7 Şubat 2012 Salı

SÖMÜRGECİ TC'nin KIBRIS'ta İSRAİL'le İŞBİRLİĞİ


Sömürgeci TC devleti ve basını psikolojik savaşına devam ediyor.Gazete Vatan Emek Takvim gazetesindeki haberi yayınlamış.*
"Akdeniz'de söz sahibi olmak isteyen İsrail, gözünü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne çevirdi.
KKTC'deki önemli noktaları ele geçirmek isteyen İsrail hükümeti, sinsi planı için önce Yahudi işadamlarına destek verdi.
Yahudi işadamları da Ada'daki bazı Türk avukatlar üzerinden paravan şirketler kurup, arazi toplamaya başladı."
diyor.
Kıbrıs'ın TC devleti tarafından işgal edilmiş sömürgeleştirilmiş bölgesinde bırakın taşınmaz mal alımlarını hemen hemen tüm işlemlerin yapılmasından önce başta,haberde sözedilen KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı ( başındaki tümgeneral ve tüm kritik komuta kademelerinde TSK mensubu  gsubayların olduğu,TSK'nın kıbrıs türk barış kuvvetlerine bağlı)'na bağlı ÖZEL İSTİHBARAT BAŞKANLIĞI (Sivil İşler ve Halkla İlişkiler)'nın İlçelerdeki BÖLGE MÜDÜRLÜKLERİNCE ve POLİS GENEL MÜDÜRLÜĞÜ SİYASİ POLİS MÜDÜRLÜĞÜNCE güvenlik soruşturması yapıldığı bilinmektedir.

Malın satılacağı/kiralanacağı kişi,kurum,kuruluş vb ve bağlantıları detaylı olarak araştırmasının,soruşturmasının yapılarak  izin verilmesine karar verilmektedir.

Böyle bir süreçin sonucunda İsrailli işadamlarına mal alım izni verildiği halde, bu tür haberlerle Yahudi düşmanlığı körüklenirken İsrail TC devleti işbirliği gizlenmeye çalışılıyor.

Biryandan Türkiye ve Kıbrıs halklarının kafaları karıştırılır ,şovenizm körüklenirken,Kıbrıs görüşmelerinde işgalci sömürgecilerin ve işbirlikçilerinin  uzlaşmaya varamadıkları esas konulardan olan mülkler konusunda İsrail'in de İngilizler gibi taraf edilerek desteklerinini  aktif olarak sağlama alma amacı taşıdığı gözlerden uzaklaştırılmaya/gizlenmeye çalışılıyor. Bu çaba İsrail'in Kıbrıs'ın Yunanistan tarafından İşgal edilmiş sömürgeleştirilmiş güneyindeki sömürge yönetimiyle başta askeri,siyasi,ekonomik vb konulardaki işbirliği gözönüne alındığı zaman daha net olarak görülebilir.** Bu tür haberlerle İsrail siyonist devletine  İsrail sermayesinin  Kıbrıs'taki  varlığı hatırlatılarak aralarında ortaya çıkan/çıkabilecek prüzlerin giderilmesinde gözdağı olarak kullanılmaktadır.

 "İsrailli işadamları yine kurdukları paravan şirketler aracılığıyla KKTC Askeri Güçleri'nin bulunduğu stratejik bölgeye göz dikti.
 .... İsrail, KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı'nın bulunduğu Girne boğaz bölgesinde 2009 yılında bir arazi satın aldı.
 Arazinin, KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı'na 350 metre mesafede bulunduğu ortaya çıktı.
 Ayrıca İsrailli işadamlarının Esentepe bölgesindeki limanı çevreleyen arazileri aldıkları da belirlendi. 95 İsrailli işadamının KKTC'de 443 paravan şirket kurduğu tespit edildi. Söz konusu İsrailli işadamlarının şu ana kadar 4.5 kilometrekarelik bir alanda arsa aldıkları"
haberlerinin kaynağı TC sömürgeci güçlerdir.                                                                      

Bu haberler Türkiye'deki kontrgerilla cumhuriyeti TC devletinin sömürgelerindeki(iKıbrıs ve Kürdistan)  varlığını ve egemenlikliğinin devamı için psikolojik harekat tekniklerini deşifre olmasına rağmen sonuna kadar kullanmaya kararlı olduğunun  açık göstergesidir.                                                                    

 Kontrgerilla devleti TC ve onun basın yayın organlarıyla tüm işbirlikçileri  tüm çabalarına rağmen halkları birbirine düşmanlaştırmaya yönelik şovenizmi körükleme çabaları, ABD emperyalizminin BOP'unun eşbaşkanlığını ve bununla birlikte SİYONİST İSRAİL DEVLETİ  ile işbirliğini gizleyemeyecektir.

Kıbrıs'ta ve Kıbrıs dışındaki görüşmeler de açıkça göstermektedir ki , sorunu yaratan ve bugüne getiren  emperyalist ABD'nin taşeronu  işgalci sömürgeci TC,Yunanistan ve İngiltere'nin sorunu halklar lehine çözmeyeceklerdir. Onların çözümü/çözümsüzlüğü kendi sermayelerinin sömürülerine devam edebilecekleri,sömürgeci ve emperyalist çıkarlarını koruma ve dengeleme üzerine olacaktır.

Komünist devrimciler bu gerçekler ışığında Kıbrıs halklarını sömürüden,sömürgeci,emperyalist boyunduruktan kurtaracak bağımsızlık ,özgürlük  devrim ve sosyalizm mücadelesini örgütleyip yükseltecek  önder örgütlenmenin yaratılması görevini ileri taşımak zorundadırlar.




*
İsrail’in “KKTC çıkarması” Pazartesi, 06 Şubat 2012 12:59


Ada'da dönüm noktası



Paravan şirketler kurup KKTC'de toprak parselleyen İsrail, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı'nın arkasındaki araziyi de aldı



Emre DİNER

takvim.com.tr / 06.02.2012



Akdeniz'de söz sahibi olmak isteyen İsrail, gözünü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne çevirdi.

KKTC'deki önemli noktaları ele geçirmek isteyen İsrail hükümeti, sinsi planı için önce Yahudi işadamlarına destek verdi.

Yahudi işadamları da Ada'daki bazı Türk avukatlar üzerinden paravan şirketler kurup, arazi toplamaya başladı.

İşte TAKVİM'in ortaya çıkardığı bu şok gelişme şimdi de askeri üslerin kapısına dayandı.

TAKVİM'in elde ettiği bilgilere göre İsrailli işadamları yine kurdukları paravan şirketler aracılığıyla KKTC Askeri Güçleri'nin bulunduğu stratejik bölgeye göz dikti.

İddiaya göre İsrail, KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı'nın bulunduğu Girne boğaz bölgesinde 2009 yılında bir arazi satın aldı.

Arazinin, KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı'na 350 metre mesafede bulunduğu ortaya çıktı.

Ayrıca İsrailli işadamlarının Esentepe bölgesindeki limanı çevreleyen arazileri aldıkları da belirlendi.

95 GİZEMLİ İŞADAMI

Öte yandan 95 İsrailli işadamının KKTC'de 443 paravan şirket kurduğu tespit edildi. Söz konusu İsrailli işadamlarının şu ana kadar 4.5 kilometrekarelik bir alanda arsa aldıkları ortaya çıktı. KKTC Barolar Birliği eski Başkanı avukat Barış Mamalı isemeslektaşlarının İsrailli işadamlarıyla olan işbirliklerini deşifre etti. Mamalı, yerli meslektaşlarının İsrailli işadamları ile işbirliği içinde olduğunu belgeleriyle kanıtladı.

LÜKÜS PLAN

TAKVİM, İsrail'in "Kıbrıs Çıkarması" planını 12 Ocak 2012'deki manşetiyle duyurmuştu. Gündeme bomba gibi düşen o habere göre İsrail hükümetinin desteklediği Yahudi işadamları, bir süredir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde arazi topluyor. Özellikle Büyükkonuk, Bahçeli, Tatlısu, Karpaz, Dipkarpaz, Yenierenköy, Sadrazamköy ve Girne bölgelerinde arazi kalmadığı belirtiliyor.

Yerli avukatlar aracılığıyla paravan şirketler kurup arazi alan Yahudiler'in, lüks siteler inşa ettiği kaydediliyor.



**
Rumlarla anlaştılar

İsrail savaş uçakları “Kıbrıs hava sahasına” kolaylıkla girip çıkabilecek
   Cuma 10:06
   3 Şubat 2012 Kıbrıs Gazetesi
Yorum Yaz         Yazdır         Arkadaşına Gönder      Paylaş Share/Bookmark
  Güney Kıbrıs ile İsrail arasında ilişkiler geliştiriliyor. İki ülke, arama-kurtarma alanında da işbirliği anlaşması yapıyor.
   Konuyla ilgili müzakerelerin ardından anlaşmanın geçtiğimiz gün Lefkoşa’da onaylandığını yazan Fileleftheros, 16 Şubat’ta adaya gelecek İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun anlaşmayı imzalayacağını kaydetti.
   Anlaşmanın, iki ülkenin arama-kurtarma bölgesini belirlediğini ifade eden gazete, iki ülkenin bu alanda yapacakları işbirliğini düzenleyen anlaşmanın hem içerik, hem de siyasi açıdan önemli olarak değerlendirildiğini kaydetti.
   İki ülkenin hava ve deniz kazalarında işbirliğini öngören anlaşmanın, Güney Kıbrıs’ın bölge ülkeleriyle yaptığı ilk resmi anlaşma olduğu vurgulandı.
   Simerini de anlaşmayla, “iki ülkenin FIR hattına dayalı sorumluluk bölgelerinin belirlendiğini” yazdı.
   Bu gelişmenin, “iki ülke arasındaki bağları güçlendirdiği” yorumunu yapan gazete, bunun Rum tarafına “tehditlere karşı daha fazla koruma” sağladığını da yazdı.
   Güney Kıbrıs’ın sorumluluk alanının “Lefkoşa FIR hattı” olduğunu yazan gazete, bunun bir kısmının İsrail’in MEB’ine ait olduğunu kaydetti.
   Gazete, İsrail’in sorumluluk alanı olarak da Tel Aviv FIR hattının belirlendiğini ekledi.
   Anlaşmanın stratejik ve siyasi açıdan önemli olduğunu vurgulayan gazete, İsrail savaş uçaklarının Rum tarafının tek yanlı ilan ettiği “Münhasır Ekonomik Bölge”ye ve “Kıbrıs hava sahasına” kolaylıkla girme imkânına sahip olacaklarını belirtti.
   Rum tarafı ile İsrail arasında ortak tatbikatlar yapılması açısından da perspektifler bulunduğunu ifade eden gazete, iki ülke arasındaki enformasyon ağının geliştirileceğini ekledi.

****


Beşparmaklarda şimdi de MOSSAD kampı sendromu.

12 Şubat 2012 Pazar, 18:28 · tarihinde Ulas Gokce tarafından eklendi
Hukukun üstünlüğü veya Beşparmak’ta PKK yanına MOSSAD yerleşti sendromu
Kıbrıslı Türklerden ben de şikayetçiyim. Ben de halkımı ve onun parçası olarak kendimi hiç de olumlu değerlendirmiyorum.  Ama bu küçücük halkın öyle güzel bir özelliği var ki başka bir halkta az bulunur: ötekilerine hoşgörü. Herşeyin esas değeri karşılaştırmada anlaşılırmış. Kıbrıslı Türkler, tanışma tercübesi edindiğim birçok toplumla karşılaştırılamayacak kadar, başka milletlere, başka dinlere hoşgörülüdürler. Ötekilerine, kendi milletlerinin üstün olduğunu ispatlamak akıllarına bile gelmez. Türk olmanın bir ayrıcalık olduğunu düşünmezler ama Türk’ün aşağılanmasına, yine kendi tatlı üsluplarıyla, izin de vermezler. Bu alışkanlık solun da sağın en ucunda olanlarda da vardır. Bugün tüm bunları bu makaleyle anlatmama neden olan ise, sanki de bu alıştığımız tahammüllü kültürel ortamın ürünü değil de bir zamanların ünlü komplo teorisyeni Hulki Cevizoğlu’nun programından fırlayan, hukukçu Barış Mamalı’nın, Kıbrıs Postası haber portalında yayınlanan “Mamalı, Yahudilerin Kıbrıs topraklarına olan ilgisini değerlendirdi” isimli mülakatıdır. Ama biz bu makalemizde, Mamalı’nın yazısını Hulki Cevizoğlu’nu dikkate aldığımızdan daha fazla dikkate alacağız. Çünkü Mamalı, artık dünyada eşine az rastlanır bir ırkçılıkla bir milleti tümden ülkemizi gizli gizli ele geçirmekle suçlamıştır. Yazısındaki üslubu görüp Mamalı’nın bizi de siyonizmin ajanı ilan edeceğini bilerek, bundan hiç de çekinmeden bir Kıbrıslı Türk olarak hedef gösterilen yahudileri savunmak bizim görevimizdir.
Bir milleti tümden komplo ve büyük bir operasyon içinde görmek patalojik bir durum elbette... Ancak Mamalı’nın “argümanları” üzerinde durmak, yahudi düşmanlığıyla uğraşmanın en kısa yolu.
“Tevrat’a baktığımızda tanrının seçmiş olduğu insanların İsrailoğulları olduğu söylenmektedir ve tanrı onlara seçilmiş olduklarından ötürü de bazı bölgelerdeki toprakları da bahşetmiştir. Tevrat’ı incelediğinizde bunları hikayeler şeklinde görürsünüz. Mutlak surette o bölgeyi temizlemektedirler. Giderler, vaat edilmiş toprak üzerindeki insanları katlederler ve kendileri yerleşirler. O açıdan baktığımızda bu vaat edilmiş topraklar içerisinde Kıbrıs’ın yer aldığını da söyleyebiliriz. Tüm yorumlarda Kıbrıs da vardır. Bu, dinsel bir noktadır”. İşim gereği yıllardır Tevrat’ı ve Eski ile Yeni Antlaşma’yı okurum, Kıbrıs’ın Yahudilere vaat edildiğini hiç görmedim. Bir kez daha baktım yine göremedim. Tevrad, Eski ve Yeni Antlaşma’da  Kıbrıs’tan bahsedilir ancak birine vaat edildiğinden bahsedilmez.  Mamalı, hangi kitabı okumuş, hangi dilde okumuş, nasıl ve ne okumuş belli değil. Mamalı kendine göre tarih yazmaya karar verip ekliyor: “Giderler, vaat edilmiş toprak üzerindeki insanları katlederler ve kendileri yerleşirler”. Yahudiler,  bugüne kadar hangi “vaat edilmiş” topraklara girmişler ve orada yaşayanları katletmişler? Yahudilerin Kıbrıs ve İsrail dışında vaat edilmiş toprakları var mıdır? Mamalı’nın kendi yazdığı tarihe göre son beş bin yılda Yahudiler sürekli bir şekilde yeni topraklar kazanıp orada yaşayan halkları katlediyorlar. Bunun ne mantıkla ne de tarihle bir ilgisi var. Yahudiler, 20. yüzyılın ilk yarısına kadar devletleri olmayan, dünyanın dört bir tarafına dağılmış bir halktı. Eğer Mamalı, İsrail devletinin kuruluşundan ve sonrasında yaşananlardan bahsediyorsa yine yanılmaktadır çünkü Yahudiler, bugünkü İsrail topraklarında zaten yaşıyorlardı. İsrail devletinin, aynı toprakların bir başka sahibi olan Filistinlilere karşı yaptığı faşist saldırıları tüm dünya şiddetle kınamakta ve karşı çıkmaktadır. Ancak Birleşmiş Milletlerin kararları ve Filistinlilerin ortak görüşü bugünkü İsrail topraklarında bir Yahudi devletinin var olmaya hakkı olduğu yönündedir. Beş bin yıllık yazılı tarihi olan bir halkın binlerce kutsal kitabı arasında “kaygı verici” unsurlar bulup dünyanın dört bir yanında yaşayan bir halkı sinsi emellerle suçlayan tarihe meraklı Mamalı,  Kuzey Kıbrıs’ın her taşının Ermeni, Yunan, Fransız, İtalyan hıristiyanlar için kutsal olduğunu, Sibirya’nın önemli bir kısmının atavatan olması nedeniyle Türkler için önemli olduğunu, Türkiye’nin her karışının Ermeniler, Grekler, Araplar, Süryaniler için vaat edilmiş değil esasen tarihi vatan olduğunu bilmiyor mu? Bu tarihi bilgiler sözkonusu halkların siyasi-ekonomik teşebbüslerinin arkasında sinsi planlar yattığını söylemek için yeterli midir? Yoksa “Ermenilerin bu topraklarda gözü var” teranesini “Yahudilerin bu topraklarda gözü var” ile tekrar etmek kulağa hoş mu geliyor?
Sayın Mamalı’yı, yahudilerin kendilerini seçilmiş halk sayması rahatsız etmektedir. Yahudilerin kendi Tanrılarıyla arasındaki bu ilişki neden Mamalı’yı rahatsız etmektedir? Mamalı, “Yahudi” ve “Musevi” kavramları arasındaki farkı biliyor mu? Sayın Mamalı, hıristiyan, müslüman ve ateist Yahudiler olduğunu biliyor mu? Özellikle Batı’da yaşanan çok sayıda antisiyonist yahudilerden haberdar mı?

Mamalı, Tevrat’ta Kıbrıs’ın Yahudiler tarafından işgal edilmesi gerektiği yönünde yeterince destek bulmamış ki bu sefer de siyonizmin kurucusu Theodor Herzl’in Kıbrıs’ı satın alma çabasından bahsetmeye başlıyor. Ancak bunun nedeninin vaat edilen Kıbrıs’ı almak değil herhangi bir toprak almak olduğunu Mamalı’ya hatırlatmakta fayda var. Bilindiği gibi Herzl dahil, bir Yahudi devleti kurma arzusunda olan bir çok Yahudi önderin çeşitli ülkelerde toprak alma çabaları olduğu biliniyor. Yahudiler, yüzyıllardır vatan kuracak toprak için dünyanın çeşitli yerlerinde toprak aramaktaydılar. Hatta aynı Herzl‘ün, İngiliz bakan Joseph Chamberlain’in Kenya’da Yahudi devleti kurulması teklifine olumlu baktığı da biliniyor. 1948’de İsrail devletinin kurulmasına kadar bir çok Yahudi önder ve devlet Yahudilere devlet kurmak için dünyanın çeşitli yerlerinde girişim yapmışlardır. Bunlardan en manidarı da Rusya’nın Çin sınırında 1934 yılında kurulan ve halen varlığını sürdüren Yahudi Özerk Bölgesinin kurulmasıdır.
Mamalı’nın, Yahudiler sözkonusu olduğunda aynı zamanda bir de askeri strateji uzmanı kesildiğini de hemen eklemek lazım. Mamalı diyor ki: “Kıbrıs’ın stratejik durumuna bakmamız lazım. Haritaya baktığımzda İsrail’in tam karşısında yer alan bir yerdir. Bugün İsrail’in konumuna baktığımızda dört bir tarafı kendisine düşman Arap ülekeri ile doludur. Ülkeyi, bir yerde daha emniyetli kılabilmek, Kıbrıs, Arap Devletleri’ni daha iyi kontrol edebilmek için çok önemli bir yerdir. Binlerce yıl boyunca Kıbrıs uzun süreli bir İmparatorluğun elinde kalmadı ve stratejik konumdan dolayı el değiştiren bir toprak parçasıdır. Kıbrıs, bir savaş anında ve İsrail’in uğrayabileceği bir saldırı anında yahudilerin kaçabilecekleri ve sığınabilecekleri tek yerdir. KKTC’nin özellikle kıyı bölgeleri çok önemlidir”. Mamalı, askerliğini onbaşı seviyesinde yapan bir “komutanın” bile çürüteceği bu argümanlarla Yahudilerin memleketimizi neden ele geçirmeye çalıştığına bizi ikna etmeye çalışıyor. Mamalı, İsrail’in nükleer bombaya sahip olan, bölgenin en güçlü ve dünyanın sayılı güçleri arasında olduğunu sanırız bilmiyor. Nükleer silahları olan ülkelere saldırıda bulunulamayacağı bilinmiyor mu? Mamalı, İsrail’in tanklarla ve piyade ile işgal edileceğini, halkın ise kaçacak  yere ihtiyaç olacağını düşünüyor. Pes! Bunun yanında tüm Girne sahillerini İsrail başbakanının satın alması durumunda dahi, bu toprakların İsrail ordusu tarafından kullanılamayacağını Mamalı bilmiyor mu? Bu ülkede İngiliz emeklilerinin satın aldığı evlerin İngiliz ordusu tarafından kullanılabileceği kaygısı taşıyor mu Sayın Mamalı? Londra’da Kıbrıslı Türklere ait olan evlerin GKK tarafından savaş durumunda kullanılabileceğini düşünüyor mu Sayın Mamalı? Neredeyse tümden Rusların eline geçen Antakya, Antalya, Fethiye’nin Putin’in, Türkiye’yi denizden işgal etme planlarına hizmet ettiğini düşünüyor mu Sayın Mamalı?
Mamalı, işin emlak bölümüyle nedense çok ilgili. Konuya şöyle giriyor: “Annan planı öncesi bir referandum kokusu çıkmaya başladığı süreçte, 2002 yılında bu adaya ciddi bir şekilde İsrail'den ve dünyanın başka yerlerinde (yahudi kökenli) toprak talebi ile gelmeye başladıklarını gördük. Hiç kimse bilmeden onlar aslında bir referandum yapılacağını biliyorlardı. Bu insanlar o dönem içinde geliyorlar. Yaptığım röportajlarda bu malların ilk etapta şu şekilde alındığını tespit ettim. Emlakçıların, müteahhit aracılığı ile taleplerde bulunduklarını, gidip tapuda devir yapıldığında çoğunun kime devredildiğini bilmediklerini ve araştırmalar neticesinde bu malların yahudilere satıldığını gördüm”. Mamalı yalnızca İsrail vatandaşlarının ne zaman ve ne kadar toprak aldığını bilmekle kalmıyor aynı zamanda başka ülkelerden gelenlerin arasında Yahudi kökenli olanları da kolayca tesbit edebiliyor. Mamalı bir Fransız veya Rus vatandaşının Yahudi olduğunu nasıl anlıyor? İsminden mi, soyadından mı yoksa onları gizlice fotoğraflayıp antropolojik tahlil mi yapıyor? Mamalı, hiçkimse bilmeden Yahudilerin Kıbrıs’ta Referandum yapılacağını bildiğini nereden biliyor? Sayın Mamalı, gizli olmasına rağmen hangi toprağın kime ait olduğunu kolayca öğreniyor. O zaman Sayın Mamalı’ya soralım. Açık, gizli ve çok gizli Yahudilerin Kıbrıs’ta kaç bin dönüm toprakları var? Bu toprakların Rusya veya İngiltere vatandaşı Yahudi olmadığını tesbit ettiğiniz kişilerin topraklarına göre oranı nedir? 5 katı mı? 2 katı mı? Aynı ölçüde mi? Siz matematik biliyor musunuz Sayın Mamalı? Her antisemitin bilmesi gerekir. Siz de matematik öğreniniz ve emlak piyasasına sizin söylediğiniz ölçüde alıcının girmesi durumunda fiyatların hangi ölçüde artacağını hesaplayınız.
Mamalı, meslektaşlarının yabancılarla ortaklık kurup toprak satın aldığını ve bu işin vergi dairesi ile baro tarafından incelenmesi gerektiğini belirtiyor. Avukatların deontolojisi kendilerine kalsın ancak bu ülkede yabancı yatırımcıların tümünün bütün dünyada uygulanan bu yöntemi kullanmasını neden yadırgıyor Mamalı? Neden bu uygulama bir tür gizli emel peşinde koşmak gibi sunuluyor? Bu ülkeden 20 tane ev alan İngiltere vatandaşı aynı yöntemi uygulamıyor mu? Neden bu yöntem Yahudiler tarafından uygulanırsa rahatsız olunuyor?
Mamalı, açıklamalarını bütün dünya Yahudi düşmanlarını, komplo teorileriyle kendini epeyce zorlamışları birleştiren savları sıralayıp bitiriyor. Mamalı’nın son bölümde söylediği Ekim Devrimini yahudilerin yaptığı ve bu devrimcilerin aralarında tek yahudi olmayanın Lenin olduğudur. Ekim ile Fransız Devrimlerini, Yahudilerin dünya devleti kurmak için yaptıklarını söylemek de herşeyin ardında Yahudi aramada gelinen en son noktayı gösteriyor herhalde. Mamalı’yı hem üzeceğiz hem de sevindireceğiz ancak Lenin de Yahudiydi. Devrimi yaratan kötü şartlara karşı en duyarlı olan kesimin ezilen, hor görülen kesimlerle birlikte aydınlar olduğunu “Sosyal Demokrasi” gibi bir eseri yazan Mamalı’ya bizim hatırlatmamız elbette doğru olmaz. Ancak 1917 Rusya’sında hem ezilen hem de aydınların önemli bir bölümünü Yahudiler oluşturuyorlardı. Kaldı ki marksizm teorisyeni Mamalı’yı Ekim Devrimi ile sol ideolojiyi doğuran  Fransız Devrimi rahatsız mı ediyor? Devrimi yapanların sonrasında diğer Yahudiler tarafından kurşuna dizilmeleri Mamalı’nın Ekim devrimiyle ilgili tezini çürütse de bu tek tesellisi olsa gerek. Ekim’i de Fransız Devrim’ini de Yahudilerin yaptığından emin olan Mamalı Internet’e halen ulaşımı olmayan bazı yahudi düşmanlarının en sevdiği konu olan Siyon Liderlerinin Protokol’lerinden bahsetmektedir. Rus istihbaratçılarının yazdığı bu Protokol’ler Mamalı’nın altı bin sayfalık yapıtı gibi tamamen hayal ürününüdür.  Mamalı son olarak da Yahudi düşmanlarının tüm “bulguları” bir nakış gibi işleyip ortaya çıkardıkları Dünya Yahudi Devleti için tüm Yahudilerin finansal destek verdiklerini belirtip, nedense, silahlanıp Yahudi avına çıkmayı önermeden mülakatını bitirmektedir.
Mamalı, mülakatında binlerce sayfalık belge topladığını belirtip tüm söylemini Yahudilerin Kuzey Kıbrıs’ta gizlice, sinsice işler yaptığı üzerine kuruyor. Okuduklarının tümünü yarım okuduğunu yukarıdaki bilgilerle ortaya koyduğumuz Mamalı’yı bir konuda üzeceğiz. Evet, Kuzey Kıbrıs’ta çok çok az sayıda da olsa Yahudi gerçekten de var. Ama bu sizin söylediğinizin veya ima ettiğinizin tam aksine tüm ülkenin, özellikle Girnelilerin iyi bildiği bir konudur. Girne’de yalnızca yahudi işadamları yok. Aynı zamanda bir de hahamları var. Adı Hillel Azimov. Ne gizlenerek yaşıyor ne de Kıbrıslı Türklerden kaçıyor. Tam tersi Cumhurbaşkanımız Mehmet Ali Talat ile fotoğraf çektiriyor, evinde ainler düzenliyor, Kıbrıslı Türklerin sıcaklığından ve saygısından çok da memnun (isteyenler  www.chabad.org sayfasından daha ayrıntılı bilgi alabilirler).  Ülkemizde, polisimizde, askerimizde, insanlarımızda yahudi düşmanlığına benzeyen bir şey dahi olmadığını söylüyor.
Yahudiler talihsiz bir halk. İsa’nın mesihliğine inanmayarak onu öldürüp bu nedenle de ülkelerinden kovulan, dünyanın dört bir yanına savrulan Yahudiler hayatta kalabilmek için her alanda başarılı olmayı kendilerine hedef seçmişlerdir. Çok eski bir uygarlığın torunları olarak da spor dışında her alanda oldukça başarılıdırlar. Bu başarıları ise kendine iç ve dış düşman bulmadan yaşayamayanların eşsiz ilham kaynağıdır.
Elbette İsrail’i eleştireceğiz. İsrail Devletinin öldürdüğü masum Lübnan’lı, Filistin’li çocukların, annelerin ve babaların hesabını soracağız. Ancak bir milleti, abuk sebeplerle dünyayı ele geçirmeye çalışmakla suçlayıp hor görenlerin karşısında da aynı prensipli tavrı göstereceğiz. Örneğin bir İngiltere vatandaşı yahudinin ülkemizde 10 tane ev almasını İsrail’e hizmet olarak gören zihniyetin karşısında olacağız.
Jean-Paul Sartre diyor ki : «Yahudi düşmanı korkan bir insandır. Hayır, yahudilerden değil tabii ki. O, kendinden korkuyor, kendi vicdanından ve kendi içgüdülerinden korkuyor, özgürlükten ve sorumluluktan korkuyor, yalnızlıktan ve değişimden korkuyor, toplumdan ve dünyadan korkuyor. O herşeyden korkuyor ama yalnızca yahudilerden korkmuyor ».
Mamalı’nın mülakatı açık ve doğrudan yabancı ve yahudi düşmanlığıdır. Zaten sayıları bir elin parmakları kadar az olan bu renkliliğimizi hedef göstermekten başka bir amaca da hizmet etmemektedir. Adaleti ve insan haklarını savunmakla ünlenmiş bir hukuçunun böyle açıklamalarda bulunması büyük bir talihsizliktir. Mamalı’ya tavsiyemiz, hukukun üstünlüğüne sözde değil özde inanıp bir Yahudi ile İngiliz veya Rus arasında öncelikle kendini küçük düşürücü ayrıcalıklar yapmaması yönündedir. Kaldı ki bu dünyada Yahudi az ama Rus ve İngiliz epeyce çok. Güney’i tümden ele geçiren Ruslar bu tarafı da ele geçirmeye başladılar. İnglizler ise malum ; Ada’da hem askeri üsleri var hem de ciddi nüfusları var… Sizce böyle kaygı verici bir durum 6000 sayfalık bir araştırma gerektirmez mi ?


Ulaş Gökçe
Filolog
********


Barış Mamalı'dan Ulaş Gökçe'ye cevap
13 Şubat 2012 kıbrıspostası
Avukat Barış Mamalı, günlerdir tartışma konusu olan "Yahudi'lerin Kıbrıs'taki varlığı" meselesine cevap verdi.


Takriben 2002 ylından itibaren Kuzey Kıbrıs’taki arazi veya mülklere karşı genelde yabancılar ve özelde İsrailliler tarafından yoğun bir talep olmuştur. Orams Davası nedeniyle özellikle AB vatandaşı kişilerce olan mülklere olan ilgi süratle gerilemeye başlamıştır. Ancak İsrail vatandaşı kişilerin veya başka ülkelerde yaşayan Yahudi kökenli insanların toprak alımlarına karşı olan ilgisi devam etmiştir.


Ülke kanunları gereğince bir yabancının sadece 1 dönüm arazi alma hakkı bulunurken bunların dönümlerce arazi satın aldıkları yönünde ülke genelinde yıllarca ciddi söylentiler dolaşmaktaydı. Olayın gerçekliğini ortaya çıkartabilmek ve eğer gerçekse de bunun nasıl yapılabildiğini, hangi yöntemlerin kullanıldığını öğrenmek için ciddi bir araştırmaya gerekesinim vardı. Dedikodulara dayalı bu iddiaların belgelerle ıspata ihtiyacı bulunmaktaydı.


Yaşadığım yurt topraklarında endişe verici bir kaybın olup olmadığı benim için çok önemliydi. Adanın genelinde ve özellikle Kuzey’de Kıbrıslı Türklere ait toprakların azlığı, KKTC’nin zaten küçük bir yüzölçümünün bulunması (3242 kilometrekare) ve keza bu alanın da yaklaşık %20’lik bir kısmının dağlık veya ormanlık olması bu incelemeyi benim açımdan önemli kılmaktaydı.


Ülke toprakları üzerinde yer alan kurumlarımızın elimizden alınarak yabancı sermayeye devredilmesi noktasında biz yurtseverlerin ciddi bir karşı duruşu vardır. DAİ ve DAK’ın devri, KIB-TEK ve TEL-SEN’in özelleştirilme teşebbüsleri ve benzeri hamlelerin özde ülke topraklarının parça parça devrini amaçladığı bir gerçektir.


Daha önce belirttiğim gibi ülkemizde masum amaçlarla ve makul oranlarda yabancılara yapılacak mülk satışlarına bir sözüm olamaz.


Araştırmalarım neticesinde önüme ciddi bir veri olarak koyabileceğim bilgi ve belgelere ulaştım.


Bazı yabancıların ve önemli oranda da İsraillilerin KKTC vatandaşı ortaklarla kurdukları şirketler vasıtasıyla büyük miktarda arazilerin mülkiyetini devraldıklarını gördüm. Şirketler yerli statüde kuruldukları için ( %51 hisse sahibi KKTC’li) hukuken sınırsız miktarda mülk edinebilmektedir.


İlk etapta sadece 4-5 yerli kişi üzerinde yaptığım araştırmada inanılmaz sayıda bu amaçla şirket kurulduğunu tespit ettim ( Yaklaşık 270 adet ). Bunun akabinde bu şirketler adına alınan gayrımenkulleri incelemeye başladım. Daha ilk 15 adet şirketin (İsrail/Yahudi ortaklı) incelemesinde bile çok miktarda arazinin yabancı sermaye ile satın alındığını tespit ettim. Bu şirketlerin takriben 1.200.000 metre karelik toprak edindiklerini ortaya çıkardım. Araştırmalarım devam etmekte ve her gün yeni verilerle bu rakam artmaktadır. Araştırılacak daha bir sürü şirketin olduğu düşünüldüğünde ortaya çıkabilecek rakamın vahametini idrak etmek hiç de zor değildir.


Bu kişilerin kanunen yasak olan miktarlarda mülk edinme işini kurulan şirketler yoluyla yaptıklarını ve bu yolla çok miktarda toprağın alınması karşısında ciddi  endişe ve kuşkular duymaya başlayıp incelememi derinleştirmeye başladım. Bulduklarımı kamuoyu ile paylaşmak gerektiğini düşündüm. Kamuoyunu bu konuda yaptığım bilgilendirmelerim sırasında sadece belgelere ve bilimsel eserlere dayanarak bazı açıklamalarda bulundum.


Bu yönde geçen hafta bazı medya kuruluşlarında konuyu dile getirip devlet makamlarını bu hususta uyarmak ve konuyu ciddiye alarak geniş çaplı bir inceleme yapmaya teşvik etme arzusu taşıdım. Devlet makamları nezdinde konuyu tartışabilmek ve elimdekileri önlerine dökebilmek için zemin aradığımı itiraf etmeliyim.


Ancak devlet idaresinden bu konuda bir duyarlılık ve açıklama beklerken Ulaş Gökçe isimli bir akademisyenin şahsıma yönelik çirkin yakıştırmalarını da içeren bir açıklaması ile karşılaştım.


Konun iyi etüt edilememesi, yeni bir durumun ortaya atılması veya art niyet taşınması halinde ırkçılıkla bile itham edilebileceğimi aslında tahmin etmekteydim. Keza ortaya çıkan gerçekliğin bazı kesimleri rahatsız edebileceğini ve yaptıklarımın bu kesimlerce itibarsızlaştırılmaya çalışılacağını da bekliyordum.


Ulaş Gökçe tarafından yapılan açıklama için da birkaç söz söylemek gerekirse;


1) Yapılan bir araştırma olup ortaya çıkanlar da bu araştırmanın ürünüdür ve belgelidir. Bu belgelerin çoğu da devletin resmi makamlarından tedarik edilmiştir.


2) Açıklamasındaki iddialar hakkında herhangi bir kaynak gösterilmiş değildir. Sitede çıkan yazının radyodan alıntı olduğunu ve tümden bir alıntı olmadığını da hatırlatmak isterim.


3) İnsan hakları açısından ne durumda olduğumu iyi biliyorum ve toplum da beni bu konuda iyi tanımaktadır. Ülkede yabancıların hak ve özgürlükleri konusunda basın açıklamaları yaparken ve ırkçılık üzerine eleştirel yazılar yazarken ırkçılıkla suçlanmak ancak bir ironi olabilir.


4) Yahudi dini ve inancı yanında “Vaad Edilmiş Toprak” hususunda yazılmış dünya kadar bilimsel eser bulunmaktadır. Söylediklerim de hep bu eserlerden olan alıntılardır. Ünlü İsrailli Profesör ve insan hakları savunucusu Israel Shakak’ın “Yahudi Dini ve Yahudi Devleti” isimli eseri okunursa Kıbrıs’ın nasıl vaad edilmiş topraklar içerisinde olduğunu görürüsünüz. Buna benzer daha bir çok yayımlanmış kitap veya makale vardır.


5) “Talmud” Yahudilerin şeriatıdır. Yahudilerin önderleri ve hahamlarca tanımlanan ve açıklanan ( yani Tevrat’ın yorumu) medeni kanun ve din kitabıdır.  Bu konularda yazılmış tonlarca kitap vardır. Bunlardan bir kaçının okunması sağlıklı fikir edinmek açısından önemlidir ( Ör: Yahudi Ansiklopedisi, Talmud Gerçeği, vs..)


6) Ben yaşadığım yurt topraklarının hukuk oyunlarıyla elden çıkması karşısında duyduğum endişeyi ve kanaatlerimi ortaya koyuyorum. Daha araştırmanın başında milyonlarca metre kare toprağın altımızdan çekilerek alınması karşısında bir yurtsever olarak duyarlılık göstermeye çalışıyorum. Sizlerin birkaç yüz metre karelik alan üzerindeki DAİ ve DAK’ın yabancı sermayeye ( Türkiyeli şirkete)  devredilmesinde gösterdiğiniz haklı tepkiyi burada sizlere hatırlatmak isterim. Şimdi ben milyonlarca metre kare yurt toprağı elden giderken tepki verince Nazi yada Yahudi düşmanı oluyorum? Peki ya siz? Sizin mantığınızla siz de Türk ve İslam düşmanı mı oldunuz şimdi? Yada burayı esasen Rusların ele geçirmeye çalıştıklarını söylerken ırkçılık yapmış olmayasınız?


7) Theodor Herzl’in hatıralarını anlattığı kitaplar okunursa “Kıbrıs”ın nasıl Filistin’e bir alternatif olduğu rahatlıkla görülecektir ( Ör: Siyonizm ve Türkiye).                


8) Türkiye’de yok satan ve çıktığı ilk haftada ikinci baskısı yapılan Rotshild Para İmparatorluğu” isimli kitapta 1917 Bolşevik İhtilali’ni yapan lider kadronun Yahudi olduğu isim isim belirtilmektedir. Bunu,  meşhur ihtilali itibarsızlaştırmak için değil Yahudilerin dünya üzerinde zaten var olan etkilerine örnek vermek gayesi taşıdığımdan beyan ettim.


9) Dünya görüşüm ve karakterim herhangi bir ırka veya dine düşmanlık göstermeye elverişli değildir. Bunu istesem de yapamam. Ben sadece bu dinle alakalı bilimsel eserlerden alıntılar ortaya koydum. Bazı hususlar inanılır gibi gelmese de ( Hatta acı verici olsa da) gerçekleri yansıtmaktadır.


10) Yahudilerin 19. yüzyıl sonlarından itibaren Filistin’den toprak satın alma süreci iyi etüt edilirse şimdi adamızda yapılanlarla çok bir farkı olmadığı rahatlıkla görülebilir ( Türkiye’nin Siyasi İntiharı, Cengiz Özakıncı ).


11) Bir avukatın şirkete direktör olması başka bir şeydir, şirketin hukukçusu olması ise başka bir şey. Avukatların kendi meslekleri dışında iş yapmaları bir çok ülkede etik olarak yasaklanmıştır.


12) Kıbrıs’ın jepolitik ve stratejik önemi açısından ortadoğuyu kontrol etme noktası olduğunu anlatmak için fazla söze gerek yok diye düşünüyorum (  Türkiye’nin Siyasi İntiharı, Cengiz Özakıncı / Özel Bir Jeopolitik İnceleme, T.C Genelkurmay başkanlığı, 10.3.1981, atase: 7130-81 SEK)


13) Konu hakkında bir kitap hazırlamayı düşünüyorum ve bu kitapta tüm kaynaklarımı, belge ve dökümanlarımı fazlasıyla ortaya koyacağım. Umarım ortaya koyacağım ve delillere dayalı olacak bu kitabımda anlatılanları çürütecek dayanaklar bulurusunuz. Çünkü bunu başarırsanız dünyada yayımlanmış bir çok tarihsel, dinsel ve bilimsel otorite yanında KKTC makamlarının resmi belgelerini de ters yüz etmiş olacaksınız.


14) İlgili yazım sadece “kibrispostasi” internet sitesinde yayımlanmış olmasına rağmen eleştirinizin Yenidüzen gazetesinde de çıkmış olmasını anlayabilmiş değilim. O gazetenin okurlarının yazımı görmeden sadece sizin eleştirinizi okuması biraz garip kaçmadı mı?


“Yeterli bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamak” lazım diye düşünüyorum.


Av. Barış Mamalı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder