.Ve fakat özellikle sosyalizmin,ML devrimci mücadelenin geri çekildiği,yenilgi yıllarında bu saldırılar arttı.
Stalin ve sosyalizm,ML ilişkisine bu boyutu ile bakmak lazımdır.Gerisi gerçekte ve tamamen karşı devrimci beyaz terör ya da emperyalist kapitalizme yarar.Ama Stalin savunusunu sadece ve de salt karşı devrimci beyaz terör üzerine kuran zihniyette devrimci değildir, bunu da belirtmek lazımdır.Elma ile armutu yan yana koyabilirsiniz.Ve de değerlendirme isteyebilirsiniz.Ama Elma elmadır,Armut ise Armut.....



11.01.2009



STALİN,TROÇKİ,ULUSAL SORUN,EMPERYALİZM,DEVRİM




İster kabul ediniz ister etmeyiniz Stalinizm diye bir şey var. Zira Stalin'i usta olarak MELS diye adlandıranlar ve ona usta sıfatı ile yaklaşanlar var ve de bunların sayıları hiçte az değildir. Bizce de Stalinizm diye bir şey yoktur. Zira Stalin'in ML'e teorik olarak bir katkısı yoktur. Stalin sosyalizmin inşası döneminde ve devrim öncesinde partinin önde gelen militanlarından ve uygulayıcılarından olan bir devrimcidir. Ayrıca ,Stalin'in kendisi ideolojik-teorik olarak ve yanı zamanda pratik olarak sosyalizmin dejenerasyonuna katkıda bulunmuş; bu bağlamda Sovyetler Birliği'nde geriye dönüşün yollarındaki taşları döşemeye başlamıştır.Tabi ki bu bilerek ve isteyerek değildir. Kruşçev, Brejnev revizyonizmi ile yan yana getirilemez. En azından niyeti geriye dönüş değildir. Ama uygulamaları, partinin yığınlardan koparılması,bürokrasinin güçlendirilmesi,muhalefetin şiddet dahil her yönüyle susturulması,daha henüz sosyalizmin inşası bile daha tamamlanmamışken ve dünyanın yarısından fazlası daha sosyalist aşamaya geçmemişken komünizme geçileceğini iddia etmesi,söylemesi,sosyalizmin inşasının temeline ekonomiyi koyarak ekonomist mantığa teslim olması,sınıfın öz örgütlerini partinin ast örgütleri haline getirerek onların sınıfsal reflekslerinin güdük bırakılması vs gibi listeyi uzatabileceğimiz bir çok yanlışa imza atmıştır ve uygulamıştır. Bu yanlışların ML'in yanlışları olduğunu söylemek kesinlikle hatalı olacaktır. İşte burada savunanların Stalinizm diye bir şeyin varlığını söylemeleri doğrulukla ortaya çıkmaktadır.Savunanlar Stalinizm demelidirler.Zira Stalin'i onların gözünde usta yapan O'nun uluslar ve sömürgeler sorununa katkı sunduğudur.Tabi burada Ulusal sorun ve sömürgeler sorununun gerek Marks ve Engels'te,gerekse de Lenin'de ele alınıp soruna temel bakışın sağlandığını unutmaktadırlar. Stalin'i usta yapmak için.
Öte yandan , Stalin enternasyonalin gerçek içeriğinden uzak kılınması ve 3. Enternasyonali de SB' nin bir ast örgütü olarak görüp, SB' nin yaşatılması uğruna çalışan bir örgüt haline dönüştürdüğünü de söylemek lazımdır.Zira Enternasyonalin gerçek görevinin , dünya devrimci hareketinin birlik,dayanışma ve mücadelesinin geliştirilmesi olduğunun unutturularak. SSCB merkezli bir savunma bloku gibi çalışması sağlanarak. Dünya komünist partileri, SSCB'nin çıkarları uğruna kendi ülkelerindeki devrimi bir kenara itmişlerdir. Ve bu davranışları teşvik edilip desteklenmiştir.
Diğer yandan bağlantılı olarak Troçkizm diye bir teorik-ideolojik akımdan da söz edebiliriz ve de vardır zaten . Zira Troçki her ne kadar RSDİP içinde yer almış ve mücadele etmiş üst düzey bir militan olsa da başından itibaren Lenin ve devrim anlayışından oldukça uzaktır. Kendi devrim teorisi vardır. Bu teorinin özü, sürekli devrim teorisi ekseninde, tüm dünya devrimi için uğraşmaktır. Bu da 19. YY sonunda gelişen ve Lenin'in Marksizme katkısının temeli olan Emperyalizmin eşitsiz gelişme yasası gereği her ülke devrimin aynı anda olmasını engelleyen bir durumdur.Yani dünya devrimi ile emperyalizm gerçeği birbirilerine terstir.Bu anlamda Troçkizm bir ideolojik sapma olarak,ML' den uzaktır.Zira emperyalizm döneminde , her ülke eşitsiz bir kapitalist gelişme içindedir.Ve sömürgecilik sistemi gereği zincirin zayıf halkalarından zincirin merkezine doğru bir gidişat söz konusudur.Bu durumun tersinin de mümkün olacağını söyleyelim.Ama tersi, halkalardan merkeze doğru hareketten daha az olanağa sahiptir.Bunun temel nedeni de merkez işçilerinin,sömürgelerden gelen paylarla daha iyi bir yaşam koşullarında olmasıdır.Ama bu mutlak bir durum olarak görülemez.Özellikle emperyalist kapitalizmin ekonomik ve siyasal krizleri ortamında bu gerçek daha bir başat hale gelebilir.Ama her halükarda aynı anda tüm dünyada devrim gerçekleşmesi olasılığı neredeyse yüzde sıfırdır.Ve Dünya devrimi teorisi ülke devrimlerinin dışlanması ve ülke devrimleri için mücadele edilmemesi sonucunu da üretebilen,yönlendirebilen bir içeriğe de sahip olabilir,öyledir de.
Emperyalizm ve sömürgecilik, 1920'lerde değil, 19 .YY sonlarında dünyaya hakim olmaya başlamıştır.Zaten bu gidişatı tespit eden ve dikkat çeken de Marks'tır ölmeden önce son yazdıkları ve Kapital son ciltleri ile birlikte.Bu bağlamda Emperyalizmin kapitalizmin gelişme istidadı ile dünya hegemonik gücü haline gelmesi arasında ciddi bir tarihsel uçurum yoktur.
Emperyalizm döneminde Ulusal sorunun öne çıkması kaçınılmazdır.Nitekim öyle de olmuştur.Ama Ulusal devletlerin kurulması sürecinin ekonomik ve siyasal kaynağı kapitalizmdir.Zira ekonomik alt yapıda egemen olan kapitalizm ile ona ayak bağı olan siyasal üst yapı olan feodalizm arasındaki çatışma Ulus devletlerin başlangıcı mücadelesini doğurmuş ve Feodalizmin tarih sahnesinden silinmesi süreci başlamış, aynı zamanda ulus devletler süreci başlamıştır. Bu süreci geriden takip eden geri ülkeler, emperyalist sömürgeciliğe karşı mücadele içinde ulusal sorunun kendisini 20. YY başından itibaren dünya komünist hareketinin yeniden gündemine koymuştur. Şimdi Emperyalist kapitalizm ile sömürgeciliğin sonucu olarak hala varlığını koruyan onlarca çözülmemiş Ulusal sorun var. Ulusal mücadeleler var. Buradan gözden kaçırılmaması gereken olgu; Ulusal Kurtuluş Hareketlerinin artık sadece Milli mücadele verme darlığı,ufuk sınırlılığı içinde hareket etmemeleri gereği ve sorunun gerçek çözümünün sosyalizm ve komünizmde olduğudur.Zira 21. YY koşullarında feodalizm artık kırıntı düzeyinde de olsa oldukça gerilemiş ve hemen tamamen bitmiştir.Ekonomik olarak bitmiş feodalizmin kısmen siyasal olarak etkin olması ise, Kürt sorunu özgülüne indirirsek; tamamen egemen burjuvazinin siyasal olarak koruculuk,bilinçli bir geri bıraktırma sonucu olarak kimi ağalar ile şeyh-şıh takımına rol biçmesinden kaynaklıdır. Yoksa ki, üretim biçimi egemenliği bakımından tamamen kapitalizm hakimdir. Ağa ve Şeyh-Şıhın siyasal üst yönetimde yer alan unsurları da zaten kapitalist ağalardır.
PKK ve Kürt sorunu üzerine ayrıntılı değerlendirmelerimiz ise çeşitli yazı ve incelemelerimizde vardır.Onların incelenmesinde yarar vardır.Ama şu kadarını söylemeliyiz ki; PKK silahlı reformist bir örgüttür. Sosyalizm ve komünizm hedefli bir örgüt olmadığı gibi, son yıllarda Abdullah Öcalan nezdinde cisimleşen ve söylemiyle bütünleşen bir biçimde emperyalist kapitalizme entegre olmakta hızla yol alan bir yapıdır. Kürt halkının kurtuluşu da burada değildir. Zaten yukarıda da ifade etmiştik.Çağımız Ulusal Hareketleri anti-sömürgeci,anti-emperyalist,anti-faşist olduğu kadar anti-kapitalist oldukları sürece gerçek kurtuluşa gidebilirler.
Yine gelelim Kesintisiz Devrim Teorisine. Kesintisiz devrim teorisi gereği aşamalı devrim teorisine. Şimdi aşamalı devrim teorisinin ilk aşaması olan demokratik devrim ya da demokratik halk devriminin gerekçeleri var mıdır ülkede ? Onları incelemek lazım. Demokratik devrimin gerekçesi olarak sunulan feodalizmin tasfiyesi konusunda üstte zaten ortaya koyduk; feodalizm zaten tasfiye olmuştur.İkinci gerekçe ise, faşizmden bir adımda sosyalizme geçilmez tezi.Bu tez kadar abes bir tez olamaz.Nedeni de şudur: Faşizm de kapitalizmin iktidar etme biçimlerinden biridir, burjuva demokrasisi gibi. Yani birini ötekinden ayıran sınıfsal bir farklılık yoktur. Aynı işçi sınıfı,aynı burjuvazi. Burjuva demokrasisi sınırlarını fazlaca aşamayacak neden bir ara aşama olsun ki? Eksik olan demokrasi bilinci ise; demokratik yönetme mekanizmaları ise; zaten sosyalizm mücadelesi içinde işçi sınıfı demokratik bilince erişecektir, demokratik yönetimi kendi taban örgütleri ile yaratacaktır. Demokrasi bilinci için bir devlete, ara aşamaya ihtiyaç yoktur. Demokrasi bilinicini mücadele içinde kazanamamış bir sınıf , devrim yapamaz,devrime liderlik edemez,sosyalizmi kuramaz.Zira demokrasi dediğiniz şey, teoride ,kitaplarda,yasa ve anayasalarda değil yaşamın pratiğindedir.
Diğer yandan , kent nüfusu kır nüfusuna oldukça baskın hale gelmiştir çağımız Türkiye'sinde.Bu nüfus oranının %65-%35 civarlarında olduğunu söyleyebiliriz. Zaten kır yoksul köylülüğü , küçük köylülüğü tamamen proleterleşmiştir hemen hemen.Kırda çalışan tarım işçileri de zaten sınıfın bölüklerinden biridir. Sosyalizmin , proletarya diktatörlüğünün de temel müttefiki olan mülk sahibi sınıflar olan yoksul yani tarım işçisi- zaten proletarya safındadır- ile küçük köylülük (ki giderek proleterleşmektedir.) ile aynı sınıfsal ittifak için özel bir aşama olsun ki?
Yani bütün olarak , demokratik halk devrimi tezi ,teorisi ile Türkiye koşullarının ilgisi kalmamıştır.Türkiye'de her bakımdan kapitalizm egemendir.Kapitalizmin tümüyle egemen olduğu bir ülkede sırf Lenin Rusya'sında geçerli olmuş bir tezi, bugünün ülkemize uygulanması,karikatür bir komünistlik demektir.
Demokratik halk devrimi ya da demokratik devrimin reddi ile Troçkizmin zerre kadar alakası yoktur. Troçkist dünya devrimi ya da sürekli devrim teorisini yukarıda açtık.Yeniden açmaya gerek yok.Benzer bir yanı varsa o da onlarında bizim de sosyalist devrimi savunmamızdır.Ara bir aşamaya ihtiyaç duyulmadığı gerçeğinde birleşmemizdir.Ve fakat onların gerekçeleri ile bizlerin gerekçeleri farklıdır ve yukarıda açtık bunları. Troçkistler, tek tek ülke devrimlerini dışlamaktadırlar, dünya devrimi için. Biz ise tam tersi emperyalizmin eşitsizi gelişme yasası gereği yerel mücadele ile Enternasyonal mücadeleyi ustaca bağlamak gereğini düşünüp, aynı zamanda ülke devrimlerinin başarısının nihai olarak dünya devrimin başarısı olduğunu söyleriz.
Türkiye devrimin yolu, kendi özgünlükleri içinde, kendi yolunu bulup ilerleyecektir. Bizim işimiz ona teorik-ideolojik-politik-pratik yol göstericiliktir. Türkiye'nin toplumsal maddi gerçeğinin analizi üzerine devrimci bir strateji, taktik bütünlük oluşturulmazsa başarı olanaksızdır. Bu tüm ülke devrimleri açısından da vazgeçilemez bir temel ilkedir.Diyalektik ve tarihsel materyalist bilimsel bir alt yapımız üzerinde yükselmelidir tüm analiz ve değerlendirmelerimiz.Aksi durumda, yüzyıllarca aynı şeyleri durmaksızın yineler ve her defasında yine geri düşeriz.İlerlemenin temeli eleştiri ve özeleştirinin bilimsel olarak , doğru ve amaca uygun olarak kullanılmasıdır.Ve tespitlerimizi bilime uydurmak,tespitlerimize bilimsel kılıflar uydurmak değildir yöntemimiz; bilimsel yolumuzla tespitlere ulaşmak ve strateji-taktiğimizi bunun üstüne inşa edilmesidir.YOLUMUZ AÇIK,ALNIMIZ DİK OLSUN.KOLAY GELSİN.



16.01.2009
______










YANLIŞ BİR TARTIŞMA BAŞLIĞI: STALİN Mİ TROÇKİ Mİ?


Yıllardır türlü biçimlerde yazılıp çizilmesine rağmen; hala TDH içinde yanlış bir tartışma isimler üzerinden yürütülmektedir. Lenin merkez alınarak ya da genel olarak ML merkez alınarak bu isimler tartışılmak yerine; tam tersine bu isimler etrafında ML ya da sınıf mücadelesi tartışılmaktadır yanlış olarak. Bu ülke devrimcileri açısından oldukça biçimsiz, geleneksiz, omurgasız ve bütünsel bir yüksek noktaya erişmemiş bir ideolojik-teorik mertebe olmadığından çok abes olmasa da; artık bir biçimde aşılması gereken bir paradokstur. Zira ML ne Stalin’dir, ne de Torçki’dir. ML’i bu iki isim arasına sıkıştırmak, seçenekleri bunlarla sınırlamak zaten bilimsel olarak ML’e aykırı olduğu gibi; diğer yandan bu kişilerin ne derece ML oldukları gerçeğini dahi dışlayarak ilerlemektedir.

Bu durum aynen şudur: “Önce bu kimseler konusunda tavır belirleyeceksin; sonra devrimci ya da ML olup olmadığın belli olacak. “ Bu açıkçası ML’in başından başlayarak reddidir. Zira adı üzerinde bu ideolojiyi, sınıf tavrını, mücadele merkezini, bilimsel alt yapısını kuranlar Marks, Engels ve Lenin’dir. Bu üç usta, bu işin merkezidirler. Bu merkezler dışında bir başka merkez aramak ya da bunu ideolojik-teorik-politik bir dayatma içine girmek anti-ML’dir. İsmi ne olursa olsun.

Şimdi bu söylediklerimize her iki cenahtan, ipe sapa gelmez saldırılar olacaktır. Her iki tarafta ne kadar ML olduklarını, ne kadar devrimci olduklarını, ne kadar komünist devrimci safta olduklarını iddia ederek gelecekler. Ama ne olursa olsun; bu iki kliğin birbirine ve genel olarak ta Dünya Devrimci Proleter Hareketine eşit düzeyde zarar verdikleri orta yerde açık ve net tarihsel gerçekliktir.

Bir Troçki de, bir Stalin’de ML sınıf hareketine eşit derecede siyasal, sosyal, kültürel, ideolojik zarar vermiştirler. Birisi dünya devrimi diyerek, ele geçirilen iktidarın reddi ile başlayan devrimin, iktidarın reddine giden yolda ilerlerken; diğeri ise tek ülkede sosyalizm inşasını her şeyin merkezi haline getirip; dünya devriminin, komünist değişimin önünü tıkamıştır. Bu amaç uğruna; dünyanın değişik merkezlerindeki komünist devrimci sınıf hareketlerini görmezden gelmiş ya da onların mücadelesini Sovyetler merkez-odaklı ele alarak o hareketleri bitirmiştir. 

Birisi soldan- Troçki- komünist devrimci mücadeleyi baltalarken; diğeri ise sağdan- Stalin- baltalamıştır. Her şeyi ekonomik merkezden ele alıp; insan merkezli sosyalist anlayışı yok ederek sosyalizmi ya da komünizmi inşa edeceğini sanan Stalin ile sosyalizmi bir bilinmezliğe erteleyip tek tek ülkelerde komünist devrimci sınıf mücadelesine sırt çevirip sözde dünya devrimi rüyasında dolaşan Troçki aslına bakarsanız; devrim, sosyalizm ve proletarya açısından aynı yerde buluşmaktadırlar. Her ikisi de; sosyalizmden, ML’den uzak strateji ve taktikleriyle sosyalizm, ML’e eşit mesafede uzaktırlar. Eğer gerçek bilimsel bir ML noktadan, önyargılardan ve yukarıda sözünü ettiğimiz gibi başından beri kendinizi sınırlamanız söz konusu değilseniz; nesnel-bilimsel ML yöntemle hareket ediyorsanız bu söylediklerimizi net biçimde anlayacaksınız.

Ama tarihin kör bataklığı içinde bilerek ve isteyerek karşı-devrimci burjuva egemenlerce de kışkırtılıp-dayatılan ve yapay biçimde sınıf gündemine sokulan ve çoğunda da yanlış ve resmi bir tarih anlayışına saplanmış bu algılar; nesnel bilimsel gerçeğe oldukça uzak yerde durmaktadırlar. Troçkist ve Stalinistler; hangisinin daha da ML ya da Leninist olduğunun gündem maddesi yaparak; dünya proleter devrimci hareketinin önünü yapay bir gündem maddesi ile tıkadıklarının bilincinde dahi değillerdir.

Stalin ve Troçki konusunda, Rus devrim tarihi konusunda yeterli bilgi sahibi olunmadan bile bu türden ayrımlara girmek, bu ayrımları ideolojik-teorik çerçevede yanlış yerlere koymak ancak Anadolu gibi okuma-yazma-anlama konusunda oldukça sorunlu olan toplumlarda yaşamak olanaklı olabilir. Zira yukarıda sözünü ettiğimiz bir iki başlık bile, her iki kişinin ne derece ML oldukları konusunda yeterli fikri vermektedir. Zira bunlar ilkesel duruşlardır; taktiksel geçici duruş sorunları değildirler.

Bakınız Troçki ve Stalin savaşına. Ta devrim öncesi RSDİP’te başlayıp; devrim sonrası RKP’de devam eden ve esasında Troçki’de geçmişi ta 1905’lere dayanan ve Stalin’de ise devrimle birlikte kabaran yönetme, tek adam, vazgeçilemez adam olma gibi küçük burjuva duygularla beslenen ve genel olarak Lenin’in her iki kutba eşit mesafede durduğu, her iki kesimin de Rus sosyalist devrimi açısından uçları temsil ettiği değerlendirmeleri açıkken; hala bu iki kesimin kendisini ML ilan etmesine ne denir ki acaba?

Uzağa gitmeye gerek yok. En basitinden Tek Ülkede sosyalizmin inşası teorisi ile ona Troçki’nin bakışının ele alınması her ikisinin ne derece ML olduğunu anlamaya yeter de artar bile. Mesela Stalin, Rusya’da sosyalizmin inşasını merkez alıp, dünya devrimi parçalarının önünü keserken ya da onlara gerekli desteği vermezken ya da Anayurt Savunması denen, uzatırsanız milliyetçi bir bakışa kadar götürecek bir anlayışa sürüklenirken; diğer yandan da Troçki tek tek ülke devrimlerini küçümseyip, sözde sürekli devrim adına, dünya devrimi adına eşitsiz gelişme ML yasasını inkâr ederek aynı kara-kör noktada buluşmuyorlar mıdır acaba?

Bu noktada bakınız Marks’a, Engels’e ve de Lenin’e. Acaba nerede duruyorlar? Durdukları ve yazdıkları nedir acaba? Asla bu ikilem içinde olmamışlardır ve ikilem dayatmasını kendilerine, sınıfa, devrimci mücadeleye engel etmemişlerdir. Tam tersine bu üçlü, bu iki süreci yani dünya devrimi ile tek tek ülke devrimlerini yan yana, birbirini tamamlayan öğeler, süreklilik taşıyan olgular olarak görmüşlerdir. Dünya devriminin yolu tek tek ülkelerde devrimle olanaklıdır, tek tek ülkelerdeki devrimlerde dünya devriminin yani komünizmin önünü açar demişlerdir. Bu ikili diyalektik süreci ne Stalin’de ne de Troçki’de görmek olanaklı değildir. Onlar, birisi kendi ipe sapa gelmez teorisini ispat için sosyalist devrimi sabote etmeye çalışırken-Troçki-; diğeri ise tam tersine var olan ekonomist-maddi gerçeğin ötesine geçmeyen, nihai hedefi unutan ve unutturan bir yerde durmaktalar. Ama en başından ifade ettiğimiz üzere; her ikisi de maalesef aynı noktalarda buluşmaktadırlar tarihsel-bilimsel olarak. Zaten bu da kaçınılmazdır. Zira biri sağdan birisi soldan her ikisi de devrimci ML yolundan sapmış olarak, aynı yerde buluşmaktadırlar.

Mesele Stalin ya da Troçki merkezli değildir ve de asla bu ülkede olduğu gibi değildir. Bu algısal düzeyle, ideolojik-teorik-politik meseleleri ele almak, çözümlemek olanaklı değildir. Kulaktan dolma bilgilerle, tarihsel-bilimsel-ideolojik-politik-teorik sorunlara katılmak, doğru rotalar oluşturmak olanaklı değildir.

Taşı kuyuya atmak mesele değildir. Mesele atılan kuyudan taşı çıkarmaktır. Bu tamamen ML bir komünist devrimci duruşla söz konusu olabilir. ML, Troçki ve Stalin arasına sıkıştırılamayacak kadar engin bilimsel sınıfsal mücadeledir. Bu bilimsel, devrimci, komünist teoriyi-ideolojiyi dar-sığ sularda Troçki ile Stalin ekseninde döndürmenin komünist devrimci sınıf mücadelesine zerre kadar yararı olmadığı gibi; zararı daha da çoktur. 

Biz ML’ler olarak bunları açımlamaya çalışarak zaman harcarken; egemen güçler, sınıf düşmanlarımız bunları ellerini çırparak seyretmekte ve tali-asla ideolojik-teorik olmayan konular, açımlamalar konusunda gösterdiğimiz enerjinin düzeni rahatlattığını düşünerek rahatlamaktadır.

Düzen, zaten yapay ayrımları keskinleştirmek ve onları sınıfın gündeminde baş madde yapmak için azami çaba sarf etmektedir düzeninin geleceği açısından. Bu yanlış tartışma başlangıcı ancak ve kesinlikle düzenin, egemenlerin, burjuvazinin işine gelmektedir. Zira çıplak bilimsel gerçekler ışığında bu iki anti-ML eğilimin, ayrımsız her ikisinin komünist devrimci sınıf mücadelesine zarar verdiği ve bunlarla hesaplaşmadan, bunları kulaktan dolma bilgilerle değil; gerçeklerle donanmış bilgiyle mahkûm etmeden ilerlenemez.

ML, Troçkizm ve Stalinizm’in dar-sığ ve anti-sınıfsal maddi tabanına sıkıştırılmak maddi dayatmasından kurtarılmadan; ideolojik-teorik-politik kazanım elde edilip; komünizme yürünemez. Yanlış yerlerden yapılan tartışmalar; ancak ve kesinlikle düzenin değirmenine su taşımaktadır. 


28.04.2010
__________________

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder