13 Kasım 2015 Cuma
BAĞIMSIZLIK CEPHESİ : "KKTC" : SÖMÜRGECİ- İŞGALCİ Kontrgerilla Cumhuriye...
BAĞIMSIZLIK CEPHESİ : "KKTC" : SÖMÜRGECİ- İŞGALCİ Kontrgerilla Cumhuriye...: "KKTC" : SÖMÜRGECİ- İŞGALCİ Kontrgerilla Cumhuriyeti TC'nin Kıbrıs'taki ÖRTÜSÜ “ KKTC” İlanı TC'nİn 12 EYLÜL...
17 Ekim 2015 Cumartesi
‘Getirdiğin su, akıttığın kanı temizleyemez!’
Kıbrıs’ta Erdoğan’a protesto: ‘Getirdiğin su, akıttığın kanı temizleyemez!’
Erdoğan ve Davutoğlu, Türkiye’den Kıbrıs’a su taşıyacak projenin açılışı için gittikleri Kıbrıs’ta “Katil AKP”, “Katil hırsız Erdoğan” sloganlarıyla protesto edildi. Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği’ne yürüyen eylemciler “Getirdiğin su götürdüğün canları temizleyemez” yazılı bir pankart açtı
Kıbrıs’ın kuzeyine Türkiye’den su taşıyacak projenin açılışı için Kıbrıs’a giden Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği önünde düzenlenen bir eylemle protesto edildi. “Getirdiğin su götürdüğün canları temizleyemez” yazılı bir pankart açan eylemciler, Erdoğan ve Davutoğlu için şu ifadeleri kullandı:
“Kendi ülkelerindeki seçim çalışmaları kapsamında şov yapmak için adamızda bulunuyorlar. Bu yabancılaın bizlere reva gördükleri hiç şaşırtmıyor bizleri. Değil bizi, kendi halklarından insanları iktidarları uğruna katledenler bunlar. Suruç’ta, Ankara’da demokratik hakkını kullanıp kendisini ifade eden 100’ün üzerinde insanı bombalarla öldürülmesinden sorumlu bu yabancılar.”
“Katil Erdoğan” sloganlarıyla yürüyüş
Kıbrıslı muhalefet örgütleri ise saat 12.00’de Lefkoşa Çağlayan Parkı’nda buluşup “Katil Tayyip Erdoğan”, “Katil IŞİD katil AKP” “Katil, hırsız Erdoğan” sloganları atarak Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği’ne yürüdü.
Elçilik önünde polis barikatı ile karşılaşan kitle bir süre slogan attıktan sonra Ankara’da katledilenler için 1 dakikalık saygı duruşunda bulundu.
Örgütler adına ortak açıklamayı KTÖS Başkanı Semen Yönsel Saygun okudu:
Açıklamanın tam metni:
Değerli basın emekçileri ve değerli halkımız, Bugün adamızda bazı yabancılar var. Bu yabancıları misafir olarak tanımlayamayız çünkü bugün kendilerinin ev sahipliğinde Kıbrıslı Türk siyasilerin sadece davetli oldukları bir açılışı adamızda gerçekleştiriyorlar. Yani, daha önce bizlere “besleme” diyen , her fırsatta aşağılayan bu yabancılar bugün bir kez daha bizleri aşağılamak üzere adamızda bulunuyorlar. Hem de ekolokik bir felaketi beraberinde getirebilecek ve belki de “asrın faciası” olarak anılabilecek bir projeyi onuncu kez açmak için adamızda bulunuyorlar. Bizlere siz kendi kendinizi yönetemezsiniz, gelen suyu da yönetemezsiniz diyerek buradalar. Onların ifadelesi ile bizleri “göbekten” kendilerine bağlayarak daha fazla bağımlı kılmak için adamızda bulunuyorlar. Kendi ülkelerindeki seçim çalışmaları kapsamında şov yapmak için adamızda bulunuyorlar. Bu yabancılaın bizlere reva gördükleri hiç şaşırtmıyor bizleri. Değil bizi, kendi halklarından insanları iktidarları uğruna katledenler bunlar. Suruç’ta, Ankara’da demokratik hakkını kullanıp kendisini ifade eden 100’ün üzerinde insanı bombalarla öldürülmesinden sorumlu bu yabancılar. Bugün burada hem yasta, hem de isyandayız. Öldürülen gençler ve emekçiler için yasta, bizlere ve Türkiye halklarına reva görülenler için ise isyandayız. Bu sebeple yanımızda getirdiğimiz 100 siyah balonu, Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarına karşı isyanımız olarak ve Ankara’da, Suruçta katledilen insanlar adına havaya bırakıyoruz. Yaşasın halkların kardeşliği!
Açıklamanın ardından Ankara’da ve Suruç’ta katledilen insanlar için havaya 100 balon bırakıldı. Eylem “Hırsız, katil Erdoğan!” sloganları ile sona erdi.
Eyleme destek veren örgütler:
Baraka Kültür Merkezi, Bağımsızlık Yolu, BES, Çağ Sen, Doğu ve Güney Doğu Kültür Derneği, KTÖS, Kıbrıs Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, YKP, Devrimci Komünist Birlik , BKP, Komünist Emek Hareketi, Feminist Atölye, Feminist Öğretmen İnsiyatifi, Kuir Kıbrıs Derneği, KSP, Meserya Kadın İnsiyatifi, Bağımsızlık Cephesi.
Kaynak: ankaradegillefkosa.org
http://sendika4.org/2015/10/kibrista-erdogana-protesto-getirdigin-su-akittigin-kani-temizleyemez/
9 Temmuz 2015 Perşembe
15-20 Temmuz ACILARIMIZ
15-20 Temmuz ACILARIMIZ ve Çıkışımız
Her Temmuz ayı geldiğinde, diğer aylardan özelde ayrı ama genelde aynı dramın bir başka parçasını, acıların,yaraların kapanmış gibi görünsede tüm ağrı ve sızılarını yeni boyutları ve şekilleriyle yaşamakta olduğumuzu görürüz.
Temmuz ayına bu anlamları yüklememiz niye?
Çünkü Temmuz ayı ülkemiz Kıbrıs'ın yakın tarihinde acıların yaşandığı,halkların birbirinin canına kıydığı ve birbirinden zorla sınırlarla ayrıldığı,ülkenin bölündüğü ve herbir parçasının işgalci ve sömürgeciler tarafından fiilen işgal edilerek sömürgeleştirildiği bir aydır.
15 Temmuz 1974 Faşist Yunanistan Cuntasının Kıbrıs'taki Yunanlı Subayların komutasındaki Rum Milli Muhafız ordusuyla gerçekleştirdiği darbe ve bu darbeyi gerekçe göstererek 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuruluş anlaşmalarının Ekindeki İttifak ve Garanti Anlaşmalarına dayanarak Kıbrıs'a çıkarma yapan ve doğu batı istikametinde adayı kuzey ve güney olmak üzere ikiye bölecek TC devletinin işgali bu ayda gerçekleştirilmiştir.(*-Darbe,İşgal öncesi ile ilgili haberler)
Kıbrıs'ın kuzey yarısında işgalci TC'nin kontrolunda kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti TC devletinin bir devamıdır.Yani Kontrgerilla Cumhuriyetinin bir parçası olarak işlem görmektedir.
Öyle ki, Türkiye ve sömürgesi Kuzey Kürdistan'la özelde farklı ancak genelde aynı şekilde yönetilmektedir. Türkiye'deki kontrgerilla devleti TC'nin tüm uygulamalarını,topluma yönelik psikolojik savaşını silahlı ve silahsız olarak yukarıdan aşağıya ve yatay bir şekilde sürdürmekte ve gerek gördüğü durumlarda da '' faili meçhul'' uygulamalara da geçmektedir.
İşte bu uygulamalardan ikisi de yine bu ayın 6 ve 7'sinde gerçekleştirilmiş faili meçhul öldürme (faili TC devletinin ta kendisidir) ve vatan hainliği suçlamasıyla yapılan komplodur.
Kıbrıslı demokrat yazar, gazeteci Kutlu Adalı 6 Temmuz 1996 gecesi işgalci,sömürgeci TC devletinin Kıbrıs'ın kuzeyindeki legal(TC Lefkoşa Büyükelçiliği, Kıbrıs Barış Kuvvetleri Komutanlığı (kolordu) ve KKTC Cumhurbaşkanı,Başbakanı,ba kanları,mahkemeleri, polisi,Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı,Özel İstihbarat (Sivil İşler ve Halkla ilişkiler, örtülü ismiyle) Başkanlığı ve Özel Kuvvetler Komutanlığına bağlı KKTC Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı (SSTB) v.b ) ve illegal örgütlenmeleri ( adına Ergenekon,Derin devlet,Kontrgerilla,Türk İntikam Tugayı (TİT), Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT), Kıbrıs Türk Halk Hareketi (KTHH) v.b isimleri verdikleri ) tarafından evinin önünde öldürülmüştür.
Bu olaydan 4 yıl sonra da 7 Temmuz 2000 de düzene ve işgal güçlerine karşı muhalafet yürüten AVRUPA (AFRİKA) gazetesi çalışanlarına Güney Kıbrıs lehine casusluk yaptıkları gerekçesiyle suçlama getirilerek komplo düzenlenmiş ve tutuklanmışlardır.
Bütün bu yaşanan acıların Temmuzla sınırlı olmadığını ve içinde bulunduğumuz durumu doğru bir şekilde tahlil edip doğru çıkış noktaları bulmadığımız sürece de egemenlerin iktidarları ve baskı,zulüm ve sömürülerinin devam edeceğini bilmek zorundayız.
Ülkemiz Kıbrıs'ın geçmişten bugüne neden ve nasıl geldiğini bilmeden geleceği sağlam zemin üzerine kuramayız.
Kıbrıs, Emperyalist İngiltere'nin sömürgesinden Kıbrıs Cumhuriyeti'ne geçerken ( İngiltere ada üzerinde Dikelya-2.5 Mil ve Ağrotur-Piskobu Birleşik Krallık Egemen Üsleri olmak üzere iki üsle birlikte hava,deniz limanlarıyla karayolları ve birçok bölge üzerinde de lojistik v.b kolaylıklara sahip olma hakkını, anti ve İttifak anlaşması ile de ülkenin ve devletin garantörü olmuştur.) bağımsızlığını değil, bizzat ülkenin bir kısmını ve bağımsızlığını da emperyalist İngiltere ve ABD emperyalizminin yeni sömürgelerinden Türkiye ve Yunanistana teslim etmiştir.
Ülkemizin coğrafik yapısı ve bulunduğu coğrafya dikkate alındığı zaman (Ülkemizde yeraltı,yerüstü zenginlikleri emperyalistlerin iştahını kabartacak miktarda olmadığı için onların gözünde stratejik değeri önem kazanmaktadır), Ortadoğu ve Akdenizde egemenlik kurmak isteyen emperyalist kapitalist devletlerin Büyük Ortadoğu Projesi ve benzeri projelerini ( emperyalist projelerden biri de Avrupa Birliği'dir) gerçekleştirmek için stratejik öneme sahip ülkemizi egemenlikleri altında tutmak,kaybetmemek veya elde etmek için paylaşım savaşlarını, kavgalarını sürdürmektedirler. Amaçlarına ulaşmak için de her yolu mübah saymaktadırlar.
Bir yanda Emperyalist İngiltere,Bölgede güç olmak isteyen ABD emperyalistlerinin işbirlikçisi ve onu desteğinde AB'ye girmeye çalışan Türkiye ve işgalindeki bölge ve AB'nin içindeki Yunanistan'la onun işgalindeki bölge;
Diğer yanda birbirine kırdırılan düşmanlaştırılan ezilen Kıbrıs Halkları ve egemen ülkelerin halklarıyla, ortadoğu halkları.
Kıbrıs'ın Temmuz ayındaki acılarından da büyük bir sorunumuz var ve çözülmesi için de emperyalist kapitalist ülkelerin insafına bırakıyoruz. Sorunun kaynağı emperyalistler kapitalistler olduğunu,onların egemenliklerini sürdürmek ve ülke üzerindeki paylaşımlarını garantiye almak yada yeni haklar elde etme üzerine kurulu projelerinin bir parçası olarak önce böldükleri ada ve halklarını şimdi sözde birleştirme adına toplumlararası görüşmeleri destekliyor ve de önerileriyle de 'yardımcı' oluyorlar.
Görüşmelerle ilgili komitelerin hiçbirinde ülkenin bağımsızlığı için emperyalist,sömürgeci ilişkilerden kurtulma yönünde irade ve öneri dahi olmadığı;
Halkları şovenizmden arındıracak ve kardeşleştirecek somut irade ve çalışmaların olmadığı;
Ülke içindeki insan haklarını ve canlarını hedef almış, hedef alan her tür uygulama ve örgütlenmeyi hedef alan bir irade ve çalışmanın olmadığı;
Tam tersine mevcut emperyalist sömürge ilişkilerini sağlama alan ve yeni emperyalist AB'ın da çıkarlarını düzenlemeye çalışan bir görüşme sürecinden herkes payına birşeyler koparmaya çalışıyor.Emperyalistler ve onların işbirlikçilerinin çıkarlarının dengesi sağlanırsa bir anlaşma olur,ama yeniden bir paylaşım kavgasının başlamasına kadar süren bir anlaşma.
Böyle bir anlaşma da Burjuvazinin anlaşması olur,barışı olur.Ama ezilenlerin,halkların anlaşması ve barışı olmaz.
Peki böyle bir durumda Kıbrıs Halklarının gücü yetmiyor diye emperyalistlerin desteğinde yapılan görüşmelerin tarafı mı olmamız gerekir?
Hayır.
Ülkenin komünistlerinin,devrimcile rinin,demokratlarının , halkların kardeşliğini savunanların önlerine koyacakları en acil görev özelde ezilen ülke halklarının, işçi sınıfının, ezen ülkeler ve ortadoğudaki ülkelerinin, genelde dünya halklarıyla kardeşleşmesini ve işçi sınıfının birliğini teoriden pratiğe geçirecek örgütlenmeyi gerçekleştirmek olmalıdır.
Emperyalizme, kapitalizme, sömürgeciliğe karşı bağımsızlığı,özgürlüğü,devrimi,sosyalizmi ve komünizmi hedef almayan bir örgütlenme olmaksızın ve bu önderlikte mücadele verilmeksizin,her Temmuz ayında acılarımıza ağıt yakacağız.
Güneydeki Kıbrıslırum halkına 15 Temmuz Faşist Darbesi ve 20 Temmuz İşgalinin acısı hatırlatılacak,kuzeyde ise işgal rejiminin 'faili meçhul'katliamları,bombalamaları,komploları Kıbrıslıtürk halkına unutturularak, 20 Temmuz haftası 'Kıbrıs barış harekatının 35'inci yılı' olarak törenlerle kutlatılacak.
2009
Mehmet Asi Okçuoğlu
Temmuz ayına bu anlamları yüklememiz niye?
Çünkü Temmuz ayı ülkemiz Kıbrıs'ın yakın tarihinde acıların yaşandığı,halkların birbirinin canına kıydığı ve birbirinden zorla sınırlarla ayrıldığı,ülkenin bölündüğü ve herbir parçasının işgalci ve sömürgeciler tarafından fiilen işgal edilerek sömürgeleştirildiği bir aydır.
15 Temmuz 1974 Faşist Yunanistan Cuntasının Kıbrıs'taki Yunanlı Subayların komutasındaki Rum Milli Muhafız ordusuyla gerçekleştirdiği darbe ve bu darbeyi gerekçe göstererek 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuruluş anlaşmalarının Ekindeki İttifak ve Garanti Anlaşmalarına dayanarak Kıbrıs'a çıkarma yapan ve doğu batı istikametinde adayı kuzey ve güney olmak üzere ikiye bölecek TC devletinin işgali bu ayda gerçekleştirilmiştir.(*-Darbe,İşgal öncesi ile ilgili haberler)
Kıbrıs'ın kuzey yarısında işgalci TC'nin kontrolunda kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti TC devletinin bir devamıdır.Yani Kontrgerilla Cumhuriyetinin bir parçası olarak işlem görmektedir.
Öyle ki, Türkiye ve sömürgesi Kuzey Kürdistan'la özelde farklı ancak genelde aynı şekilde yönetilmektedir. Türkiye'deki kontrgerilla devleti TC'nin tüm uygulamalarını,topluma yönelik psikolojik savaşını silahlı ve silahsız olarak yukarıdan aşağıya ve yatay bir şekilde sürdürmekte ve gerek gördüğü durumlarda da '' faili meçhul'' uygulamalara da geçmektedir.
İşte bu uygulamalardan ikisi de yine bu ayın 6 ve 7'sinde gerçekleştirilmiş faili meçhul öldürme (faili TC devletinin ta kendisidir) ve vatan hainliği suçlamasıyla yapılan komplodur.
Kıbrıslı demokrat yazar, gazeteci Kutlu Adalı 6 Temmuz 1996 gecesi işgalci,sömürgeci TC devletinin Kıbrıs'ın kuzeyindeki legal(TC Lefkoşa Büyükelçiliği, Kıbrıs Barış Kuvvetleri Komutanlığı (kolordu) ve KKTC Cumhurbaşkanı,Başbakanı,ba kanları,mahkemeleri, polisi,Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı,Özel İstihbarat (Sivil İşler ve Halkla ilişkiler, örtülü ismiyle) Başkanlığı ve Özel Kuvvetler Komutanlığına bağlı KKTC Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı (SSTB) v.b ) ve illegal örgütlenmeleri ( adına Ergenekon,Derin devlet,Kontrgerilla,Türk İntikam Tugayı (TİT), Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT), Kıbrıs Türk Halk Hareketi (KTHH) v.b isimleri verdikleri ) tarafından evinin önünde öldürülmüştür.
Bu olaydan 4 yıl sonra da 7 Temmuz 2000 de düzene ve işgal güçlerine karşı muhalafet yürüten AVRUPA (AFRİKA) gazetesi çalışanlarına Güney Kıbrıs lehine casusluk yaptıkları gerekçesiyle suçlama getirilerek komplo düzenlenmiş ve tutuklanmışlardır.
Bütün bu yaşanan acıların Temmuzla sınırlı olmadığını ve içinde bulunduğumuz durumu doğru bir şekilde tahlil edip doğru çıkış noktaları bulmadığımız sürece de egemenlerin iktidarları ve baskı,zulüm ve sömürülerinin devam edeceğini bilmek zorundayız.
Ülkemiz Kıbrıs'ın geçmişten bugüne neden ve nasıl geldiğini bilmeden geleceği sağlam zemin üzerine kuramayız.
Kıbrıs, Emperyalist İngiltere'nin sömürgesinden Kıbrıs Cumhuriyeti'ne geçerken ( İngiltere ada üzerinde Dikelya-2.5 Mil ve Ağrotur-Piskobu Birleşik Krallık Egemen Üsleri olmak üzere iki üsle birlikte hava,deniz limanlarıyla karayolları ve birçok bölge üzerinde de lojistik v.b kolaylıklara sahip olma hakkını, anti ve İttifak anlaşması ile de ülkenin ve devletin garantörü olmuştur.) bağımsızlığını değil, bizzat ülkenin bir kısmını ve bağımsızlığını da emperyalist İngiltere ve ABD emperyalizminin yeni sömürgelerinden Türkiye ve Yunanistana teslim etmiştir.
Ülkemizin coğrafik yapısı ve bulunduğu coğrafya dikkate alındığı zaman (Ülkemizde yeraltı,yerüstü zenginlikleri emperyalistlerin iştahını kabartacak miktarda olmadığı için onların gözünde stratejik değeri önem kazanmaktadır), Ortadoğu ve Akdenizde egemenlik kurmak isteyen emperyalist kapitalist devletlerin Büyük Ortadoğu Projesi ve benzeri projelerini ( emperyalist projelerden biri de Avrupa Birliği'dir) gerçekleştirmek için stratejik öneme sahip ülkemizi egemenlikleri altında tutmak,kaybetmemek veya elde etmek için paylaşım savaşlarını, kavgalarını sürdürmektedirler. Amaçlarına ulaşmak için de her yolu mübah saymaktadırlar.
Bir yanda Emperyalist İngiltere,Bölgede güç olmak isteyen ABD emperyalistlerinin işbirlikçisi ve onu desteğinde AB'ye girmeye çalışan Türkiye ve işgalindeki bölge ve AB'nin içindeki Yunanistan'la onun işgalindeki bölge;
Diğer yanda birbirine kırdırılan düşmanlaştırılan ezilen Kıbrıs Halkları ve egemen ülkelerin halklarıyla, ortadoğu halkları.
Kıbrıs'ın Temmuz ayındaki acılarından da büyük bir sorunumuz var ve çözülmesi için de emperyalist kapitalist ülkelerin insafına bırakıyoruz. Sorunun kaynağı emperyalistler kapitalistler olduğunu,onların egemenliklerini sürdürmek ve ülke üzerindeki paylaşımlarını garantiye almak yada yeni haklar elde etme üzerine kurulu projelerinin bir parçası olarak önce böldükleri ada ve halklarını şimdi sözde birleştirme adına toplumlararası görüşmeleri destekliyor ve de önerileriyle de 'yardımcı' oluyorlar.
Görüşmelerle ilgili komitelerin hiçbirinde ülkenin bağımsızlığı için emperyalist,sömürgeci ilişkilerden kurtulma yönünde irade ve öneri dahi olmadığı;
Halkları şovenizmden arındıracak ve kardeşleştirecek somut irade ve çalışmaların olmadığı;
Ülke içindeki insan haklarını ve canlarını hedef almış, hedef alan her tür uygulama ve örgütlenmeyi hedef alan bir irade ve çalışmanın olmadığı;
Tam tersine mevcut emperyalist sömürge ilişkilerini sağlama alan ve yeni emperyalist AB'ın da çıkarlarını düzenlemeye çalışan bir görüşme sürecinden herkes payına birşeyler koparmaya çalışıyor.Emperyalistler ve onların işbirlikçilerinin çıkarlarının dengesi sağlanırsa bir anlaşma olur,ama yeniden bir paylaşım kavgasının başlamasına kadar süren bir anlaşma.
Böyle bir anlaşma da Burjuvazinin anlaşması olur,barışı olur.Ama ezilenlerin,halkların anlaşması ve barışı olmaz.
Peki böyle bir durumda Kıbrıs Halklarının gücü yetmiyor diye emperyalistlerin desteğinde yapılan görüşmelerin tarafı mı olmamız gerekir?
Hayır.
Ülkenin komünistlerinin,devrimcile rinin,demokratlarının , halkların kardeşliğini savunanların önlerine koyacakları en acil görev özelde ezilen ülke halklarının, işçi sınıfının, ezen ülkeler ve ortadoğudaki ülkelerinin, genelde dünya halklarıyla kardeşleşmesini ve işçi sınıfının birliğini teoriden pratiğe geçirecek örgütlenmeyi gerçekleştirmek olmalıdır.
Emperyalizme, kapitalizme, sömürgeciliğe karşı bağımsızlığı,özgürlüğü,devrimi,sosyalizmi ve komünizmi hedef almayan bir örgütlenme olmaksızın ve bu önderlikte mücadele verilmeksizin,her Temmuz ayında acılarımıza ağıt yakacağız.
Güneydeki Kıbrıslırum halkına 15 Temmuz Faşist Darbesi ve 20 Temmuz İşgalinin acısı hatırlatılacak,kuzeyde ise işgal rejiminin 'faili meçhul'katliamları,bombalamaları,komploları Kıbrıslıtürk halkına unutturularak, 20 Temmuz haftası 'Kıbrıs barış harekatının 35'inci yılı' olarak törenlerle kutlatılacak.
2009
Mehmet Asi Okçuoğlu
__________________

KIBRIS'ta TÜRKİYE,YUNANİSTAN ve İNGİLTERE İŞGALLERİNE SON!
SÖMÜRGE YÖNETİMİNE HAYIR!
BAĞIMSIZ KIBRIS
BÜTÜN HALKLAR KARDEŞTİR.
YAŞASIN KIBRIS HALKLARININ BAĞIMSIZLIK,ÖZGÜRLÜK VE SOSYALİZM MÜCADELESİ
KIBRIS'ta TÜRKİYE,YUNANİSTAN ve İNGİLTERE İŞGALLERİNE SON!
SÖMÜRGE YÖNETİMİNE HAYIR!
BAĞIMSIZ KIBRIS
BÜTÜN HALKLAR KARDEŞTİR.
YAŞASIN KIBRIS HALKLARININ BAĞIMSIZLIK,ÖZGÜRLÜK VE SOSYALİZM MÜCADELESİ
http://www.ateshirsizi.com/15-20-temmuz-acilarimiz-ve-t8526.html

‘Akdeniz’in en sıcak günleri’
- 20.07.2015 - Milliyet
- Akdeniz’de savaşı Rus gemisi önledi
*-Darbe,İşgal öncesi ile ilgili haberler
Kıbrıs çıkarmasından bir hafta önceydi… İki Türk denizaltısı, gizlilik içinde Doğu Akdeniz’e açıldı. İki denizaltı İngiliz gemisiyle savaşın eşiğine geldi; taciz sinyali gönderildi. Nefesler tutulmuştu… 41 yıl önceki o anları, harekâta katılan iki denizci Milliyet’e anlattı
Gökhan Karakaş-İstanbul
Kıbrıs çıkarmasının 41. yıldönümünde, harekâta katılan denizciler denizaltındaki bilinmeyenleri Milliyet’e anlattı. “Ayşe tatile çıkdı” parolasıyla düzenlenen harekâttan 1 hafta önce, büyük gizlilikle Doğu Akdeniz’e açılan 2 denizaltının İngiliz gemileriyle savaşın eşiğine geldiği, olası çatışmayı araya giren bir Rus gemisinin önlediği ortaya çıktı.
Kıbrıs adasına Türk Silahlı Kuvvetleri’nin adaya yaptığı çıkarmadan 1 hafta önce, 2 Türk denizaltısının Doğu Akdeniz’in derinliklerinde ateşlenmeye hazır torpidoları ile görev yaparken 2 İngiliz gemisiyle sıcak karşılaşma yaşadığı 41 yıl sonra ortaya çıktı.
‘Tüm fazlalıkları atın’
20 Temmuz 1974’de gerçekleşen Kıbrıs Barış Harekâtı’nın yıl dönümünde Deniz KuvvetleriKomutanlığı’na bağlı TCG Cerbe ve TCG I. İnönü adlı denizaltılar, kritik ve zorlu bir görev için Akdeniz’e açıldı. Denizaltıların görevi, çıkarmayı haber alacak olan Yunanistan, İngiltere ya daABD’den gelecek bir askeri yardımı engellemekti.
O gün TCG Cerbe adlı denizaltıda seyir harekât yüzbaşısı olarak görev yapan Taliğ Duru, 41 yıl önce sualtında yaşanan sıcak anları Milliyet’e anlattı.
Harakata Yüzbaşı olarak katılan Taliğ Duru, 41 yıl önce yaşadıklarını Gökhan Karakaş’a anlattı.
Harekâttan 2 ay kadar önce Ereğli’de bulunduklarını anlatan Duru, acilen Akdeniz’e inme emrinin gelmesiyle olağandışı bir gelişme yaşandığını anladıklarını söyledi. Kendilerine Mersin’e gitme nedenlerinin açıklanmadığını belirten Duru, şunları anlattı:
“Emir gizliydi. Ama biz planlı tatbikattan farklı bir operasyon olacağını fark ettik. Yarbay Orhan Özdemir komutasında Mersin’e gittiğimizde I. İnönü de geldi. ‘Gemideki tüm fazlalıkları atın, savaş durumunda adanın batısında göreve gidin’ emri verildi. 13-14 Temmuz’da Baf’ın 40 mil açığındanAntalya Körfezi’ne kadar olan bölgede göreve başladık. Gerçek bir savaşta olduğumuzu ve çıkarma yapılacağını komutanımız orada söyledi.
20 Temmuz sabahı, periskop derinliğinde (15 metre) telsiz antenini dışarı çıkardığımızda haber geldi ve çıkarmanın yapıldığını öğrendik. 21 gün su üstüne çıkmadık, yıkanmadık, tıraş olmadık ve serbest kıyafetle gezdik. 84 denizaltıcı sessiz ve derinde bekledik. Taze yemek bir yana, avuç kadar peksimet ve konserve ile karnımızı doyurduk. Temiz havayı su üstüne gönderdiğimiz havalandırma ile kısıtlı olarak elde ettik. Çok zor şartlar altında gemimiz derinlerin koruyucusu oldu.”
Taliğ Duru, (üstte ortada) TGC Cerbe ve TGC I. İnönü denizaltılarının harekatına katılan askerlerdendi.
‘Torpido atacak sandık’
Duru, İngiliz gemisiyle karşılaşma anını da şöyle anlattı:
“Sıcak çatışmaya en çok yaklaştığımız an, İngiliz savaş gemisiyle yaşanan gerginlikti. Çıkarma olunca uluslararası ortam gerildi. İngiliz üssü Baf’tan çıkan bir İngiliz muhribi bizi buldu. Tam üstümüzde durdu ve taciz sinyali gönderdi. Sualtı bombası ya da torpido atacağını düşünmeye başladık. Biz de torpidolarımızla karşılık verecektik. Gerginlik 1 saat kadar sürdü ve ikimizi de fark eden bir Sovyet(Rusya) gemisi aramıza girdi. Karşılıklı ateş açmamızı engelledi.”
Kod adı Atilla’da 498 asker şehit oldu
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in talimatıyla 20 Temmuz 1974 günü başlattığı Kıbrıs çıkarması, 14 Ağustos’ta Türk birliklerinin başkent Lefkoşa’ya girmesiyle sonuçlandı. Kod adı ‘Atilla’ olan ilk harekâttan 2 gün sonra Birleşmiş Milletler (BM) kararıyla ateşkes ilan edilse de, 8 Ağustos’ta bu kez “Ayşe Tatile Çıksın” parolasıyla adaya ikinci bir çıkarma yapıldı.
Harekâtta Türk tarafından 498 asker şehit olurken, Kıbrıs Türklerinden de yaklaşık 1700 kişi şehit oldu.
Kıbrıs Barış Harekâtı’yla ilgili araştırmalar yapan tarih araştırmacısı Levent Karataş, denizaltıların karşıdan hasmane (düşmanca) tavır gelmeden ateş etmeme emri aldığını belirtti. Karataş, “Doğu Akdeniz, tarihinin en sıcak günlerini 20 Temmuz 1974 sonrasında yaşadı. Uluslararası güçler gövde gösterisi yapmak için en iyi savaş araçlarını bölgeye göndermişti. Sovyetlerin fırkateynleri ve ticaret gemileri, İngilizlerin fırkateyn ve nükleer denizaltıları Kıbrıs çevresindeydi. O dönemde hem NATO hem Doğu Bloku Kıbrıs Rum Kesimi’ne silah satıyordu. Türk denizaltıları çok kritik ve başarılı bir operasyona imza atarak derinlerde güvenliğimizi sağladı” yorumunu yaptı.
‘O an çocuklarımı düşündüm’
Kıbrıs adasının doğusunda görevlendirilen I. İnönü denizaltısının elektrik astsubayı Hilmi Durgun ise, göreve gitmeden önce tabak, sandalye ve masaları bile Mersin limanında bıraktıklarını belirterek, 41 yıl önceki sıcak Temmuz’u şu sözlerle özetledi: “İtalya açıklarında NATO tatbikatından dönmüştük. Yeni göreve anlam veremedik. Yarbay Gürol Ediz komutasında 2 ay önce Mersin Limanı’nda olduk. Gemideki tüm fazlalıkları çıkardık. Hatta masa, sandalye ve kırılmamaları için tabakları bile bıraktık. Gölcük’ten ustalar geldi denizaltının teknik aletlerini bakımdan geçirdi. Kritik cihazlarımızın kontrolü yapıldı. Her şey öylesine gizli tutuluyordu ki göreve başladığımızda savaşa girdiğimizi öğrendik.
Bir İngiliz nükleer denizaltısı bizi yakaladı. Bizden çok daha gelişmiş ve güçlüydü ama karşılık vermeye hazırdık. Sonar operatörümüz bize bir torpido gönderdiğini söyledi. Hepimiz birkaç saniye sonra gerçekleşecek patlamaya hazırladık. Gözlerimizi ve kulaklarımızı kapayıp patlamayı bekledik. Ben o an çocuklarıma veda bile edemeyeceğimi düşündüm. Ama patlama olmadı ya da bize isabet etmedi. Sonradan nükleer denizaltıların savaş durumunda yanıltıcı torpido sesi yolladığını ve hemen oradan uzaklaştığını öğrendik. Yani bizimle savaş oyunu oynamıştı ve bizi denemişti. Biz de torpido ile karşılık versek savaş sebebi sayabilir bizi batırabilirdi. Bu kritik görevi atlatmanın gururunu yaşıyorum.”
28 Nisan 2015 Salı
SÖMÜRGECİNİN SEÇİMLERİ ve BOYKOT ÜZERİNE
Sömürgecinin yeni üst düzey memuru olan "kktc cumhurbaşkanı" Mustafa Akıncı oldu..
Kıbrıs'ın kuzeyini işgal edip sömürgeleştiren ve SÖMÜRGE YÖNETİMİ aracılığıyle egemenliği
elinde tutan kontrgerilla cumhuriyeti TC devleti yerel üst kademe yöneticisi olan ve sömürge anayasasına göre cumhurbaşkanı olarak tanımlanan görev yerini doldurmak için 19 Nisan 2015 tarihindeki I.tur seçimden sonra ( 7aday dan hiçbiri yeterli oyu alamadıkları için ) 26 Nisan 2015 pazar gün II.tur seçimleri (ilk turda en fazla oy alan Derviş Eroğlu ve Mustafa Akıncı arasında) yaptırmıştır...
Yapılan II.tur seçimlerde sömürgedeki seçmenlerin yüzde 36 'sı sandıklara gitmeyerek dolaylı dolaysız boykot etmişlerdir.Yüzde 64'ü sandıklara gidip oy kullanmıştır.
Kullanılan geçerli oyların yüzde 60.5 ini alan Mustafa Akıncı sömürgecinin yeni üst düzey memuru olmuş ,yüzde 39.5 oy alan Derviş Eroğlu ise kaybetmiştir...(1)
Sömürgeci sermaye ile onlarla bütünleşmiş yerli sermayeye ve onları kapitalist düzenlerine yönelik seçimler öncesi gelişen ve yükselen ekonomik demokratik mücadelelerde yeralan ekonomik ,sosyal kültürel vb.demokratik kitle örgütleriyle , partilerin küçük bir azınlığı hariç tümünün de siyasal mücadeledeki amaç ve hedefi ne yazık daha önceki yıllarda olduğu gibi düzeniçi muhalefet sınırları içinde kalmıştır..
Küçük bir azınlık grub ise sömürgeci işgalciye ve yerli işbirlikçilerine karşı, kapitalist düzenin kronik krizlerinin bedellerini ödemek istemeyen işçi emekçi ezilen halklarımızın sömürgecinin seçimlerini boykot ederek reddederek yanıt vermeleri çağrısını yapmıştır..
Sömürgecinin seçimlerini boykot çağrısı yapan demokrat,devrimci komünist kişi,grub ve örgütler siyasi tavır ve duruşlarını seçim süreci öncesi olduğu gibi seçimlerin Inci ve IInci turu ile sonrasında da ilkeli kararlı bir şekilde sürdürmüşlerdir...
Boykot çağrısının işçi emekçi ve ezilen halklarımız arasında yankı bulduğu ve dolaylı dolaysız boykot uygulamışlardır..
Boykotun geçmişten günümüze (2) etkisi hem sömürgeciyi hem de onun işbilikçilerini korkutmuştur. Sömürge yönetimi altında sömürgecinin c/b,b/b,m/v vb seçimlerle ve atama yolu ile doldurulan makamlarındaki yetkileri kullanarak kıbrıs'ta barış ve çözüme katkı konacağını,demokratikleşmenin sağlanabileceğini savunup seçimlere katılan aday gösteren, düzeniçi muhalefet olan adaylara destek verenlerle sömürgecinin aydınları tarafından boykotun toplumsal sorumluluktan kaçış olduğu,boykotun zamanı olmadığı vb gerekçeler gösterilerek işçi emekçi ve ezilen halklarımıza seçimlere katılarak oy kullanılması çağrıları yapmışlardır...Bu çağrıları yaparlarken boykot çağrısı yapanları kendilerine karşı olmakla ve sömürgeciye hizmet etmekle,sömürgecinin direk savunuculuğunu yapan adayların kazanmasına yardımcı olmakla suçlamışlardır...(3)
Sömürgecinin ve işbirlikçilerinin boykot çağrısı yapanlara yönelik düşmanlığının her yöntemi ve alanı kullanarak artacağı, sömürge düzenine dolaylı dolaysız entegre olmuş ,olmak isteyen kişi,örgüt ve partilerin de boykot siyasi duruşunu ilkeli kararlı sürekli bir şekilde savunan ve yürütenlere yönelik eleştiri sınırlarını aşan saldırılarının da devam edeceği değerlendirilmektedir...
Boykotun siyasi bir duruş olduğunu ve sömürgecinin üst düzey memuru olmak için aday olanların seçilmesi oyununa katılmadığımızı, katılmayacağımızı hele ki böylesi bir seçimde sosyal demokrat adayların kuyruğuna takılmayacağımızı aylar öncesinden şöyle açıklamıştık..Sömürgecinin ve işbirlikçilerinin boykot çağrısı yapanlara yönelik düşmanlığının her yöntemi ve alanı kullanarak artacağı, sömürge düzenine dolaylı dolaysız entegre olmuş ,olmak isteyen kişi,örgüt ve partilerin de boykot siyasi duruşunu ilkeli kararlı sürekli bir şekilde savunan ve yürütenlere yönelik eleştiri sınırlarını aşan saldırılarının da devam edeceği değerlendirilmektedir...
"KURTULUŞ SÖMÜRGE YÖNETİMİNİN VE SÖMÜRÜ DÜZENİNİN YIKILMASINDAN GEÇER...SOSYAL DEMOKRATLARIN KUYRUKÇUSU OLMAKTAN DEĞİL..
Herşeyi anlayabiliriz de düzene karşı olduğunu ve düzeniçi değil düzendışı muhalif olduklarını söyleyen ve kendilerini DEVRİMCİ, SOSYALİST KOMÜNİST diye tanımlayan kişi,grub,örgütlerin SOSYAL DEMOKRATLAR arasında fark bularak kendilerine yakın görmelerini anlamak mümkün değil!!!!!!
Ancak Kıbrıs'taki ilerici,devrimci,sosyalist mücadelenin geçmişinden doğru sonuçlar çıkarmayanların gideceği yer 1940'larda,1960'larda,1980'lerde,1990'larda,2000'lerde varılan yerden farklı olmayacaktır...
Son 20-30 yıldan bile sömürgeciyi direk hedef almadan demokratik kazanımlar için oluşturulan eylem,güç, iş vb birliklerle verilen mücadelelerden ve kazanımlarla kaybedilenlerden doğru sonuçlar çıkarılmış olsa geleceğe doğru yönelebilir ve buna uygun örgütlenmeler oluşturulabilir...
1980'lerde CTP'nin düzeniçi muhalifliğine karşı düzendışı olduğunu söyleyen devrimci örgütlenme Halk-Der TKP'ye verdiği destek sonrası,BMBP gibi 2000'li yılların engüçlü birliklerinden olan birliğe destek verenler , BDH gibi CTP dışındaki hemen hemen tüm muhalif kesimlerce oluşturulmasına rağmen SOSYAL DEMOKRATLARIN ihanetine uğramadı mı?
KBP ve sonrası oluşturulan tüm birlikler,aynı düzeniçi muhalif olan ve kendilerini sosyal demokrat ve sosyalist diye tanımlayan kişi,grub,örgüt,partilerce SÖMÜRGE Yönetiminin insafına bırakılmadılar mı?
Kıbrıs'ta, TC,Yunanistan,İngiltere'nin sömürgeleştirdikleri bölgelerde yaşayan insanlarımız geçmiş mücadelelerden ders çıkarmaksızın aynı yolu yürüyerek farklı yere varacaklarını sanmasınlar..
Güçsüz olabiliriz doğru çözümler önerirken ..
Ama güç toplayacağız diye sömürgeciye karşı düzeniçi muhalefet yürüten sosyaldemokratlara,"sosyalistlere" yeniden umut bağlanmasına destek olmamalıyız...Devrim mücadelesi verenlerin "ilkeli iş,güç,eylem birlikleri" diyerek devrim mücadelesinin güçlenmesine değil de sözkonusu örgütlerin güçlenmesine destek olduklarını görmeleri gerekir...
Yoksa sömürgecinin yerli görevlilerinin (C/B,M/v,Belediye vb) seçimleriyle düzenlerinin meşrulaştırılması ve devamını sağlamada araç olak kullanılırlar ve farkına bile varmazlar..
GELECEĞİ KURMAK İÇİN KURUCU OLABİLMEK için geçmişten ders alarak sömürgeciyi,düzeni zayıflatarak, yıkarak ve devrimin yollarını açalım..
Kurtuluş sömürgeci boyunduruktan ve sömürü düzeninin yıkılmasından geçer.
SOSYAL DEMOKRATLARIN KUYRUKÇUSU OLMAKTAN DEĞİL..
http://bagimsizlikcephesi.blogspot.com/2014/09/kurtulus-somurgeci-boyunduruktan-ve.html"
Açıklamalar:
(1)Sömürgecinin I.tur seçimlerinde seçmenlerin yüzde 38'i sandıklara gitmeyerek dolaylı dolaysız boykot ederken yüzde 60 oranında katılım olmuştur..(Seçmen Sayısı' 176, 916 idi.110, 298 seçmen oy kullandı. 66, 618 seçmen, sandığa gitmedi.)
(1)Sömürgecinin I.tur seçimlerinde seçmenlerin yüzde 38'i sandıklara gitmeyerek dolaylı dolaysız boykot ederken yüzde 60 oranında katılım olmuştur..(Seçmen Sayısı' 176, 916 idi.110, 298 seçmen oy kullandı. 66, 618 seçmen, sandığa gitmedi.)
II.turda iseve yüzde 64 oranında katılım olmuştur..(176,980 seçmenden 113,478 seçmen oy kullanmış, 63 502 seçmen sandığa gitmemiş)
Sömürgede demokrafik yapısı değiştirilmiş nüfusun ve seçmen yapısını ve gösteren taplo aşağıdadır.
Kıbrıs'ta ikamet etmekte olan ve Türkiye'deki 2015 m/v seçimlerinde oy kullanabilecek seçmen sayısı: 91 bin 588
Kıbrıs'ta 2015'te oy kullanabilecek seçmen sayısı: 176 bin 912
(1976'da seçmen sayısı: 75 bin 781
1981'de seçmen sayısı: 84 bin 693
1990'da seçmen sayısı: 94 bin 572
2004'te referandumda seçmen sayısı: 143 bin 639
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde kayıtlı Kıbrıslı Türk seçmen sayısı: 58 bin 638)
BOYKOTLAR ÜZERİNE BİR KÜÇÜK ARAŞTIRMA..
* * *
İkinci ''Devlet Başkanlığı'' seçimi, 28 Haziran 1981 tarihlidir.
Biri bayan (Servet Sami Dedeçay) beş adayın yarıştığı ikinci seçimin ''Seçmen Sayısı'', 84, 693 idi.
75, 051 seçmen oy kullandı.
9, 642 seçmen, sandığa gitmedi...
* * *
KKTC'nin ilanı sonrasında ''Devlet Başkanlığı'' değil, ''Cumhurbaşkanlığı'' seçimi yapılmaya başlar.
İlk ''Cumhurbaşkanlığı Seçimi'', 9 Haziran 1985 tarihlidir.
Biri bayan (Servet Sami Dedeçay) altı adayın yarıştığı bu seçimin ''Seçmen Sayısı'', 94, 277 idi.
80, 828 seçmen oy kullandı.
13, 449 seçmen, sandığa gitmedi...
* * *
İkinci ''Cumhurbaşkanlığı Seçimi'', 22 Nisan 1990 tarihlidir.
Üç adayın yarıştığı bu seçimin ''Seçmen Sayısı'', 103, 100 idi.
94, 572 seçmen oy kullandı.
8, 528 seçmen, sandığa gitmedi...
* * *
Üçüncü ''Cumhurbaşkanlığı Seçimi'', ilk kez iki turlu (15 - 22 Nisan 1995) gerçekleşir.
Yedi adayın yarıştığı ilk turun ''Seçmen Sayısı'', 113, 398 idi.
96, 540 seçmen oy kullandı.
16, 858 seçmen, sandığa gitmedi...
22 Nisan 1995 tarihli ikinci turun ''Seçmen Sayısı'', 113, 440 idi.
90, 891 seçmen oy kullandı.
22, 549 seçmen, sandığa gitmedi...
* * *
Dördüncü ''Cumhurbaşkanlığı Seçimi'', 15 Nisan 2000 tarihinde gerçekleşir.
Sekiz adayın yarıştığı ilk turun ''Seçmen Sayısı'', 126, 674 idi.
102, 636 seçmen oy kullandı.
24, 038 seçmen, sandığa gitmedi...
İkinci tura kalan aday çekilir ve Denktaş, birinci turda aldığı % 43.67 oranıyla seçilmiş olur.
* * *
Beşinci ''Cumhurbaşkanlığı Seçimi'', 17 Nisan 2005 tarihinde gerçekleşir.
Dokuz adayın yarıştığı bu seçimin ''Seçmen Sayısı'', 147, 823 idi.
102, 853 seçmen oy kullandı.
44, 970 seçmen, sandığa gitmedi...
* * *
Altıncı ''Cumhurbaşkanlığı Seçimi'', 18 Nisan 2010 tarihinde gerçekleşir.
Yedi adayın yarıştığı bu seçimin ''Seçmen Sayısı'', 164, 072 idi.
125, 294 seçmen oy kullandı.
38, 778 seçmen, sandığa gitmedi...
* * *
Yedinci ''Cumhurbaşkanlığı Seçimi'' 19 Nisan 2015 tarihinde gerçekleşir. Seçim ikinci tura kalır.
Yedi adayın yarıştığı bu son seçimin ''Seçmen Sayısı'', 176, 916 idi.
110, 298 seçmen oy kullandı.
66, 618 seçmen, sandığa gitmedi...
BOYKOTLAR ÜZERİNE BİR KÜÇÜK ARAŞTIRMA...
1976'dan 2015'e, yaklaşık, 40 yıl geçti...
Pazar günü ikinci turu gerçekleştirilecek bu son seçimle birlikte, 39 yılda, 2'si 'Devlet Başkanlığı'' - 7'si ''Cumhurbaşkanlığı'' olmak üzere 9 kez sandığa gidildi...
1976 tarihli ilk seçimin ''Seçmen Sayısı'', 75, 781 idi.
Geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen ilk turun seçmen sayısı ise 176, 916 olarak açıklandı.
Bu verilere göre, 39 yılda artan seçmen sayısı 101, 135 kişi...
Ancak artış, yalnızca seçmen sayısı ile de sınırlı değildir.
1976 tarihli ilk seçimde 19, 063 kişi sandığı boykot ederken, bu rakam, geçtiğimiz haftaki son seçimde 44, 555 artarak, 66, 618 seçmene yükseldi...
Kuşkusuz; oy kullanmak kadar sandığı boykot etmek de seçmenin kişisel tercihine dahildir.
Seçim sandığını boykot etmek, yalnızca Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili de değildir.
Milletvekilliği ve belediye başkanlığı seçimlerinde de benzer boykotların varlığı, bilinmektedir. Bunun nedenlerini araştırmak ve açıklamaksa akademisyenlerle toplum ve - siyasal bilimcilerin görevidir. Ve ne yazık ki bu görev - ya da sorumluluk - bugüne değin geniş soluklu bir çalışmada ele alınmamış, yerine getirilmemiştir...
Bir seçmen olarak kişisel düşüncem, hangi adaya oy verilecekse verilsin, mutlak surette sandığa gidilmesinden ve oy kullanılmasından yanadır.
Yıllardır; Kıbrıs Türk sosyal yaşam tarihi üzerine çalışan bir araştırmacı olarak, hiçbir adayın ya da siyasal partimizin adını kullanmadan, 39 yılda gerçekleştirmiş olduğumuz 9 Cumhurbaşkanlığı (Devlet Başkanlığı) seçimine ilişkin özet bir çalışmamı anımsamak, anımsatmak ve paylaşmak istedim...
YAKILAN - KULLANILMAYAN HER OY; KİŞİSEL BİR TERCİHİN SONUCU OLMAKLA BİRLİKTE, bu tutum ve davranış, kanımca, ADAYLARI CEZALANDIRMAKTAN öte TOPLUMSAL BİR SORUMLULUKTAN KAÇMAK demektir...
Kısacası:
Hiçbir seçmenin bu sorumluluktan kaçmaması dileğimle, siyasi tarihimizle ilgili küçük bir kesiti meraklılarıyla paylaşmak ve yıllar içerisinde giderek çoğalan ÖLÜ OY'LARIN sosyal analizine 'çam sakızı çoban armağanı' bir teşvik olması için ilgili akademisyenlerimize bırakmak istedim...
1981'de seçmen sayısı: 84 bin 693
1990'da seçmen sayısı: 94 bin 572
2004'te referandumda seçmen sayısı: 143 bin 639
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde kayıtlı Kıbrıslı Türk seçmen sayısı: 58 bin 638)
(2)1976'DAN 2015'E
SEÇMENLER, KULLANILAN OYLAR veBOYKOTLAR ÜZERİNE BİR KÜÇÜK ARAŞTIRMA..
Kıbrıs Türklerinin, KTFD'nin ilanı sonrasındaki ilk ''Devlet Başkanlığı'' seçimi, 20 Haziran 1976 tarihlidir.
Biri bayan (Servet Sami Dedeçay) dört adayın yarıştığı İlk seçimin ''Seçmen Sayısı'', 75, 781 idi.
56, 716 seçmen oy kullandı.
19, 063 seçmen, sandığa gitmedi...
Biri bayan (Servet Sami Dedeçay) dört adayın yarıştığı İlk seçimin ''Seçmen Sayısı'', 75, 781 idi.
56, 716 seçmen oy kullandı.
19, 063 seçmen, sandığa gitmedi...
* * *
İkinci ''Devlet Başkanlığı'' seçimi, 28 Haziran 1981 tarihlidir.
Biri bayan (Servet Sami Dedeçay) beş adayın yarıştığı ikinci seçimin ''Seçmen Sayısı'', 84, 693 idi.
75, 051 seçmen oy kullandı.
9, 642 seçmen, sandığa gitmedi...
* * *
KKTC'nin ilanı sonrasında ''Devlet Başkanlığı'' değil, ''Cumhurbaşkanlığı'' seçimi yapılmaya başlar.
İlk ''Cumhurbaşkanlığı Seçimi'', 9 Haziran 1985 tarihlidir.
Biri bayan (Servet Sami Dedeçay) altı adayın yarıştığı bu seçimin ''Seçmen Sayısı'', 94, 277 idi.
80, 828 seçmen oy kullandı.
13, 449 seçmen, sandığa gitmedi...
* * *
İkinci ''Cumhurbaşkanlığı Seçimi'', 22 Nisan 1990 tarihlidir.
Üç adayın yarıştığı bu seçimin ''Seçmen Sayısı'', 103, 100 idi.
94, 572 seçmen oy kullandı.
8, 528 seçmen, sandığa gitmedi...
* * *
Üçüncü ''Cumhurbaşkanlığı Seçimi'', ilk kez iki turlu (15 - 22 Nisan 1995) gerçekleşir.
Yedi adayın yarıştığı ilk turun ''Seçmen Sayısı'', 113, 398 idi.
96, 540 seçmen oy kullandı.
16, 858 seçmen, sandığa gitmedi...
22 Nisan 1995 tarihli ikinci turun ''Seçmen Sayısı'', 113, 440 idi.
90, 891 seçmen oy kullandı.
22, 549 seçmen, sandığa gitmedi...
* * *
Dördüncü ''Cumhurbaşkanlığı Seçimi'', 15 Nisan 2000 tarihinde gerçekleşir.
Sekiz adayın yarıştığı ilk turun ''Seçmen Sayısı'', 126, 674 idi.
102, 636 seçmen oy kullandı.
24, 038 seçmen, sandığa gitmedi...
İkinci tura kalan aday çekilir ve Denktaş, birinci turda aldığı % 43.67 oranıyla seçilmiş olur.
* * *
Beşinci ''Cumhurbaşkanlığı Seçimi'', 17 Nisan 2005 tarihinde gerçekleşir.
Dokuz adayın yarıştığı bu seçimin ''Seçmen Sayısı'', 147, 823 idi.
102, 853 seçmen oy kullandı.
44, 970 seçmen, sandığa gitmedi...
* * *
Altıncı ''Cumhurbaşkanlığı Seçimi'', 18 Nisan 2010 tarihinde gerçekleşir.
Yedi adayın yarıştığı bu seçimin ''Seçmen Sayısı'', 164, 072 idi.
125, 294 seçmen oy kullandı.
38, 778 seçmen, sandığa gitmedi...
* * *
Yedinci ''Cumhurbaşkanlığı Seçimi'' 19 Nisan 2015 tarihinde gerçekleşir. Seçim ikinci tura kalır.
Yedi adayın yarıştığı bu son seçimin ''Seçmen Sayısı'', 176, 916 idi.
110, 298 seçmen oy kullandı.
66, 618 seçmen, sandığa gitmedi...
(bülent fevzioğlu)
(3)1976'DAN 2015'E
SEÇMENLER, KULLANILAN OYLAR veBOYKOTLAR ÜZERİNE BİR KÜÇÜK ARAŞTIRMA...
1976'dan 2015'e, yaklaşık, 40 yıl geçti...
Pazar günü ikinci turu gerçekleştirilecek bu son seçimle birlikte, 39 yılda, 2'si 'Devlet Başkanlığı'' - 7'si ''Cumhurbaşkanlığı'' olmak üzere 9 kez sandığa gidildi...
1976 tarihli ilk seçimin ''Seçmen Sayısı'', 75, 781 idi.
Geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen ilk turun seçmen sayısı ise 176, 916 olarak açıklandı.
Bu verilere göre, 39 yılda artan seçmen sayısı 101, 135 kişi...
Ancak artış, yalnızca seçmen sayısı ile de sınırlı değildir.
1976 tarihli ilk seçimde 19, 063 kişi sandığı boykot ederken, bu rakam, geçtiğimiz haftaki son seçimde 44, 555 artarak, 66, 618 seçmene yükseldi...
Kuşkusuz; oy kullanmak kadar sandığı boykot etmek de seçmenin kişisel tercihine dahildir.
Seçim sandığını boykot etmek, yalnızca Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili de değildir.
Milletvekilliği ve belediye başkanlığı seçimlerinde de benzer boykotların varlığı, bilinmektedir. Bunun nedenlerini araştırmak ve açıklamaksa akademisyenlerle toplum ve - siyasal bilimcilerin görevidir. Ve ne yazık ki bu görev - ya da sorumluluk - bugüne değin geniş soluklu bir çalışmada ele alınmamış, yerine getirilmemiştir...
Bir seçmen olarak kişisel düşüncem, hangi adaya oy verilecekse verilsin, mutlak surette sandığa gidilmesinden ve oy kullanılmasından yanadır.
Yıllardır; Kıbrıs Türk sosyal yaşam tarihi üzerine çalışan bir araştırmacı olarak, hiçbir adayın ya da siyasal partimizin adını kullanmadan, 39 yılda gerçekleştirmiş olduğumuz 9 Cumhurbaşkanlığı (Devlet Başkanlığı) seçimine ilişkin özet bir çalışmamı anımsamak, anımsatmak ve paylaşmak istedim...
YAKILAN - KULLANILMAYAN HER OY; KİŞİSEL BİR TERCİHİN SONUCU OLMAKLA BİRLİKTE, bu tutum ve davranış, kanımca, ADAYLARI CEZALANDIRMAKTAN öte TOPLUMSAL BİR SORUMLULUKTAN KAÇMAK demektir...
Kısacası:
Hiçbir seçmenin bu sorumluluktan kaçmaması dileğimle, siyasi tarihimizle ilgili küçük bir kesiti meraklılarıyla paylaşmak ve yıllar içerisinde giderek çoğalan ÖLÜ OY'LARIN sosyal analizine 'çam sakızı çoban armağanı' bir teşvik olması için ilgili akademisyenlerimize bırakmak istedim...
"Kıbrıs Postası’na değerlendirmelerde bulunan Sosyolog Ayça Kurnaz, Cumhurbaşkanlığı seçimine günler kala boykotçuları uyararak “sandığa gidin” çağrısı yaptı.
Kıbrıs Postası - Vatan MEHMET,18 Nisan 2015, Cumartesi
14 Mart 2015 Cumartesi
SÖMÜRGECİYİ İŞBİRLİKÇİLERİNİ İYİ TANIYIN!
Ülkemizin kuzeyinde sömürgecinin üst düzey memur (c/b) kadrosu münhaline adaylık başvurusu bugün bitti..
Bu münhal kadroya başvuranlar arasındaki (Mustafa Onurer hariç) "sömürgeciye en çok ben hizmet ederim /edebilirim" rekabeti ,biribirlerinin kirli çamaşırlarının ortaya serilmesine neden oluyor...
Bu durum işgalci sömürgeciye karşı örgütlenmede bir araç olarak iyi değerlendirilmesi halinde oldukça yarar sağlayacaktır...
Ancak iyi değerlendirilememesi durumunda sömürgeci tarafından iki yönü keskin bıçak gibi kullanılacaktır..
Bir yandan kendine en iyi hizmet edecek olanı seçimler yolu ile yerli ve taşınmış seçmene seçitirerek sömürge demokrasisi ile birlikte varlığını egemenliğini meşrulaştıracak...
Diğer yandan ise halkın işgalciye sömürgeciye karşı mücadelesini örgütleme amacındaki ilerici,demokrat,devrimci kişiler,örgütler ve partilerle ilgili halk arasında ayrıca yürüteceği piskolojik harekatla güvensizlik yaratacak ve işgalci sömürgeci muhalefetin gelişmesine dolaylı yoldan engeller dikmiş olacaktır....
Çünkü kendilerinin işgale karşı olduklarını söyleyen ve seçimler yolu ile seçilecek sömürgecinin münhal üst düzey görevlisiyle ilgili büyük beklentileri olanların birbirleri hakkında söyledikleri,söylettikleri,söylettirdikleri sözler,iddialar vb suçlamalar* sonuçta onlarla birlikte kendi dışlarındaki düzendışı muhalefet yürütenleri de olumsuz etkilecektir..
Sömürgecinin esas hedeflediği de bu düzendışı muhalefettir.
Sömürgecinin bu amacını ve onun seçimlerine büyük anlamlar ,değerler biçen "işgal karşıtı" olduklarını söyleyenlerin gerçek yüzlerini ortaya koyma becersini başarmalıyız..
Sözkonusu açıklamaları bugün ve 2012 yılında yayınlayan gazete ve gazetecilerin sömürgeci,işgalciyle ,işgalciye memur olmak için yarışacak olanlarla bağları ortaya konarak teşhir edilmelidir..
Yoksa sömürgeci de onun işbirlikçileri de amaçlarına ulaşmış olacaklardır....
Sömürgeciyi ve onun memuru olmaya aday olanları, işbirlikçilerini BOYKOT ediniz..
AçıklamlaraÖrnekler:
* "Mehmet Onur (https://www.facebook.com/mehmet.onur.3194?fref=ts)
6 saat ·
Kenan İnatçı, bir istihbaratçı ve Alpay Durduranın geçmişte sola karşı Denktaş tarafından Alpay Durduranın Amerikan tarafından yetiştirilen bir adamıydı diyerek radyo mayısta onuncu köyde Şener Leventin programında dile getirmiştir. Amerikan elçileriyle birlikte yer aldığını ve bizzat onun yanında Kenan İnatçının da yer aldığını kendi ağzından biraz önce radyoda dile getirmiştir. Evet, bakalım bundan sonra ne olacak? Durduran ne diyecek?"
**11 Mart 2015, Çarşamba 16:14(http://www.havadiskibris.com/Haberler/kibris/durduran-dan-akinci-ya-tarihi-suclama/50541)
Durduran: "Akıncı, dik duranları partiden attırdı"
YKP Parti Meclisi Üyesi Alpay Durduran, Bağımsız Cumhurbaşkanı Adayı Mustafa Akıncı’nın Ankara'ya karşı “dik duracağını” vaat ettiğini söyleyerek “Dik duracağını vaat eden Sayın Akıncı zamanında dik duranları partiden attırdı” dedi.
Kıbrıs Postası – Filiz Seyis
Ada TV’de Günaydın Ada programına konuk olan YKP Parti Meclisi Üyesi Alpay Durduran Cumhurbaşkanlığı Seçimi ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Durduran özellikle Bağımsız Cumhurbaşkanı Adayı Mustafa Akıncı’yı sert bir dille eleştirdi. Durduran şöyle konuştu:
“Akıncı'nın "çukur Mustafa" denile denile geldiği ne çabuk unutuldu? Dik duracağını vaat eden Sayın Akıncı zamanında dik duranları partiden attırdı.
***
Akıncı'dan Durduran'a Cevap!(http://haberkibris.com/akincidan-durdurana-cevap-2015-03-11.html)
11/03/2015
Akıncı'dan Durduran'a Cevap!
YKP Parti Meclisi Üyesi Alpay Durduran'ın eski yol arkadaşı Bağımsız Cumhurbaşkanı adayı Mustafa Akıncı hakkında gündeme bomba gibi düşen açıklamalarının ardından sosyal medya adeta patladı. Sosyal Medyada Mustafa Akıncı'nın 2012 yılında Havadis Gazetesi'ne yaptığı bir röportaj paylaşılıyor. 2012'de yapılan bu röportaj Alpay Durduran'ın bugün yapmış olduğu açıklamalara cevap niteliğinde.
Bu münhal kadroya başvuranlar arasındaki (Mustafa Onurer hariç) "sömürgeciye en çok ben hizmet ederim /edebilirim" rekabeti ,biribirlerinin kirli çamaşırlarının ortaya serilmesine neden oluyor...
Bu durum işgalci sömürgeciye karşı örgütlenmede bir araç olarak iyi değerlendirilmesi halinde oldukça yarar sağlayacaktır...
Ancak iyi değerlendirilememesi durumunda sömürgeci tarafından iki yönü keskin bıçak gibi kullanılacaktır..
Bir yandan kendine en iyi hizmet edecek olanı seçimler yolu ile yerli ve taşınmış seçmene seçitirerek sömürge demokrasisi ile birlikte varlığını egemenliğini meşrulaştıracak...
Diğer yandan ise halkın işgalciye sömürgeciye karşı mücadelesini örgütleme amacındaki ilerici,demokrat,devrimci kişiler,örgütler ve partilerle ilgili halk arasında ayrıca yürüteceği piskolojik harekatla güvensizlik yaratacak ve işgalci sömürgeci muhalefetin gelişmesine dolaylı yoldan engeller dikmiş olacaktır....
Çünkü kendilerinin işgale karşı olduklarını söyleyen ve seçimler yolu ile seçilecek sömürgecinin münhal üst düzey görevlisiyle ilgili büyük beklentileri olanların birbirleri hakkında söyledikleri,söylettikleri,söylettirdikleri sözler,iddialar vb suçlamalar* sonuçta onlarla birlikte kendi dışlarındaki düzendışı muhalefet yürütenleri de olumsuz etkilecektir..
Sömürgecinin esas hedeflediği de bu düzendışı muhalefettir.
Sömürgecinin bu amacını ve onun seçimlerine büyük anlamlar ,değerler biçen "işgal karşıtı" olduklarını söyleyenlerin gerçek yüzlerini ortaya koyma becersini başarmalıyız..
Sözkonusu açıklamaları bugün ve 2012 yılında yayınlayan gazete ve gazetecilerin sömürgeci,işgalciyle ,işgalciye memur olmak için yarışacak olanlarla bağları ortaya konarak teşhir edilmelidir..
Yoksa sömürgeci de onun işbirlikçileri de amaçlarına ulaşmış olacaklardır....
Sömürgeciyi ve onun memuru olmaya aday olanları, işbirlikçilerini BOYKOT ediniz..
AçıklamlaraÖrnekler:
* "Mehmet Onur (https://www.facebook.com/mehmet.onur.3194?fref=ts)
6 saat ·
Kenan İnatçı, bir istihbaratçı ve Alpay Durduranın geçmişte sola karşı Denktaş tarafından Alpay Durduranın Amerikan tarafından yetiştirilen bir adamıydı diyerek radyo mayısta onuncu köyde Şener Leventin programında dile getirmiştir. Amerikan elçileriyle birlikte yer aldığını ve bizzat onun yanında Kenan İnatçının da yer aldığını kendi ağzından biraz önce radyoda dile getirmiştir. Evet, bakalım bundan sonra ne olacak? Durduran ne diyecek?"
**11 Mart 2015, Çarşamba 16:14(http://www.havadiskibris.com/Haberler/kibris/durduran-dan-akinci-ya-tarihi-suclama/50541)
Durduran: "Akıncı, dik duranları partiden attırdı"
YKP Parti Meclisi Üyesi Alpay Durduran, Bağımsız Cumhurbaşkanı Adayı Mustafa Akıncı’nın Ankara'ya karşı “dik duracağını” vaat ettiğini söyleyerek “Dik duracağını vaat eden Sayın Akıncı zamanında dik duranları partiden attırdı” dedi.
Kıbrıs Postası – Filiz Seyis
Ada TV’de Günaydın Ada programına konuk olan YKP Parti Meclisi Üyesi Alpay Durduran Cumhurbaşkanlığı Seçimi ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Durduran özellikle Bağımsız Cumhurbaşkanı Adayı Mustafa Akıncı’yı sert bir dille eleştirdi. Durduran şöyle konuştu:
“Akıncı'nın "çukur Mustafa" denile denile geldiği ne çabuk unutuldu? Dik duracağını vaat eden Sayın Akıncı zamanında dik duranları partiden attırdı.
***
Akıncı'dan Durduran'a Cevap!(http://haberkibris.com/akincidan-durdurana-cevap-2015-03-11.html)
11/03/2015
Akıncı'dan Durduran'a Cevap!
YKP Parti Meclisi Üyesi Alpay Durduran'ın eski yol arkadaşı Bağımsız Cumhurbaşkanı adayı Mustafa Akıncı hakkında gündeme bomba gibi düşen açıklamalarının ardından sosyal medya adeta patladı. Sosyal Medyada Mustafa Akıncı'nın 2012 yılında Havadis Gazetesi'ne yaptığı bir röportaj paylaşılıyor. 2012'de yapılan bu röportaj Alpay Durduran'ın bugün yapmış olduğu açıklamalara cevap niteliğinde.
27 Şubat 2015 Cuma
BOYKOT Taktik Bir Silahtır...
TC devletinin sömürgesi olan Kıbrıs'ın kuzeyinde yapılacak "kktc cumhurbaşkanlığı" seçiminin sömürge yönetimine üst düzey görevli memur seçimi olduğu açık bir gerçektir..
Bu gerçekler ışığında;
"Sistem içinde düşünmek komünist ideolojik-politik kimlik sahibi olma iddiasında olanlar için kabul edilemez. Komünist-devrimci ilkelere dayanan zorlu ve uzun soluklu savaşım kapitalist sistem içinde elde edilmesi düşünülen çıkarlara feda edilemez. Komünist-devrimci ilkeler yerini oportünist politik tutuma bırakmamalı. Yasal parti olmak ya da bir demokratik kitle partisi içinde temsil edilmek/çalışmak komünist devrimci ilkeleri bir yana bırakmayı politik olarak haklı çıkarmaz.
Sistem içinde düşünmek kendini anti-kapitalist olarak tanımlayanlar arasında bile bir alışkanlık haline geldi. Burjuva politik sosyalizasyonun bir sonucu olarak her seçimde oy kullanmak adeta bir zorunluluk, bir yurttaşlık görevi olarak görülüyor. Bir burjuva-parlamenterist aldatmacadır bu. Yapılan her seçime katılmak gerekmez. Boykot taktiği nedeniyle eleştiriye uğrama kaygısı taşımamak gerekir. Kapitalist devletin en yüksek bireysel temsilcisinin kim olacağını belirleyecek seçimde oy kullanmak, hele de aday göstererek seçime katılmak, kapitalist devleti yönetmek değil, kapitalist sistemi yıkmak ve sosyalist bir sistem kurmak iddiasında ki komünist-devrimcilerin takınacağı bir politik tutum olamaz. Tersi bir taktik tutum, işçi sınıfının, kentin ve kırın yarı-proleterlerinin, diğer tüm emekçilerin ve ezilenlerin burjuva politik sosyalizasyon sürecinde burjuva parlamenter hayallerle zehirlenmelerine katkı yapmak demektir.
Vurgulanması ve karıştırılmaması gereken şudur ki, üyelerden oluşan temsili bir devlet organına üye seçimi yapılmıyor. Sosyalizm savaşımımda bir kürsü olarak kullanılabilecek bir burjuva politik kuruma, örneğin parlamento, belediye meclisi vb. üye seçimi değildir söz konusu olan. Devleti temsil eden bir kurumla/devlet organıyla, devletin organı olup da seçmeni “temsil eden” üyelerden oluşan bir kurumu birbirine karıştırmamak gerekir. Örneğin, parlamento devletin bir organıdır; ama hukuksal olarak devleti temsil etmez. Devlet başkanlığı ise devlet hiyerarşisinde devletin en üst temsil makamıdır. Anayasa ile sınırlandırılmış görev ve yetkileri olan bir makam. Bir parlamenter yasaları ve anayasayı değiştirmek için girişimde bulunma hakkına sahiptir; ama devlet başkanının böyle bir hakkı yoktur. ....................................................................................................................................
Politik sorunlara ilginin arttığı seçim ortamlarından devrim ve sosyalizm savaşımı için yararlanmak komünist-devrimcilerin görevidir. Bu durum, ayrım yapmaksızın, her seçime aday göstererek katılmak zorunluluğu anlamına gelmez. Bu da bir tür parlamenter ahmaklıktır. Somut koşulların somut olarak çözümlenmesi gerektiği çok kullanılan bir sözdür; ama önemli olan onu uygulamasını bilmektir. Bunun, yasal politika yapma olanaklarının gözleri kamaştırdığı ya da maraton koşmanın hemen yararlanılacak sonuçlar getirmediğinin “görüldüğü” politik koşullarda kolay olmadığı anlaşılıyor.
Burjuva politik kurumlar, kapitalist sistem içinde emek-güçlerini satarak gelir elde eden toplumsal sınıf ve katmanların ve genel olarak ezilenlerin yaşamların kolaylaştırmak için kullanılabilir ve kullanılmalıdır da. Komünistler, kapitalist sistemin sınırları içinde sömürülenlerin ve ezilenlerin sorunlarına çözüm üretmeye çalışırlar, reformlar için savaşım yürütürler; ama onların burjuva parlamenter hayallerle zehirlenmelerine de karşı dururlar. Kapitalist sistem içindeki iyileştirmelerin geçici olduklarını sürekli olarak vurgularlar. Var olan kapitalist sistemin kurumlarından asıl olarak kapitalist sistemi teşhir etmek, kapitalist sistem içinde sömürünün ortadan kaldırılamayacağını, politik baskının ve ekonomik eşitsizliklerin sona erdirilemeyeceğini açıklamak için yararlanırlar. Reformlar için savaşım ikincildir. Temel olan, komünist-devrimci propaganda, ajitasyon ve politik eylemdir.
Komünistler, devrim ve sosyalizm savaşımının temel öznesi olan isçi sınıfını burjuva yanılsamalara karşı yaşamın her alanında bilinçlendirmekle yükümlüdürler. Burjuva politik kurumların sömürülenlerin ve ezilenlerin ekonomik, toplumsal, kültürel, hukuksal ve politik çıkarları için kalıcı çözüm üretme araçları olmadıklarının ısrarlı propaganda ve ajitasyonu onların sürekli görevleri arasındadır. Politik sorunlara ilginin arttığı seçim ortamından sosyalist propaganda ve ajitasyon yapmak ve örgütlenmek için yararlanan komünist-devrimciler, demokratik ve sosyalist çalışmalarında kapitalist sistemin sınırlarını aşmayan seçimlere, çözümlere vb. ilişkin yaratılan ve güçlendirilen düşlere karşı da ısrarlı bir savaşım yürütürler.
Kendini komünist-devrimci ya da kapitalist sistem karşıtı olarak görmekle birlikte bir adayı, bu aday politik olarak ilerici bile olsa, desteklemek yoluyla kapitalist devletin başına kimin geçeceğini belirleyecek seçime katılmaktan yana olan bütün örgüt, çevre ve kişileri bu tutumlarını gözden geçirmeye çağırıyorum. Gelin, ......sömürülenlerinin ve ezilenlerinin böylesi bir seçime neden katılmamaları gerektiğine ilişkin açıklama kampanyası yürüterek kapitalist sisteme karşı sosyalist seçeneğin propagandasını yapalım.(A.H.Yalaz 22 Temmuz 2014)"
Bu gerçekler ışığında;
"Sistem içinde düşünmek komünist ideolojik-politik kimlik sahibi olma iddiasında olanlar için kabul edilemez. Komünist-devrimci ilkelere dayanan zorlu ve uzun soluklu savaşım kapitalist sistem içinde elde edilmesi düşünülen çıkarlara feda edilemez. Komünist-devrimci ilkeler yerini oportünist politik tutuma bırakmamalı. Yasal parti olmak ya da bir demokratik kitle partisi içinde temsil edilmek/çalışmak komünist devrimci ilkeleri bir yana bırakmayı politik olarak haklı çıkarmaz.
Sistem içinde düşünmek kendini anti-kapitalist olarak tanımlayanlar arasında bile bir alışkanlık haline geldi. Burjuva politik sosyalizasyonun bir sonucu olarak her seçimde oy kullanmak adeta bir zorunluluk, bir yurttaşlık görevi olarak görülüyor. Bir burjuva-parlamenterist aldatmacadır bu. Yapılan her seçime katılmak gerekmez. Boykot taktiği nedeniyle eleştiriye uğrama kaygısı taşımamak gerekir. Kapitalist devletin en yüksek bireysel temsilcisinin kim olacağını belirleyecek seçimde oy kullanmak, hele de aday göstererek seçime katılmak, kapitalist devleti yönetmek değil, kapitalist sistemi yıkmak ve sosyalist bir sistem kurmak iddiasında ki komünist-devrimcilerin takınacağı bir politik tutum olamaz. Tersi bir taktik tutum, işçi sınıfının, kentin ve kırın yarı-proleterlerinin, diğer tüm emekçilerin ve ezilenlerin burjuva politik sosyalizasyon sürecinde burjuva parlamenter hayallerle zehirlenmelerine katkı yapmak demektir.
Vurgulanması ve karıştırılmaması gereken şudur ki, üyelerden oluşan temsili bir devlet organına üye seçimi yapılmıyor. Sosyalizm savaşımımda bir kürsü olarak kullanılabilecek bir burjuva politik kuruma, örneğin parlamento, belediye meclisi vb. üye seçimi değildir söz konusu olan. Devleti temsil eden bir kurumla/devlet organıyla, devletin organı olup da seçmeni “temsil eden” üyelerden oluşan bir kurumu birbirine karıştırmamak gerekir. Örneğin, parlamento devletin bir organıdır; ama hukuksal olarak devleti temsil etmez. Devlet başkanlığı ise devlet hiyerarşisinde devletin en üst temsil makamıdır. Anayasa ile sınırlandırılmış görev ve yetkileri olan bir makam. Bir parlamenter yasaları ve anayasayı değiştirmek için girişimde bulunma hakkına sahiptir; ama devlet başkanının böyle bir hakkı yoktur. ....................................................................................................................................
Politik sorunlara ilginin arttığı seçim ortamlarından devrim ve sosyalizm savaşımı için yararlanmak komünist-devrimcilerin görevidir. Bu durum, ayrım yapmaksızın, her seçime aday göstererek katılmak zorunluluğu anlamına gelmez. Bu da bir tür parlamenter ahmaklıktır. Somut koşulların somut olarak çözümlenmesi gerektiği çok kullanılan bir sözdür; ama önemli olan onu uygulamasını bilmektir. Bunun, yasal politika yapma olanaklarının gözleri kamaştırdığı ya da maraton koşmanın hemen yararlanılacak sonuçlar getirmediğinin “görüldüğü” politik koşullarda kolay olmadığı anlaşılıyor.
Burjuva politik kurumlar, kapitalist sistem içinde emek-güçlerini satarak gelir elde eden toplumsal sınıf ve katmanların ve genel olarak ezilenlerin yaşamların kolaylaştırmak için kullanılabilir ve kullanılmalıdır da. Komünistler, kapitalist sistemin sınırları içinde sömürülenlerin ve ezilenlerin sorunlarına çözüm üretmeye çalışırlar, reformlar için savaşım yürütürler; ama onların burjuva parlamenter hayallerle zehirlenmelerine de karşı dururlar. Kapitalist sistem içindeki iyileştirmelerin geçici olduklarını sürekli olarak vurgularlar. Var olan kapitalist sistemin kurumlarından asıl olarak kapitalist sistemi teşhir etmek, kapitalist sistem içinde sömürünün ortadan kaldırılamayacağını, politik baskının ve ekonomik eşitsizliklerin sona erdirilemeyeceğini açıklamak için yararlanırlar. Reformlar için savaşım ikincildir. Temel olan, komünist-devrimci propaganda, ajitasyon ve politik eylemdir.
Komünistler, devrim ve sosyalizm savaşımının temel öznesi olan isçi sınıfını burjuva yanılsamalara karşı yaşamın her alanında bilinçlendirmekle yükümlüdürler. Burjuva politik kurumların sömürülenlerin ve ezilenlerin ekonomik, toplumsal, kültürel, hukuksal ve politik çıkarları için kalıcı çözüm üretme araçları olmadıklarının ısrarlı propaganda ve ajitasyonu onların sürekli görevleri arasındadır. Politik sorunlara ilginin arttığı seçim ortamından sosyalist propaganda ve ajitasyon yapmak ve örgütlenmek için yararlanan komünist-devrimciler, demokratik ve sosyalist çalışmalarında kapitalist sistemin sınırlarını aşmayan seçimlere, çözümlere vb. ilişkin yaratılan ve güçlendirilen düşlere karşı da ısrarlı bir savaşım yürütürler.
Kendini komünist-devrimci ya da kapitalist sistem karşıtı olarak görmekle birlikte bir adayı, bu aday politik olarak ilerici bile olsa, desteklemek yoluyla kapitalist devletin başına kimin geçeceğini belirleyecek seçime katılmaktan yana olan bütün örgüt, çevre ve kişileri bu tutumlarını gözden geçirmeye çağırıyorum. Gelin, ......sömürülenlerinin ve ezilenlerinin böylesi bir seçime neden katılmamaları gerektiğine ilişkin açıklama kampanyası yürüterek kapitalist sisteme karşı sosyalist seçeneğin propagandasını yapalım.(A.H.Yalaz 22 Temmuz 2014)"
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)